Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP yönetimi, Gürsel Tekin'i bir türlü anlayamadığı, yakınlaşmayı beceremediği halka ulaşma yollarını açması için tutuyordu. Bu anlamda Gürsel Tekin, halka daima sevimsiz gelmiş olan CHP'yi halkın gözünde daha sevimli kılmanın propaganda aracıydı. Anlayacağınız o, CHP'nin halkçılık söyleminin poster çocuğu haline gelmişti.

        Bu yüzden onun istifası kişilik çatışmalarının, bir potansiyel başkanlık yarışının çok daha ötesinde önemde bir gelişmedir. CHP, dindarlarla nasıl konuşacağının dilini arıyor. Bu samimi bir çaba, ama çok da zor bir iş. Çünkü

        yıllardır alışılmış, kemikleşmiş tavırların değişmesi pek kolay değil. Dahası parti içinde bu değişime karşı çıkan güçlü bir kesim de var.

        Parti yönetiminde Gürsel Tekin'in, halkı en iyi tanıyan, halka en yakın olan ve dindarlarla nasıl konuşulacağını bilen insan olduğu düşünülüyordu. Dolayısıyla hem Deniz Baykal'ın hem de Kemal Kılıçdaroğlu'nun partiyi halka, dindarlara açma yolundaki umudu oydu. Onu, yanında ilk kez tanımış olduğum Deniz Baykal bu beklentisini bana açıkça da ifade etmişti.

        CHP, dindarlara yönelik konuşma dilini bulamadığı ve onlara gelecek için anlamlı bir şeyler söyleyemediği takdirde AKP karşısında hiçbir şansının olamayacağını biliyor.

        Dolayısıyla Gürsel Tekin'in gitmesi, CHP ile dindar insanlar arasında neredeyse cumhuriyetin kuruluşundan bu yana var olan kopukluğun süreceğinin göstergesidir.

        Eğer denildiği gibi Gürsel Tekin parti başkanlığı için aday olursa, bundan sonraki kurultayda iki adayın arasında gerçek bir ideolojik çatışma beklenebilir. O çatışmanın sonucuna göre CHP'nin dindarlara yakınlaşıp yakınlaşmayacağı da belli olacak.

        SÜT MESELESİ

        OKULLARDAKİ sütskandalı patlayınca tahmin edebileceğiniz gibi söylenmeye başladım. İlk önce beni dinlemek isteyen herkese, "Türkiye'de nedense sahtekâr oranının çok yüksek olduğunu ve insanların parayı görünce gözlerinin karardığını ve kolay para kazanma yolunu bulan bazı kurnazların kendilerini hemen işadamı filan ilan ettiklerini ve bu açıkgöz sahtekârların para kazanmak için çocukları bile zehirleyebileceklerini, onların insanı öldüreceğini bildikleri halde sahte içki üretip satan insanlardan farkı olmadıklarını" anlattım.

        Bu açıklama hem beni rahatlatıyordu hem de sinirimi bir yerlerden çıkarmama yarıyordu. Bu kurduğum söylemin dışında bir şeyler söylemeye çalışan insanları hem dinlemiyor hem de onlara da kızıyordum.

        Örneğin, bir grup doktorla sohbet ederken onlar olayın çocuklar arasında "laktoz intoleransı"yla da açıklanabileceğini söylediler.

        Ben onlara bile, "Saçmalamayın, laktoz intoleransı olan çocuk sayısı ne kadar olabilir ki? Bu kadar çocuğun zehirlenmesi bununla açıklanamaz" diye resmen bağırdım.

        Anlayacağınız, cin gibi kurnaz ve parayı gördüğünde tamamen ilkesizleşen işadamı görünümlü barbarların bu işi yaptıklarına inancım tamdı ve bunu da kimsenin sarsmasına izin vermeye niyetim yoktu. Doktorlar benim Türkiye hakkında gayet kötümser konuştuğumu söylediler. "Evet kötümserim" dedim, "Siz de benim gibi 30 yıla yakın bu ülkede gazetecilik yapsaydınız ne tür sahtekârlıkların olabildiğine şaşardınız" diye de devam ettim.

        Ben açıklamamı bulmuştum ve içim rahattı, ama yine de kendimi tutamadım, "Bu laktoz intoleransı denilen şeyi biraz araştırayım" dedim.

        ÖMER DİNÇER HAKLI OLABİLİR:

        Araştırmamda gördüm ki laktoz intoleransı benim tahmin ettiğim gibi hiç de az oranda görülen bir vaka değilmiş. Küçük yaşlardan beri süt içilmesine alışıklık olunan Amerika ve bazı Avrupa ilkelerinde bile intoleranslı insan oranı hayli yüksek. Bu oran İtalya'da, Asya ve Afrika ülkelerinde yüzde 70'lere kadar çıkabiliyor.

        Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer haklı olabilir. Dağıtılan sütler nedeniyle yaşanan sorunlar, bu sütlerin bozuk olmasından değil, çocuklardan bir bölümünde laktoz intolerensı olmasından kaynaklanıyor olabilir. Şimdi doktor arkadaşlarıma gidip onlardan cahil söylenmelerim için özür dileyeceğim. Bu defa sahtekârlar ve ihmalkârlar nedeniyle zehirlenmedi galiba çocuklar.

        ÇOCUKLAR ANLAR:

        Ayrıca size düz mantığın gereği bir şey de söyleyeyim. Eğer süt gerçekten bozuksa bunu dünyada sütü ağzına götürürken anlamayacak insan olamaz. Yaşı ne olursa olsun insan bozuk sütü bir metre uzaktan anlar. Çünkü fena halde ekşi ekşi kokar, "Ben bozuğum" diye haykırır.

        Bozuk sütü bir çocuğa isteseniz de içiremezsiniz. Laktoz intoleransı olan çocuk ise mis gibi sütü içinceye kadar bu durumunun farkında olmayabilir. Bunu ancak içtikten sonra anlar ki o zaman da iş işten geçmiş olur.

        SÜTTE DURMAK YOK YOLA DEVAM:

        AKP hükümeti sakın ha bu son olaydan dolayı moralini bozmasın. Süt dağıtılmasına mutlaka hız düşürülmeden, ancak daha dikkatli olunarak devam edilmeli.

        Anayasa kozmik odası

        TBMM'de sürdürülen Anayasa hazırlık çalışması için neredeyse absürt düzeye varan bir gizlilik duyarlılığı var. Bilgi sızdırılmaması için çalışmaların güvenli "kozmik odalarda" yapılması kararlaştırılmış.

        Benim anlamadığım şu: Anayasa hakkında bilgi sızsa ne olabilir ki? Yeni bir Anayasa hazırlığı hakkında bilgi sahibi olmayacaksak başka ne hakkında bilgi sahibi olmamız doğal kabul edilecek? Hem bugüne kadar herkes katılımcı Anayasa çalışmasından filan bahsetmiyor muydu?

        Kozmik odaların gizliliğine çekilen Anayasa yazma çalışmalarına nasıl katılmamız bekleniyor ki? Biraz bilgi sızacak ki, biraz haber gelecek ki bunlar kamuoyunda tartışılacak ve uzlaşmalar, güzel fikirler bu ortamdan çıkacak.

        ÜRKTÜM:

        Doğrusunu isterseniz bu gizlilik arzusu beni ürküttü. Galiba endişem, bu ülkede kapalı kapılar ardında kalan hiçbir çalışmadan bir hayır çıkmadığını bilmemden kaynaklanıyor olabilir.

        21 'inci yüzyıla ve yeni Türkiye'nin ruhuna uygun demokratik, özgürlükçü bir Anayasa beklentim, bu son gizlilik adımıyla hayli sarsıldı, haberiniz olsun.

        Bir mizah notu

        BİRÇOK yorumcu ileride Çin ile Amerika arasında bir savaş çıkabileceğinin analizini yaparken, Çin-Amerika arasındaki ilişkileri bir mizahçı gözüyle yazan kitap da çıktı.

        Yazarı Christopher Buckley, adı da "They Eat Puppies Don't They?" Bence tam güncel olan, global yeni düzen hakkında bir mizah kitabı bu.

        Diğer Yazılar