Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AĞZIMIZIN içinde yerinde durmayan 60-70 gramlık organımızdan, yani dilimizden bahsediyorum. Geçen haftanın en çok okunan bilim haberlerine bakınca anladım ki, dilimizi “paketleyip bir süreliğine rafa kaldırabilsek” ya da “eğitebilsek”, şahsımızın da, dünyanın da yarıdan fazla problemi sona erecek. Gerçekten!

        O parmak izi kadar kişiden kişiye farklılık gösteren “dilimiz” küresel ısınmaya da, sağlığımızın altüst olmasına da, ilişkilerimizin bozulmasına da sebep olan bir numaralı vücut parçamız aslında. İsterseniz sağlığımıza olan etkisinden çıkalım yola...

        KİLO VERMEK İÇİN EN BİLİMSEL VE KOLAY YOL ACIKTINIZ...

        ACIKTINIZ... Sırf sizin için sevdiğiniz yemeklerden nefis bir ziyafet sofrası hazırlanmış. İstediğiniz kadar yeme özgürlüğü de verilmiş. Yarım saat sonra doymuş, hatta biraz fazlaca gerilmiş karnınızı mutlu bir tebessümle ovarak masadan ayrılırsınız.

        Leeds Üniversitesi araştırmacılarına göre, yediğiniz yemeğin sadece % 20’si vücudun ihtiyacı, geri kalan % 80’i ise yaşadığınız duygusal boşluğu tatmin (haz) için mideye yollanıyor. Tufts Üniversitesi araştırmacıları, mutsuz olduğunuzda elinizin yağlı ve şekerli yiyeceklere değil de daha sağlıklı yiyeceklere uzanması için “beyninizi/ dilinizi” nasıl terbiye edeceğinizi geçen hafta Nutritions&Diabetes isimli bilimsel dergide yayınladıkları bir makalede açıklamışlar.

        Araştırmacılardan Dr. Susan B.Roberts, yöntemi şöyle özetliyor: “Hiç kimse anasından kızarmış patates, makarna, yağlı kebaplar severek doğmaz. Bir yemeğe bağımlılık, o yemeği tekrar tekrar yiyerek, o yemeğin beyinde uyardığı bölgeyi geliştirmekle oluşur. Bunu beyne uyguladığımız MRI ile tespit etmiş bulunmaktayız. Bu gelişim geri dönüşümsüzdür.

        Daha sağlıklı yiyecekler yemek ve kilo vermek istiyorsanız beyninizin sağlıklı yemeklere karşı fonksiyon gösteren bölümünü geliştirmeniz gerekmektedir. Bu da tam 6 ay kadar bir süre alır. Bu süre içerisinde öğünlere otururken sevdiğiniz yemeğin yanı sıra büyük bir tabak ‘sağlıklı’ olarak nitelendirilen sebze, meyve ve yoğurttan oluşan yiyecek tabağı hazırlayın. Yemeğe o tabaktan başlayın.

        Diğer sevdiğiniz tabaktan da bir miktar yemeyi ihmal etmeyin. 6 ay sonra dilinizdeki tat alma tomurcuklarının başka tatlara duyarlılığı değişecektir. Bir süre sonra ağır, yağlı ve çok şekerli yiyeceklere karşı ilgisizliğin kendiliğinden geliştiğini göreceksiniz. Sinirlerinizi bozmadan kilo vermenin ve sağlıklı bir yaşamın en kolay yolu budur.” Şahsen ben bu açıdan “dilimi eğitmeye” başlıyorum. 6 ay sonra da (mart ayında) sonucu sizlerle paylaşacağım. Umarım sizler de bu sayfadan bizlerle paylaşırsınız.

        Küresel ısınmayı yavaşlatmak için vejetaryen olur musun?

        “YOK arkadaş, ben et yemeden duramam. Hem sağlık için de çok gerekli” diyenler üzerinde yapılan bir araştırma, etin faydadan çok sadece lezzeti için yendiğini ispatlamış. 1 aylık uygulamada dile damlatılan tat almayı önleyen bir kimyasal sonrası hazırlanan etli yemekleri sırf faydası için yiyenler sadece % 2 gibi bir oranla kısıtlı.

        Yani aslında olay sırf boğazdan geçene kadarki tatla alınan hazdan öteye gitmiyor. Ve sırf o haz için bırakın kırmızı etin sağlık üzerine olan negatif yan etkilerine, hayvanların (özellikle bazı mezbahalarda) son derece etik dışı muamelelere maruz kalmalarına ve sebep olduğu negatif küresel değişimlere göz yummaktayız.

        Geçen ay Dr. Rajendra Pachauri yönetiminde gerçekleştirilen “Birleşmiş Milletler İklim Değişim Paneli”nde halk tarafından bilinmeyen gerçekler, matematiksel hesaplamalarla tekrar gündeme getirildi. Küresel ısınmaya sebep olan 3 temel gaz var: “Karbondioksit, metan ve nitrik oksit.”

        Et kaynağı olarak yetiştirilen hayvanların üretimi ve diğer yan işlemler için kullanılan teknoloji, bu üç gazı ciddi oranlarda doğaya salmakta. Bu oran hesaplandığında elde edilen sonuç, tahminlerin çok ötesinde: “Et üretimi küresel ısınmaya sebep olan 3 ana sebepten ikinci sırada yer alıyor. Bitkisel yiyeceklerin hazırlığı sırasında doğaya verilen zarar ise bu oranın çok altlarında yer alıyor.”

        Chicago Üniversitesi bilim insanlarının bu panelde verdiği demeç ise gerçekten düşündürücü: “Hibrit araba alanlara sorarsanız ‘doğa için doğayla barışık teknoloji seçmeyi’ tercih sebeplerinden biri olarak göstereceklerdir. Oysa o arabanın kullanıcısı vejetaryen olmaya kalkışsa doğaya arabasının pozitif etkisinden çok daha faydalı bir katkıda bulunacaktır. Et yiyenler bu gezegeni vejetaryenlerden tam 7 kez, arabalardan ise 2 kez fazla kirletmektedirler.”

        Yani olay yine “dil eğitimi”nde bitiyor. Sırf çocukları ve hayvanları düşünerek yaşadığı gezegeni kurtarmak için et yemekten kaç kişi fedakârlık eder bilmiyorum.

        Mutluluğu bozan da yapan da aynı şey

        BİLİM bazen “Zaten biliyorum” denilen konular üzerine de araştırmalar yapar ve bilimsel olarak o konuya delillerle bir açıklama getirir. The Gottman Enstitüsü de mutluluk üzerine böylesi bir araştırma tamamlayarak sonuçlarını geçen hafta bir basın toplantısında tartışmaya açtı.

        Araştırmada binlerce çiftin günlük olarak birbirleriyle konuşmaları/tartışmaları izlenmiş. Aradan 4 yıl geçtikten sonra o çiftlerin evlilikteki mutluluklarının ne durumda olduğu araştırılmış. Elde edilen sonuçlara göz atıldığında, mutluluğu bozanın da yapanın da insanın konuşma tarzı yani “dil”i olduğu anlaşılıyor.

        Tartışırken birbirlerine “sen” diye hitap eden, sürekli “kendisinin nasıl mahvolduğunu” dile getiren çiftlerde 4 yıl sonra boşanma oranı % 80’lere ulaşmış. Geri kalan % 20 ise mutsuz ve ileri tarihlerde boşanabilecekleri ihtimalini açıklamışlar. Oysa çok akıllıca bir taktikle tartışmalarda “sen” yerine “biz” kelimesini kullanıp doğan problemlerde “birlikte neler yapılabileceği”ni tartışanlarda boşanma oranı % 5’lere düşmüş.

        Çok güzel bir deyim vardır: “İki gözümüz, iki kulağımız, bir ağzımız var. Pişmanlık duymamak için bir olaya iki kez bakıp, karşımızdakini iki kez dinleyip, bir kez konuşmakta fayda var.” Bu gerçek sırf aile içerisinde değil, iş ilişkilerinde de kesin geçerli.

        Diğer Yazılar