Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem İstanbul İstanbul’un siluetini korumak maksadıyla çıkartılan ‘Tepelerim haaaa!’ fermanları

        İstanbul’un siluetinin değişmesini, şehrin estetiğinin bozulmasını ve binalardaki görüntü standardının kaybolmasını önlemek maksadı ile asırlarca önce çıkartılmış olan bazı padişah fermanları...

        Bu sayfada, İstanbul’da 16. ve 18. yüzyıllarda inşa edilen binalar ile ilgili bazı padişah fermanları yeralıyor... Şehrin siluetini korumak maksadıyla çıkartılan bu fermanlardaki kararlılık zamanla ortadan kalkar; işin içine rant hırsı, belediyeler, dünya kadar kurul ve zevkten nasibini almamış mimarlar ile şehirciler girince siluet de ortadan kalkar, estetik de...

        Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, Zeytinburnu’ndaki kulelerin rica etmiş olmasına rağmen “traşlanmaması” üzerine küstüğünü söylemesinden sonra başlayan “İstanbul’un silueti” tartışması devam ediyor. İstanbul’un bozulup bozulmadığı yahut siluetinin değişip değişmediği bahsine girmeden, eski zamanların İstanbul’unun pek telâffuz edilmeyen bazı özelliklerinden bahsedeyim:

        UZAKTAN BAKAN GÖZLER İÇİN

        Geçmiş asırların Osmanlı payitahtından sözedenler her zaman “Şöyle güzeldi, böyle şirindi, en güzel toblolar bile yanında sadece bir hiç kalırdı, âââh bilseniz hayat ne kadar rahattı...” gibisinden yüceltici, şehrin eski hâlini yeregöğe koyamayan ifadeler kullanırlar... Bu belde o devirlerde sanki şehir değil, cennetten bir köşedir... Eski İstanbul hakikaten hoştu ve zarifti ama bu güzellik sadece bir doğal güzellikten ibaretti... Şehri ikiye ayıran Boğaz’ın etrafındaki tepeler şehre pitoresk ve şairane bir görüntü verir, o devirlerde yerleşimin pek fazla olmadığı sahillerdeki tek-tük yalılar uzaktan birer bibloyu andırır, şehrin ahşap evlerini ilk defa gören yabancılar kendilerini bir masal diyarında hissederlerdi... Bütün bu güzellikler sadece uzaktan bakan gözlere mahsustu, şehir hayatı ise çok zordu, zira İstanbul fakirdi!

        TOZLU VE TAŞLI YOLLAR

        İstanbul’un eski ve bilhassa yabancılar tarafından yapılmış tablolarına değil de 19. asrın sonlarından itibaren çekilmiş fotoğraflarına bakarsanız, sözünü ettiğim fukaralığın nasıl olduğunu çok daha rahat şekilde farkedersiniz... İlk inşa edildiklerinde biblo gibi olan ama sonraları parasızlık yüzünden bakım yüzü görmeyen ahşap evler harap haldedir. Yollar tozlu, taşlı ve yürüyeni her an tökezletebilecek gibidir; şehrin sâkinlerinin kılık-kıyafeti bile içler acısıdır... O devirlerde İstanbul’un tadını çıkartabilenler ya konak ve köşk sahibi olan dar bir çevre, yahut Pera’daki varlıklı yabancılardır.

        BAŞKONTROLÖR PADİŞAH İDİ

        İstanbul, bu derece fukara düşmeden önceki asırlarda mutlaka daha rahat yaşanabilen bir şehirdi, zira bina inşasından dükkânlarda satılan yiyeceklere, sağlık işlerine, hamamlara ve hattâ çiçek fiyatlarından işkembeye sarımsak konup konmamasına kadar en ufak ayrıntıya kadar herşey sıkı bir kontrol altında tutulur ve kontrol işinin başında da bizzat padişah bulunurdu... Bu sayfada, İstanbul’da 16. ve 18. yüzyıllarda yeni yapılmakta olan binalar konusunda Ahmed Refik’in “16. Asırda İstanbul Hayatı” isimli eseri ile bir “Ahkâm Defteri”nden alıp günümüz Türkçesi’ne naklettiğim bazı padişah fermanlarının kısaltılmış metinleri yeralıyor. Daha birçok örneği olan bu fermanlarda, “Koyduğum kurallara uymayanları tepelerim, haklarından gelirim, vereceğim cezadan kurtulamazlar...” şeklinde ifadeler bulunuyor.

        ESTETİK YOKLUĞUNUN SEBEBİ

        Fermanlarda geçen o zamanın uzunluk ölçülerinden “arşın” 70 santim kadardır, “zirâ” da 75 ile 90 santim arasında değişir... İstanbul’un o asırlarda sahip olduğu zarif siluetin kaynağı, yayınladığım fermanlarda ve daha nicelerinde vârolan yasaklar ve yasaklara uymayanlara verilen şiddetli cezalardır... Uygulamaların kararlılığı ortadan kalkar, işin içine rant hırsı, belediyeler, dünya kadar kurul ve zevkten nasibini almamış mimarlar ile şehirciler girince siluet de ortadan kalkar, estetik de...

        Zevksiz mimarlar, kaçak yapılan binalar ve kalitesiz malzemeler padişaha bile artık ‘İllâllah’ dedirtmişti

        KANUNÎ’DEN SURLARA İNŞAAT YASAĞI:

        Aradan geçen zaman içerisinde bu evlerin yanına dükkânlar da inşa edildiği, bazı mahallelere kesilmiş ağaçların yığıldığı, bu durumun halka sıkıntı verip zorluk çıkarttığı haber alınmıştır. Sözünü ettiğim mahalleleri dolaşıp surların üzerinde yahut gerisinde yapılmış olan ne kadar bina varsa yıktıracaksın! Surlara bitişik ev inşa etmek artık yasaktır, duvar ile evler arasındaki mesafe en az dört arşın olacak, surlarla evler arasında bu genişlikte açıklık bulunacak ve bu açıklık yol olarak kullanılacaktır. Surlara dayanan evler, kimin olduklarına bakılmaksızın derhal yıktırılacaktır! Surların bulunduğu yerlerdeki binalar iki kattan yüksek olmayacak, alt kat ile üst katın duvarı aynı genişlikte inşa edilecek, üst kattan sokağa doğru hiçbir çıkıntı ve çatılara saçak yapılmayacaktır. Eskiden inşa edilmiş yahut yeni yapılmış dükkânların önünde de sofa bulunmayacaktır. Surlara bitişik bütün dükkânlar da yıktırılacak, kurumuş ve mahallelere yığılmış olan ağaçların tamamı kaldırılacaktır. Bundan böyle emrime aykırı hareket edenlerin özürlerini kabul etmeme imkân bulunmamaktadır ve hepsine lâyık olan cezalar verilecektir. Bu şerefli emrimi kayıtlara geçirecek, böylelikle senden sonra gelecek olan kadıların da bu hükümleri uygulamasını sağlayacak, emrimin kudreti ile de fermanıma karşı gelenler hakkında da gerekeni yapacaksın. İşbu şerefli emrim 18 Şubat 1559 günü yazılmıştır.”

        “Mimarbaşım olan Sinan’a emirdir:

        Rumeli’nden ve diğer yerlerden gelen marangozluktan ve bina ilminden habersiz ehil olmayan kişiler ellerine arşın alıp mimarlık etmekte ve yaptıkları evler tutuşmaktadır.

        Şimdi sana buyurdum ki, emrim eline ulaştığı zaman bu konuda dikkatli olup bina inşaatı ve dülgerlik konularından habersiz kişilerin ellerine arşın alıp mimarlık etmelerini yasaklayacak ve senin iznin olmadan bu işe kalkışmalarının önüne geçeceksin (29 Haziran 1572).”

        İKİNCİ SELİM’İN İNŞAAT MALZEMESİNDE KALİTE UYARISI:

        “İstanbul kadısına emirdir: İstanbul’da yeni inşa edilen binalarda kullanılmak üzere dışarıdan getirilen kerestelerin kurallara uygun şekilde kesilmedikleri, eksik oldukları ve eksik kesilen bu kerestelerin binalarda hasar yaptığı haber alınmıştır.

        Keresteler bundan böyle eskiden olduğu gibi kesilecek ve aşağıda verilen ölçülere kesin şekilde uyulacaktır: Birinci sınıf direkler sekiz, ikinci sınıflar altı ve beş, üçüncü sınıflar ise dört ve üç zirâ kesileceklerdir. ‘Taban’ denilen kerestelerin büyükleri on beş zirâ, yassı kısımları yedi parmak, kalınlıkları da beş parmak olacaktır. ‘Orta taban’ ismi verilen kerestelerin uzunlukları on iki zirâdır. ‘Karadeniz çubuğu’ cinsi kerestelerde uzunluk on iki ile on sekiz zirâ arasında bulunacak, ‘taslak çubuğu’nun uzunluğu da on iki ile on zirâ, ‘ayrık mertek’ beş, ‘parçalı mertek’ dört, baskı için konulan mertek de dört zira boyunda kesilecek ve kalınlık bir arşından eksik olmayacaktır. ‘Ahyolu’ tahtası dört zirâ, bunun kalınlığı bir parmak; ‘Solikos’ tahtasının uzunluğu dört zirâ, kalınlığı da yine bir parmak olacaktır. Bu emrimi alan İstanbul kadısı inşaat kerestelerini kesip getirenlere gayet sıkı tenbihlerde bulunacak ve şehre gelecek olan kerestelerin yukarıda verilen ölçülere uygun olup olmadığını bundan böyle daha büyük bir özenle inceleyecek, eksik kesilip kesilmediklerini ve cinslerinin iyi olup olmadığını da tek tek gözden geçirecektir. Kerestelerin emredilen bu ölçülere uymamaları ve cinslerinin de iyi olmaması hâlinde, getirenlerin haklarından hemen gelinecektir. Şerefler yayan bu emrimayrıca defterlere de kaydedilecek ve yukarıdaki kaydedilmiş olan ölçülere gelecekte de uyulması konusunda büyük itina gösterilecektir. İşbu şerefli emir, 1568 senesinin 19 Mayıs Çarşamba günü yazılıpmimarbaşıya verilmiştir.”

        ÜÇÜNCÜ OSMAN’IN İNŞAAT MALZEMESİNDE STANDARTLARA UYMA EMRİ:

        “Mimarbaşı Hacı Süleyman’a ve kolluk kuvvetlerinin başında olan Subaşı’ya emirdir:

        Sarayımda ve şehrin bazı mahallelerinde tamiri gereken binalarda kullanılmak üzere pişirilip getirilen kiremitlerin boyları ve olukları noksan çıkmaktadır. Kiremithânelerde imal edilen kiremitlerin uzunluklarının on dört, yukarı taraflarının yedi ve aşağı taraflarının da altı parmak boyunda olması, ince ve az pişmiş şekilde imal edilmemeleri gerekmektedir. Daha önceleri Mimarbaşı tarafından çıkartılan yönetmeliklerde bu ölçülerin ifade edilmesine ve bin adet kiremidin 500 akçeden satılması gerektiğinin yazılı olmasına rağmen, bazı kiremitçiler ağırlığı eksik ve boyu hatalı kiremitleri de bu fiyattan satmakta, halkı sıkıntıya sokmaktadırlar. Mimarbaşı Hacı Süleyman, devletin düzenini bozan bu gibi hareketleri engelleyecek, kiremitlerin kalitesini kontrol edecek, nakliyelerine göz-kulak olacak ve bu şerefli emrimin dışına çıkılmamasına itina gösterecektir. Kiremitçi esnafının başında bulunan kişilere bu konular iyice tenbih edilecek; bundan böyle eksik, hatalı ve pahalı kiremit satanların bu işte kullandıkları kayıklara el konacak, satanlar da kürek cezasına çarptırılacaktır. İşbu şerefli emrim, 1755 senesinin Mayıs ayında yazılmıştır."

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ