Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Meclis lisanı” dediğimiz bir terbiyeli siyaset üslubu vardı. Bu üslup çok kısa sürede terbiyevi değerlerini kaybetti.

        Birinci meşrutiyetin meclisinde oturumu yöneten başkan, milletvekillerine hakaret edecek kadar makamı keyfileştirmiş ve siyaset lisanının ilk bozulma örneğini vermişti.

        Durum değişmedi; ikinci meşrutiyet meclislerinde de benzer lisan ayıpları ve hitabette kelam zaafları bütün nitelikleriyle örneklendi.

        İş bununla da kalmadı: 23 Nisan Meclisi’nde de öylesine ağır bir ayıp dil kullanımı başladı ki, herkes birinin ipliğini pazara çıkarmayı siyasette maharet, ahlakında meziyet gibi saymaya başladı.

        29 Ekimde Cumhuriyet meclislerine dönüştük; siyaset lisanına biraz olsun terbiye geleceği varsayıldı. Bekleyiş çok kısa sürdü. Milletvekillerinin bir birlerine olan hitapları kulakları ve ahlak idrakini öyle zedeledi ki, bu ayıbın telafisi bir türlü mümkün olmadı.

        Hele Demokrat Parti meclislerinde hatipler, bugün bile kullanılanların, en az beş katını aşan ağır ifadeler kullanırlardı.

        Darbe sonrası meclislerinde de üslup değişmedi.

        Maalesef bu üslup bugünlerde Meclis’in dışına taşındı.

        ***

        Bugüne kadar bu bozuk lisanı kullandığımız seçimler genel karakterli seçimlerdi. Çok partili siyasette her parti birbirini suçluyordu. Ama konuşmalar genellikle siyasetin mahalli düzeyindeki ihtilaflarla sınırlıydı.

        Her ilde milletvekili adayları birbirinin ipini pazara çıkarırdı.

        Ayıbın kapsam genişletmesi Meclise böyle yansırdı...

        Şimdi tek turda tek kişiyi seçeceğiz. Bu kişi ülkenin cumhurbaşkanı olacak.

        Bu nedenle halkın çok hassas kantar kullanacağı yerde, kaba lisan ile insan etkilemenin geçerli akçe olacağını düşünmek abes olacaktır.

        Halk nükte ile hitap bekler ve bunu başaranı dikkatle dinler...

        Nükte, latife, mecaz, ima, ihsas, icaz, kinaye usta hatiplerin sanatıydı.

        Bunlar Meclis sanatıydı ve hatibin hangi partiye mensup olduğuna bakılmaksızın itibar gösterilir ve alkış tutulurdu.

        ***

        Bülent Arınç’ın uzun Bursa konuşmasını baştan sona okudum.Normal bir siyaset konuşmasının çok dışındaydı... Uzun ve daldan dala sıçrayan nitelikteydi... Derlenip toparlanması kolay değildi...

        Hitabette insicam diye bir kavram vardır. Bülent Bey eskiden insicamlı konuşurdu. Şimdi sert ölçekli istihzaya itibar ediyor. Müstehzi olmayı nükte sanacak hitabet zaafı sergiliyor.

        İşte cumhurbaşkanı adayı hakkında söyledikleri... Bu cümleyi kendisi bile içine sindiremez.

        Tayyip Beyin en göz korkutan rakibini küçümsemek için “adısöyleninceye kadar bu Ekmeleddin veya Ekameddin veya Ekmel veya Ekmek denen şahsın ismini bile bilmiyordu” diyor...

        Bülent Beyin bu sözleri kendisine yakıştırdığını sanmıyorum.

        Bir süre sonra pişmanlık hisleri içinde gözlerini ıslatabilir...

        ***

        Değerli okuyucularım,

        Her hitabın bir hüküm cümlesi vardır.

        Ekmel, olgunluk seviyesini anlamlandırır.

        Varamayanlar ikmale kalırlar...

        İkmal de aynı kökten gelir... Şimdi buna, “bütünleme” diyorlar...

        Bütünlük bir fizik olaydır; ama ruhunda idrakin (yani akıl erdirme yeteneğinin) ihtişamı yer alır...

        ***

        Şair diyor ki,

        Erbab-ı kelam, lafzını mana ile söyler.

        Her hükmünü elhak, beli hüsna ile söyler.

        İrfanına, idrakine, insafına haşa;

        Tariz eder amma, sözü rana ile söyler...

        Diğer Yazılar