Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        NASIL? Woody Allen’ın İstanbul’da geçen bir aşk hikâyesini filme çekmiş olması hayali bile insanı heyecanlandırıyor değil mi? New York romantizminin oluşmasına, yaptığı filmlerle öncülük etmiş direktör, New York’a küstükten sonra kendisine başka film şehirleri aramaya başladı. Paris, Barcelona, Roma ve Londra’da geçen filmler o şehirlerin global imajına büyük prestij kattı. İstanbul’un o bahsi geçen şehirlerin hepsinden daha fazla imaj yenilemeye ve bir Woody Allen filmiyle gelecek prestije ihtiyacı var. Aslında bu çok da uçuk bir hayal değil. Haberi çıktı, okumuşsunuzdur. İsrail, Woody Allen’ı kendi ülkelerinde bir film yapmaya ikna etmeye uğraşıyormuş. İsrail’in uluslararası prestiji çok düşük, insanlar bu ülkeyi daima kaba güç kullanımıyla özdeş tutuyorlar. Bir Woody Allen filmi bu imajı hızla yumuşatır ve İsrail’e bir soft power desteği sağlar diye düşünülüyor. Woody Allen’ın da Yahudi olduğunu hatırlarsak bu olasılığın hiç de uzak olmadığını görebiliriz.

        PARA DEĞİL

        İsrailliler hesaplamışlar, bir Woody Allen filminin ortalama maliyeti 18 milyon dolar civarındaymış. Filmleri genelde iki veya üç karakter etrafında döndüğünden, hiçbir özel efekt çalışması filan gerektirmediğinden bu düşük maliyet bana makul geldi. Birkaç zenginin bir araya geldiğinde rahatlıkla finanse edebileceği bir miktar. Yani Türkiye de isterse bunu yapabilir.

        İSTANBUL’UN İHTİYACI VAR MI?

        Peki ama “İstanbul’un bir Woody Allen filmiyle gelecek bir prestij desteğine ihtiyacı var mı?” diye sorabilirsiniz. Evet ekonomimiz çok canlı, turistler geliyor şehre, özellikle Türk televizyon dizilerinin uluslararası başarılarından sonra birçok kişi İstanbul’u daha da merak eder oldu. Yiyecek-içecek sektörü bayağı renkli, eğlence sektörü de keza öyle. İstanbul şehir olarak bir patlama yaşıyor zaten, Woody Allen’ın desteğine ihtiyaç yok diyenler çıkacaktır.

        TOPLAM HAYAT KALİTESİ

        Açıkça söyleyeyim, ben buna hiç katılmıyorum. 21’inci yüzyılda şehirlerin değerlendirilmesinde esas alınan kriter, o şehrin içinde yaşayanlara sağladığı toplam yaşam kalitesi düzeyiyle ölçülüyor. Kavramı İstanbul kadar iyi bildiğim bir başka şehirle açıklayayım.

        NEW YORK

        Örneğin New York’ta bugün İstanbul’da övündüğümüz her şeyden daha fazlası vardır. Restoranları, eğlence yaşamı, kültürel çekimi hayli fazladır New York’un. Ama o şehir, toplam yaşam kalitesi açısından yapılan sıralamalardan hiçbirine giremiyor. (Monocle Dergisi, bu şehir değerlendirmeleri ve sıralamalarının öncülüğünü yapmıştır.) Çünkü içinde yaşayanlar için New York neredeyse bir işkence; yani görünürde fark edilmeyen ve şehre eğlenmek için birkaç günlüğüne gelen insanların katiyen göremeyecekleri bir kalite düşüklüğü var şehirde. Kamu ulaşım sistemi hâlâ berbattır, yol tamir çalışmaları zaten kötü olan trafiği daha da berbat hale getirir. Toplam yaşam kalitesi üstünlüğü nedeniyle hep birinci sıralarda olan Zürih gibi şehirlerde, insanlara sunulan detayda küçük şehir sürprizleri New York’ta yoktur. Uluslararası havaalanı korkunç durumdadır. Dolayısıyla filmlerde, şovlarda, kitaplarda devleştirilen New York, içinde yaşayanlar açısından hayat kalitelerini düşürücü görüldüğünden yapılan hiçbir uluslararası değerlendirmede gözükmez. İstanbul’un durumu da New York gibidir. Yüzeyden bakınca şehirde kültür hayatı çok canlıdır, medya sektörü çok dinamiktir. Eğlence sektörü, restoranlar patlama yaşamaktadır ama şehir, yaşayanlar açısından yaşam kalitelerini yükseltmez, tersine yaşam kalitesini düşürdüğü yolunda ortak bir düşünce vardır.

        PLANLAMADA PARADİGMA DEĞİŞİMİ

        New York’ta yetkililer bize mutlaka ders olması gereken bir işe girişmişler. Şehir planlamacıları, şehri mahalle mahalle ele alıp her yerde “Şehrin sokaklarında yürümekte olan bir insana şehrin o noktasını nasıl daha çekici kılarız” diye çalışmalara başlamışlar. Şehir planlamacılığının klasik bakış açısını da radikal biçimde değiştirmişler. Bugüne kadar bütün planlar yukarıdan yapılan keşiflere göre gerçekleştirilirmiş ama artık planlamacılar ele alınacak mahalle ve bölgeyi ilk önce yaya olarak geziyorlar ve yayanın perspektifinden orada görülenleri daha güzel ve çekici kılmak için yapılabilecekleri not edip çalışmaya başlıyorlarmış. Bugün şehirde birçok mahalleye bu şekilde rötuşlar ve yenilikler yapılmış. Bütün bunlar bir araya geldiğinde orada yaşayanların toplam hayat kalitesini çok yükselten bir şehir oluşacakmış.

        MAHALLELERİ COŞKULU ŞEHİRLER

        Şehir plancıları, şehirlerde artık önemli olanın o şehrin içinde yaşayanlara coşku vermesi olduğuna inanıyorlar. Detaylarda hayatın kalitesini artıran dokunuşların, şehrin toplam kalitesini ve toplam coşkusunu artıracağı düşünülüyor. Evet genç nüfusumuz hayli fazla ve dinamik, onlar eğlenmeyi de seviyorlar, bu yüzden gece hayatımız çok renkli, şehir turistlere çok çekici imkânlar sunuyor. Bunlar elimizdeki güçlü yanlar ve bunları herkes biliyor.

        İSTANBUL’UN DETAYLARDAKİ KALİTESİ

        Ama şehrin bir de bu kadar göz önünde olmayan ve detayda kalmış kaliteli yanları var. Şimdi gelin bir hayal kuralım: Bu tür kaliteli detayları görme yeteneğine sahip ve onları anlayıp anlamlandırabilecek iki isim Murat Belge ile İlber Ortaylı, bir şekilde Türkiye’ye gelip film çekmeye ikna edilecek Woody Allen’a şehrin bu kaliteli detaylarını anlatsalar. Sonra bu mekânlar bir Allen filminde arka plan olarak kullanılsa fena mı olurdu? Hayal kurmayan insan büyük işler yapamaz. Bence bunu imkânsız olarak görmeyelim ve “gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim” deyip harekete geçelim. Allen’ı İsrail’in eline bırakmayalım, onu muhakkak İstanbul’a çekelim. Onun filmdeki kaliteli dokunuşlarına bu şehrin kesinlikle ihtiyacı var; böylece şehrin toplam yaşam kalitesini yükseltici çalışmalar da belki ciddi biçimde başlatılır.

        MANHATTAN

        Sadece Allen’ın Manhattan adlı filminin poster fotoğrafını hatırlarsanız, bu yazıda demek istediklerimi hemen anlayacaksınız. Posterde bir adam ile kadın, bir parkta oturmuşlar ve arkaları bize dönük olarak New York köprüsünü gün doğarken izliyorlar. Şehrin romantik imajı bence sadece bu anla yaratılmış olabilir. O fotoğraftaki New York köprüsü yerine yeni bir film için İstanbul Boğaz köprülerinden birini koyabilseydik bence çok hoş olurdu. İmajımız yükselir ve kafamızdaki şehir daha da romantikleşirse belki şehirliler de o imaja uygun davranmaya başlarlar, böylece şehrin toplam yaşam kalitesi hızla yukarıya çekilir diye umuyorum.

        Diğer Yazılar