Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Galatasaray veya diğerleri farketmez. Takım şampiyon olduğunda tesisleri taraftarlar doldurur, kapılar kırılır, kamp tesislerinin içi cehenneme döner, taraftar futbolcuya ve yöneticiye “üçlü” çektirir. Takım maç kaybeder, taraftar bu sefer kamp tesislerini basar, yönetici veya futbolcu tokatlar, saldıracak birşey bulamazsa kendi tutuğu takımın otobüsünü tekmeler.

        Yöneticiler, tribünler ile “tandem” oynayıp koltuklarında kalabilmek için her tavizi verirler. Genellikle taraftar gruplarını kamp tesislerine sokar, taraftarlar da tepsi tepsi baklavalar yedirir futbolculara. Bizdeki taraftar-yönetici ilişkisi artık yüz göz olmanın çok ötesine geçmiş; daha çok “Yeniçeri” sistemine dönmüştür. Ya culüsü alırlar ya küfürü basarlar.

        İşte tüm bu nedenlerden Galatasaray’ın Florya’daki tesisleri taraftar işgaline uğramasın diye tonlarca ağırlıktaki bir kapı ile güçlendirildi. Foto muhabiri Erkan Koyuncu, yaya geçişleri için daracık bir açıklıktan geçmeye çalışırken (güvenlik görevlisinin dikkatinden kaçmış olacak ki) yöneticilerin, teknik direktörlerin ve futbolcuların o ultra lüks araçları için sonuna kadar açılan kapı birden kapanıverdi. İki çocuk yetim, bir eş dul kaldı. Diğer yakınlarının acıları ile birlikte...

        Bir can daha yitti en hafifinden ihmalden. Bu olay bir yıldız futbolcunun, teknik adamın veya yöneticinin başına gelse neler yazılır, neler söylenir ve ne davalar açılırdı. Ölen bir foto muhabiri olunca sadece kader, kaza, talihsizlik, elim gibi sözlerle bir şeyler zırvalanıyor.

        Arkadaşları kendi aralarında imece usulu maddi bir destek çalışması içinde. Giden can geri gelmiyor, bedeli de olmaz ama bir ev parası denkleştirmeye çalışıyorlar. İnşallah denkleşecek ama yaşanan acının dengi yok. O başkanların azarladığı, zaman zaman dövülme ya da futbolculardan “Evden aldırılma” tehditlerine veya “Çıldırmış” taraftarların taşlı, sopalı, yumruklu saldırılarına maruz kalarak milyonlarca dolar kazananların fotoğrafını çekerek evlerine asgari ücretin biraz üstünde para getirmeye çalışan bir canımızı kaybettik.

        Rahmetli Erkan Koyuncu’yu tanımıyordum, tanımam da gerekmez bu yazıyı yazmak için. Foto muhabiri arkadaşlarımın nasıl ortamlarda, ne aşağılık ve ne çapsız heriflere rağmen ekmeklerinin peşinde olduğunu iyi bilirim.

        Muhabir olmadan haber, haber olmadan ne gazete ne televizyon olur. Yani anlayacağın senin “andavallı” şarap sofrana peynir ettiğin o müdürler, yazarlar değil. Zincirin ilk halkası o muhabirler. Ve onların bırakın ölümünü, ellerine diken batsa önemsemelisiniz. Kendi koltuğunu korumak için kendine tezahürat yaptırırsan, b..tan transferlerin güya meşrulaştırılması için havaalanlarına beslemeler yollarsan, korunmak için kapıların, turnikelerin hatta yasaların bir faydası olmaz. Omurga lazımdır önce! Bir muhabirin acı ölümü ile yönetici ve taraftar ilişkisini nasıl mı ilintiledim? Onun için de biraz kafa lazım.

        Diğer Yazılar