Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Tarzan"ın yazarı Edgar R. Burroughs'un 1912 tarihli "A Princess of Mars" adlı romanından uyarlanan "John Carter", 20. yüzyıl başının demode olmuş bilimkurgu geleneğini çağdaş sinema teknolojileri ve 3D formatıyla canlandırıp ayağa kaldırmaya gayret ediyor. "Wall-E", "Kayıp Balık Nemo" gibi başarılı animasyonların yönetmeni Andrew Stanton, senaryosunu Mark Andrews ile yazdığı filmin açılış bölümünde, gizemli macera ve western türlerinden faydalanıyor. Geçmişindeki büyük acı nedeniyle hayatının anlamını kaybetmiş John Carter'ın (Taylor Kitsch) Dünya ve Mars'taki sorunları birbirinden farklı değil. Yerlilerle hükümet kuvvetleri arasındaki savaşta yer almak istemeyen Carter, tesadüfen geldiği Mars'taki savaştan da kaçmak istiyor ama prenses Dejah (Lynn Collins) sayesinde hayatına bir anlam katmayı başarıyor. Zaten filmin mesajı da bu: Gençler, siz siz olun gayesiz yaşamayın, idealleriniz uğruna her şeyi göze alın! Dünyada yerlilerle askerler arasında politik olarak taraf tutmamaya özen gösteren film, Marslıları da orijinallikten hayli uzak bir tavırla, iyiler ve kötüler diye ayırmayı tercih ediyor. Bütün gezegenleri savaş çıkartarak yönetmek isteyen, yüksek teknolojiye sahip gizemli örgüt de biraz banal duruyor.

        AKSİYON SEVENLER İÇİN

        Yönetmen Andrew Stanton, bilimkurgulara mekân olmaktan çoktan çıkan Mars gezegeninin böyle bir maceraya ev sahipliği yapmasının tuhaflığını fantezi türüne yüklenerek unutturmaya çalışıyor. Çoğunlukla çöl dekorunda geçtiği için "Dune" filminin atmosferini hatırlatan "John Carter", yer yer Roma İmparatorluğu filmlerini, hatta bir sahnesiyle "Gladyatör"ü, bazen de "Star Wars" ile "Avatar"daki savaş sahnelerini akla getiriyor. Özgün olan bir yanı yok. Stanton, ne yazık ki animasyon türündeki başarısını "John Carter"da gösteremiyor. Bu pahalı ve gösterişli prodüksiyona, görsel ve teknik olarak ruh katamıyor. Peş peşe gelen savaş - aksiyon sahneleri nedeniyle, karakterleri ve çatışmaları derinlikli kılamıyor. İlk andan itibaren sürekli aksiyonun içinde olan John Carter'ı yakından tanımak da zor. Bir bilgisayar oyunu izlenimi veren filmde, dört kollu Marslılar; Willem Dafoe, Samantha Morton gibi oyuncular tarafından performans yakalama tekniğiyle ekrana getiriliyor. Filmde prensesteki Lynn Collins dışında parlak bir oyunculuğa rastlamak pek mümkün değil. Sadece aksiyon sevenler için, gösterişli, hızlı tempolu yer yer eğlenceli olmayı i başaran bir film.

        Ada sahillerinde bekliyorum

        2008'de gişede başarılı olan "Dünyanın Merkezine Yolculumun devamı niteliğindeki "Gizemli Adaya Yolculuk (Journey 2: The Mysterious Island)", ilk filmdeki gibi yine ünlü Fransız yazar Jules Verne'in (1828 -1905) izlerinden gidiyor. Verne hayranı genç kahramanımız Sean (Josh Hutcher-son) arasının pek iyi olmadığı üvey babası Hank (Dvvayne Johnson) ile Pasifik'te gizemli bir adaya doğru yola çıkıyor. Kahramanların Jules Verne'in "Esrarengiz Ada" isimli romanını bir rehber olarak kullanmaları gibi bazı hoş fikirlerle başlayan film, öyküsünün sığlığı, hafifliği nedeniyle yeterince ilginç ve çekici bir hale gelemiyor.

        Brad Peyton'ın yönettiği bu komedi- maceranın en hoş yanı ise, minik filleri, devasa arıları ve iri kelebekleriyle adanın kendisi. Bu görüntülerin ve özel efektlerin tadına varmak için IMAX 3D formatını öneririm. Usta Michael Caine'in çılgın dedeyi, Luis Guzman'ın matrak bir rehberi, Vanessa Hudgens'in de onun aksi kızını canlandırdığı film, küçük seyirciler için oyalayıcı olabilir.

        Diğer Yazılar