Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Üyelerinin büyük çoğunluğu aktif spor yapmaz, hatta bir kısmı hayatında spor bile yapmamıştır. Spor kulübü üyesidirler ama spor ile sporun ruhu ile uzaktan yakından ilgileri yoktur. Kendilerini sağlam taraftar olarak tanımlarlar ama -etkisiz bir azınlık dışında- kulübün mali ve idari durumu, yani geleceği umurlarında bile değildir.

        İçlerinden cebi para görmüşlere büyük hürmet ve minnet duyarlar. Bu zenginlerden birini başkan seçerler. Futbol artık büyük paraların döndüğü bir iş olduğundan, kulübü ancak bir işadamının yönetebileceğini anlatırlar, inanamasalar da. Oysa o işadamı başkanların derdi kulübe karşılıksız maddi kaynak sağlamak filan değil kendi reklamlarını yapmak, ilişkiler ağını ve işlerini büyütmektir. Bu hep böyledir ama sormak, sorgulamak işlerine gelmez. Küçük olsun ama onların olsun kulüp. Büyüklük zaten hamasetle kotarılır günün sonunda. Başkanları veya kulübün durumu ile ilgili her cevapsız soruya "Kulübün menfaatleri" der geçerler.

        Yaşları geçkin olanlar oyalansınlar diye palavradan bir kurul uydurulur, adı Divan Kurulu'dur. Hiçbir işlevi ve kanuni karşılığı olmayan bu kurulda belli zaman aralıklarında toplanırlar, maksat muhabbet, meşguliyet olsun.

        Öyle her taraftar bu 'seçkinler' kulübüne üye olamaz. Kulüp üyeliği öyle ayak takımının işi değildir. Taraftar kimdir ki... İt, kopuk sürüsü! Kulübe üye olmak için ya başkanın yakını olacaksın ya grupçuların...

        Bu iki referans dışında tek alternatif, çok zengin olmaktır ki gelecekte yolunacak ve yolacaklar döngüyü sürdürsün.

        Mali ve idari kongrelere katılmazlar. Katılanlar da ya yaş haddinden muhabbet ihtiyacından ya da başkanlarına yoldaşlık için oradadır. Elbette bir avuç idealist hariç. İbra etmemeyi kanuni hak değil, ayıp sayarlar.

        Kulübün maddi-manevi tüm kaynakları hızla tüketilirken, borçları karşılanamaz noktaya bile gelmişken, onlar başkanlarını düşünürler. Bir de bedava bilet, seyahat ve ucuz sosyal tesis kullanımını.

        Başkan kendi lafından çıkmayacak bir yönetim kurarak işe başlar, birkaç istifa ile yola devam eder ama yine kendi kurduğu denetim ve disiplin kurulları ile uyduruk divan kurulundan pek istifa olmaz görev süresi içinde.

        İşler kötü gitti mi önce federasyona giderlenirler, sonra iç ve dış düşmanlara... Baktılar kimse yemiyor, sonra teknik direktör yollanır. Ardından bir iki topçu... Olmadı mı bu sefer suçu taraftara, yani ayak takımına atarlar. O da olmazsa hükümete, muhalefete. Artık ne tutarsa...

        Hamaset, genci-yaşlısı hepsinin ortak özelliğidir. Hep bir düşman metaforu ile varolurlar. Bazen içeride bazen dışarıdaki düşmanların kulüplerinin önünü kestiğini, kulübü ele geçirmeye çalıştığını konuşur dururlar. Başkanların kendi yazarları vardır. Başkan üfürdü mü yazarları fırtına çıkarır. Bir de tuttuğu takımlara farklı anlamlar yükleyen iyi niyetli, safdil yazarlar vardır ki onlar başka bir yazının konusu.

        Onlar da bu koroya katılınca amaç hasıl olur, yapılan hataların, pisliklerin üstü örtülür.

        Başkan da yöneticiler de işlerini güçlerini bırakmış, kendilerini kulüplerine adamış büyük insanlardır ve üyeleri de onların askerleri. Bu adanmışlıklar sonucu ülkemin spor kulüpleri borç batağında boğulurken üyeler 'batak' oynatmaya devam ederler üç beş kuruşluk mano için.

        Bizde kulüpçülük bundan ibarettir. O yüzdendir bizim kulüplerin bu hep kaybeden hali.

        Diğer Yazılar