Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        UZUN zamandır can çekişmekte olan Hürriyet Gazetesi, 5 Şubat Pazar günü hazırladığı birinci sayfayla amansız hastalığa yenik düşmüş ve tarihe gömülmüştür.

        Sendromları bilinçli bir şekilde anlamsız gazete hazırlamak, yine anlamsız ve mümkün olduğunca fazla sıradan manşetler atmak şeklinde tezahür eden bu amansız hastalık nedeniyle en sonunda pazar günü attığı manşetle bir "anlamsızlık altın vuruşu" yapmış ve zaten az biçilen ömrünü kendi arzusuyla bitirmiştir.

        Böylece bu intihar sürecinin başında durması için yayın yönetmenliğine getirilen Enis Berberoğlu misyonunu başarıyla tamamlamış ve dünyada hiçbir insanın manşet olabileceğini düşünemeyeceği bir tuhaf konuyu manşete taşıyarak gazeteyi bir kararıyla tamamen bitirmiştir.

        Gazeteyi mümkün olduğunca renksizleştirme, etkisizleştirme ve hatırlanabilecek hiçbir iş yapmama talimatıyla başa gelen Enis Berberoğlu, atanma kararının nasıl da doğru olduğunu gazeteyi kısa sürede tüketerek ve en sonunda bir "manşet altın vuruşuyla" intihar sürecini tamamlayarak göstermiştir.

        SİYASET OLMASIN DİYE UĞRAŞIRKEN...

        Şimdi bilmem farkında mısınız ama aslında Hürriyet'in birinci sayfası bir süredir zaten yoktu.

        Aslında temelde çok zor bir iş (yani kötüyü başarmak )için göreve atanan Enis Berberoğlu aslında işini daha da zorlaştıran bir başka misyonla da görevliydi. Gazeteyi siyasetten mümkün olduğunca uzak tutmak zorundaydı.

        Siyaset olmasın da ne olursa olsun diyerek sayfa hazırlamak zorunda kaldığından, bir önceki yayın yönetmeni gibi hayat hakkında renkli bir tarz oluşturamadığından ve sitcom da beceremediğinden dolayı mecburen bulduğu her önemsiz olayı manşet yapabildi.

        Biz buna yavaştan alışmıştık ama pazar günü manşet yaptığı haber anlamsızlıkta bir zirve oluşturuyordu.

        Düşünsenize şöyle bir olay: Bir Türk kızı, Amerika'ya okumaya gitmiş (hayır manşet olan bu değildi ama Hürriyet'in yeni anlayışına göre gazetenin biraz daha hayatı olsaydı, ileride sadece bu da manşet kesinlikle olurdu), orada üniversiteye başlamış, bir gün derse giren kendinden 40 yaş büyük profesörünü görmüş.

        Birbirlerine âşık olmuşlar. (Ne! Kendinden büyük hocasına âşık olan genç kız hikâyesi mi, bu hayatta çok ender olan şey tabii ki manşet olabilir, "Hem de kız dönem birincisi bile olmuş" diye konuştular herhalde yazı işleri toplantısında.)

        EŞ-DOST HATIRI İÇİN Mİ?

        Evet eskiden önemli olan Hürriyet Gazetesi'nin bir gün manşete çekmek için önemli gördüğü olay bundan ibaret. Ne vizyon, ne müthiş bir bakış açısı değil mi, insanın ağlayası geliyor.

        Ben bu haberi birçok insana okuttum, kendim de birkaç kez "Acaba bir şey mi kaçırıyorum?" diye tekrardan okudum ve sonuçta bu manşetin olabilmesi için varabildiğim tek makul gerekçe şu: Haberde adı geçen kız ya Enis'in kızının ya da yazı işlerinde bir kişinin çocuğu veya çocuğunun arkadaşı olmalı.

        Şimdi Enis bir açıklama yapsa, "Bunu patron haber yapmamı istedi; kız onun tanıdığı bir işadamının kızıymış" dese, emin olun ki onu mazur görebiliriz. Bu haberin manşet olmasını açıklayabilecek bir makul neden o zaman elimizde olabilirdi.

        OLUR MU ÖYLE ŞEY RASİM

        Bu arada medya dünyamızın ve yeni Türkiye'mizin yeni "L'enfant terrible"si Rasim Ozan Kütahyalı, samimi arkadaşı olan Aydın Doğan hakkında yazı yazarken, Türkiye'nin yeni amiral gemisinin kendi grubunun bir gazetesi olan Sabah Gazetesi olduğunu söylemiş.

        Eski amiral gemisinin çoktan batırıldığını hepimiz biliyoruz ama Sabah'ın yeni amiral gemisi olabileceği de çok şüpheli.

        Çünkü bu ülkede iktidarın halkla ilişkiler yayın organı gibi işlev gören bir gazetenin bırakın amiral gemisi olabilmesini, bir gazete bile olabileceği şüpheli.

        "Peki ama hangi gazete başı çekecek, lider olacak" diye merak ediyorsanız, bu sayfayı okuyacaklara tavsiyem, sayfayı iki sola döndürün ve logoyu okuyun, işte yeni dönemin lider gazetesi de bu.

        SEDAT, HÜRRİYET'İ TARİHE GEÇİRDİ

        Fakat şunu da belirtmeliyim; Hürriyet öldüğü gün bile, altın vuruşla intihar ettiği son gün bile tarihe bir şekilde geçmeyi başardı.

        "Ölürken bile bari aile değerlerini vurgulayarak gidelim" diyerek manşete çektikleri o tuhaf haberin hemen üzerinde, haberdeki yaşlı profesör gibi genç kadınla evlenmeyi başaramayan andropoz krizindeki dört yaşlı adamın ıslak rüyalarından oluşan "Haremde Yaşanan Hayaller" başlıklı yazı vardı.

        İşte Hürriyet'i hayattaki son gününde bile tarihe geçiren cümle bu yazılar içinde yer aldı.

        Her defasında nakıs teşebbüs kalan bu dörtlü yazı teşebbüsünde "Ben bu belanın içine nasıl düştüm" gibi poz veren Sedat Ergin şu cümleyi yazarak gazetesini yine de tarihe geçirdi:

        "Ancak çok can sıkıcı biri olduğum gibi bir düşünceye kapılmanızı da istemiyorum."

        Sadece bu cümle bile Hürriyet'in son nüshasını kıymetli bir varlık gibi saklamaya yeterli bir neden bence.

        Hem Sedat bence merak etmesin, sadece bu duruma mahsus olarak en sıkıcının kendisi olabilmesine imkân yok. Çünkü bu defa aynı proje içinde Enis de var.

        Sedat'ın kendinden daha sıkıcı olabilen bir gazeteciyi yanında bulabilmesi ender bulunan bir olaydır, umarım bunun tadını çıkarıyordur.

        Onun 4 yüz projesinde kalmayı sürdürmesinin tek nedeni de bu olsa gerek.

        Çünkü "Hayalinizi süsleyen kadınları sayın" sorusuna bile Sedat'ın aklına üç kadından fazlası gelmiyor ve evet bu hayli sıkıcı ama Enis'in hayalini çalıştırdığında aklına ilk gelen kadın "Çalıkuşu Feride" olabiliyor.

        Evet işte bu olağanüstü sıkıcı ve ben bunu okuyunca Enis'in gazetenin manşetini hiç zorlanmadan nasıl atabildiğini de şıp diye anlayabildim.

        Çünkü sadece hareme ilk atılacak kadın olarak "Çalıkuşu Feride"yi düşünebilen bir insan, o olayı manşete yakışacak düzeyde heyecan verici bulabilirdi.

        Diğer Yazılar