Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YAYA trafiğine sahip olmayan ancak valeye teslim edilmek üzere bekleyen lüks araçların trafiğine ev sahipliği yapan İstanbul'un en nevi şahsına münhasır caddelerinden biridir Nispetiye.

        Bunca insanı kafelerine, restoranlarına, bunca aracı da neresine ve nasıl sığdırır bu Etiler cidden hiç akıl erdiremem. Hem de gece gündüz. Hiç ara vermeden.

        Şu sıralar girmesi ve çıkması bir dert olan Nispetiye'nin nispeten daha sakin olan Hisarüstü'ne doğru olan tarafı da usul usul gayet iddialı mekânlara ev sahipliği yapmaya başladı.

        Teppanyaki Alaturka ile başlayan bu milyon dolarlık iddialı restoranlara son olarak eklenen ise bir "fine dining" restoranı olan The Galliard.

        NEFİS BİR AKŞAM YEMEĞİ

        Bazı mekânlar vardır ki daha ilk adımda bir güven verir.

        Hata ararsınız yoktur.

        "Mıh" gibidir masa düzeni. "Jilet" gibidir personeli.

        İşte tam o mekânlardan The Galliard.

        Her şeyi cidden çok özel ve çok kaliteli. Suplası bile The Galliard için özel olarak ve seramikten tasarlanmış. Bu üst çıta durum mönüye, sunuma ve lezzete de aynen yansımış.

        Aşçılar Federasyonu Başkan Yardımcısı Şef Turgut Ay şahaneler yaratmış. Et tartarla başlayan ve el yapımı makarna, carpaccio, paella, risotto ve tapas gibi Batı Akdeniz mutfağının lezzetleriyle devam eden dana ilik ve kazla son bulan tadım mönüsünü denedim o akşam. "Komple nefis" geçen bir akşam yemeğiydi geride kalan. Aklımda kalanlar ise; biraz daha yumurta ve baharat yedirilmesi gereken tartar, müthiş sunumlarıyla dana ilik ve Kars'tan gelen o enfes kaz.

        Ve tabii tipik ve şık Murat Atabarut çizgileri ve renkleri ile DJ Funky "C" müziğiyle harmanlanan o New Yorkvari ortam.

        Aynı çatı altında BİR PERA GECESİ

        BİRKAÇ sevdiğim mekân ve otel yok değildir Beyoğlu tarafında. Ama bir türlü başaramadım buralarla barışmayı.

        Ailesini ve yönetenlerini bir ayrı sevdiğim Rixos Hotels bünyesindeki Rixos Pera İstanbul Hotel ve terasındaki muhteşem konumuyla Park Şamdan Pera bunlardan ikisi.

        Bunu gayet iyi bilen Park Şamdan Pera'nın müdürü Sermin Başaran "Cuma ve cumartesi akşamları yemek sonrası DJ performansına başlıyoruz" diyerek davet etti ilk gecelerine. "Biraz erken gel" diye de ekledi.

        Gittim. Önce bir güzel güneşi batırdık. Sonra bol sohbetli yemeğe geçtik. Bol bol yedik, içtik.

        Başta Park Şamdan ortamıyla hiç bağdaştıramadığım ama sonra hemen alıştığım "değişim" ise bu andan itibaren başladı. Yemek masaların yerini bistro masalar, sohbetlerin yerini ritimler almaya başladı. Ve de bir sürü tanıdık sima akmaya...

        İlk fırsatta bu hem bar, hem restoran hem de kulüp ortamını tekrar denemek niyetindeyim çünkü kapı kapı dolaşmadan 3 farklı konsepti aynı çatı altında yaşamış oldum.

        Ama benden size bir tavsiye: Bu çatının altında bir de konaklayın! İşte o zaman tam "keyif" olur. Düşünsenize ye, iç, hopla, zıpla ve bir asansörle "cup" yatak!

        Çocuksu kutular

        GEÇMİŞİ çok uzun senelere dayanmasa da geçen yıl limitli üretiminin bizzat şahidi olduğum Rengin Suar kendi adını taşıyan zeytinyağıyla lüks sofraların sade ve sıra dışı lezzeti olmaya devam ediyor. Gayet basit ve doğal yollarla da farklı olunabileceğinin örneklerini alakasız zamanlarda karşımıza çıkararak bizi hep şaşırtır Rengin.

        Bu sefer de Tarabya'daki Helen Doron anaokulu öğrencilerine sormuş "Anneni kimler ve nasıl mutlu eder?" diye. Bir de resmini yapmalarını istemiş. Afacanlardan muazzam kareler ve cevaplar çıkmış. Rengin de zeytinyağı tenekelerinde bunlara yer vermiş.

        İşte o cevaplardan birkaçı: 

        - "Ben kaka yapınca annem mutlu oluyor." 

        - "Annem yorulduğu zaman babam ona mısır verince mutlu oluyor." 

        - "Bir de ben onu mutlu edince annem mutlu oluyor."

        Diğer Yazılar