Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu meslekte vefasızlıkta bir sınır ötesi de, “gazetecilik” uğruna ölüm kıyısında dolaşmış muhabirlerin de kolayca işten atılmasıdır.

        “Çalışan Gazeteciler Günü”nde, günlerce komada kalmış muhabirini bile işten atanlar basın tarihinde özel yer alacak.

        Muhtemelen çöplük tadında.

        Günün kaba özeti şu zaten:

        Bir tarafta kapıkulluğuna adanmış gazetecilik müsveddeleri…

        Bir tarafta bir damla hakikat için çırpınırken ezilip geçilen, hor görülenler.

        ***

        Benim “günüm”ü de Genelkurmay özel olarak kutladı.

        4 Aralık’taki “Bana göre ölü soyuculuk!” yazım için “T.C. Genelkurmay Başkanlığı Ankara”, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına “suç duyurusu”nda bulunmuş. Yeni gördüm.

        Gecikme için dost kuvvetlerden özür dilerim!

        ***

        Suçum: “Astlık –üstlük münasebetlerini zedelemeye, amir veya komutanlara karşı güven hissini yok etmeye matuf olarak alenen tahkir veya tezyif edici fiil ve hareket…

        Cezası: …harekette bulunanlar altı aydan üç seneye kadar hapsolunur.

        Cezanın katmeri: Basın yoluyla işlenmesi halinde ceza arttırılarak verilir.

        ***

        Uzman Çavuş Yusuf Bulgurcu Suriye sınırında top arabasıyla taktik tatbikatta uçuruma düşüp ölmüş, cenazesi “şehit olmadığını ispat”a koşturulmuştu.

        Emuzder Başkanı Merdoğlu, “Sınıra tatil için mi gitmişti? Hoş, ölmeseydi 34 gün sonra, 45 yaşına geldi diye kovacaklardı” demişti.

        “Top oynarken değil, top arabasında öldü” diye de andığım vaka.

        Henüz toprağa verilmişken, “Kuvvet Astsubayı” diye bir imza ardına saklanılarak, yönetiminde emekli generallerin bulunduğu vakıflar adına Kara Kuvvetleri’nden, tüm askeri personele sms yollanmıştı.

        Onca baskıya, kara listeye, sicil tehdidine rağmen büyük çoğunluğu vakıflara üye olmayı reddeden astsubay ve uzmanlara:

        “Vefat eden uzman erbaşımız vakıflara üye olmadığından ailesi mağdur olmuştur. Üyeliğinizi gözden geçirmeniz dileğiyle…”

        15 günde 7 astsubayın intihar ettiği, umursanmadığı günrler.

        Nitekim intihar eden birinin ardından da o “pişkin sms” geldi:

        “Astsubayımız vakıflara üye olmadığından ailesi mağdur olmuştur. Üyeliğinizi gözden geçirmeniz…”

        Ya, işte böyle!

        ***

        Onca ölünün, bunca acının ardından, “Öl ama vakıflara üye ol, paranı ver, ailen mağdur olmasın” diye mesaj gelse, siz ne dersiniz?

        On binlerce askerin ne dediğini biliyorum.

        Bana göre” de bu ölü soyuculuktu!

        Militer ticaret”ti.

        Genelkurmay’a göre olmayabilir.

        Ne onlar benim gibi düşünmeye mecbur ne ben onlar gibi.

        Sarsmak istediğim bir şey aranacaksa, “sivilden militere, aşağıdaki alt-üstteki üstün ilişkisi” desek.

        Zedeleme”yi de kendileri düşünecek; ne yaptık da on binlerce askerin güvenini, inancını zedeledik diye.

        Yazıda “yuh” demişim. Çok mu, az mı?

        Bravo, “Ne iyi yaptınız da askerin duası sırasında hemen para istediniz, Her kuruşu helal olsun” mu deseydim?

        ***

        Zedeleme” ve “halkı askerlikten soğutma”, elbette “vicdani ret”le birlikte yeniden ele alınması gereken konular.

        Zedeleme ile soğutma daha ziyade “içeriden”; “vicdan” ise özgürlükle alakalı; kalpten.

        Genelkurmay 2. Başkanı, Balçiçek İlter’e, “Sözleşmeli askerlerin ayda 3600 TL alması öngörüldü. Hudutta 5 yıl görev yapıp işi bitince 63 bin TL tazminat alacaktı. Hiç masrafı yok. Küçük bir hesapla 250-300 bin TL kazanacak. 3 yıl çağrı yapıldı. Kaç kişi başvurdu? 2300. Maaşı iki katına çıkarsanız da artmayacak” demişti.

        Bunca işsizlik varken, bakar mısınız bu soğuktaki “soğukluk”a!

        Gençler paraya para demiyor mu yoksa alttakilerin başına neler geldiğini mi görüyor!

        Askerinizden vakfa para istiyorsunuz vermiyor; asker ol diye gençlere para veriyorsunuz, gelmiyor.

        Ama suçlu benim.

        ***

        O vakit, bir misal.

        Bu sütundan bileceksiniz.

        Amasya’da bir albay bir uzman çavuşa tekme tokat ve küfürle girişmişti.

        “Biz başız siz .öt. Siz kölesiniz” vakası.

        Kol yen içinde kalmadı; Emuzder uğraştı. Ben yazdım.

        Mahkemede albay astını dövmekten suçlu bulundu. Uzman çavuş “kendini korumaya çalışmış, üste saldırmamış” denerek beraat ettirildi.

        Albayın 3 ay hapis cezası ertelendi.

        Askeri Yargıtay kararı bozdu: Albaya “zulüm”den hapis cezası, ertelemeli. Uzman çavuşa bu kez “üste fiili taarruz”dan 2 ay 15 gün hapis, ertelemeli.

        İşte kanun karısında eşitlik!

        Sonra ne oldu?

        Albay Ankara’da görevine devam ediyor…

        Uzman çavuş iki gün önce ordudan atıldı.

        İstifa etse alacağı tazminat da yok. 9 yıllık olduğu için, ancak 10 yılda iade edilen OYAK kesintisi üzerine de apoletli holding yattı.

        Burası hukuk devleti ya, henüz dava yeniden görülmeden. “Hapis alabilir” varsayımıyla.

        Bankaya da yazmışlar. Hesabındaki son 1000 TL’yi bloke ettirmişler. “Kovduk. Alacağınız varsa siz de tahsil edin” diye.

        Taşınacak parası, yok. Okuldaki iki çocuğuna harçlık parası, yok.

        Sonra diyorsunuz ki, “Astın üste şey ettirme… Halkı soğutma”.

        ***

        Suç duyurusunda deniyor ki, “TSK hakkında çeşitli ifadelerin yer aldığı görülmüştür”.

        Yüz binlerce askeri de “TSK” sayıyorsanız; evet, doğru, nasıl horlandıklarını, aşağılandıklarını, nelere maruz kaldıklarını, neden bu kadar çok intihar ettiklerini, nasıl baskılar altında olduklarını yazıp duruyorum zaten.

        Fakat siz “TSK” derken sadece Türk Silahlı Kastı’nı kastediyor olmalısınız. Çünkü hakları savunulanların yanında değil, onların karşısında bir suç duyurusu yazıvermişsiniz.

        Aynı, tersane işçilerinin ölümlerini yazdığında tersane patronlarının suçlaması gibi.

        Fakat sorun şu:

        Siz de TSK’nın patronu değil, memurusunuz!

        ***

        Sivil adalet sistemi çürümüşken, çökerken, bağımsızlığı filan hak-hukuk getire olurken, zaten kendi içinde çift başlı ve bağımlı iken; Askeri Yargı’yı tartışmak bile lüks kalıyor ya…

        Ama bu “adalet” sistemi şöyle:

        34 insan bombalanıp öldürülüyor, kusur yok.

        25 asker cephaneliğe tıkılıyor, paramparça oluyor; sanıklar serbest, içeride ölen astsubay suçlanıyor.

        Helikopter düşüyor, iki subay, iki astsubay ölüyor; her şey kusursuz.

        Römorkör yan yatıyor; 10 askeri personel can veriyor; kusur bulamıyorsun.

        Korucunun derme çatma midibüsüne yüklenen 10 asker uçuruma düşüp yok oluyor; kusura bakmayın!

        Ama dört yumurta kırdırdı diye astsubaya 6 ay hapis, kendi adına olduğu bile belirsiz bir hesapta “tweet” atıldı diye ordudan ihraç, dayak yiyen, küfür yiyen uzman sokağa.

        Sonra diyorsunuz ki, “astın üste”.

        Ben düzelteyim:

        Mevzuumuz tamamen “üstün asta” yaptıkları!

        Tabii, TSK ile ilgili tek “haksızlık” vakasını Balyoz, Ergenekon vb. davalar zanneden “vicdan timsalleri” de bunu böyle anlamaz.

        ***

        Meğer o sırada bu suç duyurusu çoktan yapılmış bile, haberim yok; geçenlerde Genelkurmay İletişim Dairesi Başkanı Tuğg. Özkürkçü aramıştı, düşen helikopterle ilgili açıklama için.

        Bir yerinde dedi ki, “Biz sizi seviyoruz”.

        Ben de öyle!

        Not: Bu yazıyı da benim istidam sayın!

        İlgili külliyattan seçmeler:

        Bana göre ölü soyuculuk Fişçi sınıfı işçi sınıfı Sosyal bir medyanın sosyal bir sınıf üzerindeki... Dağın gözyaşları Dün gemi olur bugün uçak

        Diğer Yazılar