Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Taraflardan biri sınır tanımaz şekilde hareket ediyorsa kriz de çatışma da kaçınılmazdır. Mesela DAEŞ bu bakış açısıyla yanıbaşındaki yapıların veya devletlerin hâkimiyet alanını tanımayı peşinen reddediyor. Gücünün yettiği devlet ve örgütlere saldırarak çatışmaları tetiklerken hâkimiyet sahasını genişletiyor. Örgüt, sınırlarındaki aktörün caydırıcı gücünü anladığı anda ise bu stratejisini uygun zamanı bulacağı ana kadar rafa kaldırıyor. Ancak sınır tanımaz stratejisini rafa kaldırdığı an bile sınır komşusu olan aktörle eşit bir ilişki tarzını benimsemeyi reddediyor. İşte tam da bu nedenle bugün en eli kanlı örgütlerle masaya oturmakta beis görmeyen dünya da DAEŞ’i makul, meşru ve konuşulabilir aktör olarak görmüyor.

        Buradan bir Rus savaş uçağının Türkiye tarafından düşürüldüğü hadiseye geleceğim. Hadisenin gelişimi her şeyden önce Moskova’nın da itiraf etmemekle birlikte DAEŞ’i andıran bir hareket tarzını normal saymaya başladığına işaret ediyor. Rusya daha önce Gürcistan’da, Kırım’da ve Ukrayna’da sergilediği sınır tanımazlığı şimdi de Suriye üzerinden Türkiye’ye karşı uyguluyor. Hal böyle olunca çatışma da kaçınılmaz hale geliyor.

        Oysa 2012 yılında bir uçağının düştüğü günden sonra Türkiye’nin ortaya koyduğu angajman kuralları Rusya tarafından gayet iyi biliniyor. Türk jetlerine yönelik uçak ve füze-radar tacizleri sonrası son iki ayda aynı angajman kuralları Moskova’ya defaatle de hatırlatıldı ayrıca. Bugün tesadüf gibi görünen hadisenin göz göre göre geldiği ortada. Nitekim Rus Dışişleri’nin dün yaptığı “Saldırı planlıydı” şeklindeki açıklama da istemeyerek bile olsa bu gerçeği gözler önüne seriyor.

        Rusya haklı. Evet, saldırı planlıydı. Türkiye kendi hava sahasına giren, sınırlarını işgale yeltenen bir uçağı, Rus jeti olduğundan emin olmamakla birlikte bilinçli ve planlı şekilde hedef aldı. Nitekim Türkiye sınırlarının ihlal edilmesi halinde böyle bir saldırı planı olduğu daha önce Rusya’ya en az dört kez resmen iletilmişti.

        Vaziyet bu mu? Evet ne yazık ki bu. O halde Rusya’nın şimdi sadece Türkiye’ye değil tüm dünyaya bir sorunun cevabını vermesi gerekiyor. Soru şudur: “Türkiye daha önce Suriye sınırında yaşanacak olası bir ihlal durumunda uçağını düşüreceğini bildirmiş olmasına rağmen Rusya neden Türkiye’nin egemenlik hakkına saygı duymadı?”

        Bakın bu sorunun cevabı dünyanın geleceği açısından da gayet kritik bir önem taşıyor. Şayet Rusya, sınır tanımaz bir motivasyonla hareket ettiğini itiraf ediyorsa dünya üzerinde durduğu uluslararası hukuku tanımayan bir zihniyetle karşı karşıya demektir. Sınır tanımazlık, fırsatı bulduğunda karşındakinin egemenlik hakkını ihlal etmek bir Ortaçağ anlayışıdır. Böyle bir senaryoda verilecek uzlaşı mesajları da nafile kalır. Sınır tanımayanla uzlaşma ihtimali sıfıra yakındır. Korkarım ki bu senaryo dünya medeniyetinin geldiği nokta bakımından da gerçek bir çıkmaz sokaktır. Üstelik Gürcistan, Ukrayna ve Suriye’de cereyan eden hadiseler de böyle bir karanlık zihniyetin dünyanın üzerine çöktüğü yönündeki şüpheleri artırıyor.

        Böyle bir durumda en makul hareket tarzı Türkiye’nin halihazırda takındığı tavırdır. Türkiye modern bir devlet olarak şiddetten yana olmadığını, barışçıl bir dünya ve onurlu bir yaşam hakkından yana olduğunu her fırsatta vurguluyor. Ancak Türkiye bunları söylerken egemenlik haklarına yönelik ihlaller karşısında da sessiz kalmıyor.

        Maalesef sınır ve hukuk tanımaz bir stratejiyle hareket eden aktörleri frenlemenin yegâne yolu Ortaçağ’da olduğu gibi bugün de caydırıcı şekilde meydan okuyabilmekten, her türlü önlemi alıp gerektiğinde bedel ödemek pahasına da olsa bedel ödetmekten geçiyor.

        Diğer Yazılar