Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Esin Övet Bu insanlar kimdir, nedir, necilerdir!!!
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Ünlü oyuncu, ünlü modacı, ünlü fenomen, ünlü müzisyen, ünlü şarkıcı, ünlü infulencer, ünlü ünlü ünlü...

        Son yıllarda çok ama çok üzgünüm, fakat gazetelerin magazin sayfaları, sosyal medyada haber yapan bazı hesapların haberlerine baktığım zaman; "Kim oldukları belli olmayan, yüzleri dahi tanıdık olmayan, daha önce hiçbir iş kolunda bulunmayan, tek bir sıfatı dahi olmayan" kişilerin haberleri ile dolup taşıyor. Üstelik de çoğunun haberi "Ünlü" ibaresi ile başlıyor. Pardon da kimin, neyin, ne ünlüsü?..

        Bu kadar kolay ve ucuz mu oldu bu "ünlü"lük olayı. Biraz da buna bakmak gerek gerçekten!!!

        Bu insanlara bu kadar kolay, "ünlü" diye yazılırsa, bunlar yarın neler yapmaz?

        Bakın işte görüyoruz patır patır dökülüyorlar. Her gün bir fenomenin rezillikleri ortaya çıkıyor.

        Ve yine maalesef ki, bu insanlar satın alınmış sahte hesaplar, satın alınmış sahte like'lar ya da sosyal medyada üç-beş kişinin kendilerini paylaşmaları ile kendilerine bu sıfatı yakıştırıp mutlu oluyorlar. Yüzlerini tanımadığım bu kişilerin haberlerine denk geldiğim zaman, yıllardır emek vermiş, tırnaklarıyla kazıyarak ve hatta birçok bedel ödeyerek bir yere gelmiş insanlara hakaret ediliyormuş gibi hissediyorum.

        Daha dün bilmem kimi tanıyor diye köşe yazan, üç beş haber yapan kişilerin de "gazeteci" olarak anılması ile aynı aslında bu demek istediğim. Benim nasıl ağırıma gidiyorsa "ünlü müzisyen, ünlü şarkıcı, ünlü oyuncu vb." gibi isimler ile anılan kişileri gördükçe eminim yıllarını bu işlere adamış, bu uğurda ciddi emek ve bedel ödemiş gerçekten "ünlü" olan insanları düşünemiyorum.

        Ya da Ajda Pekkan'ın meşhur şarkısı "Kimler geldi, kimler geçti" şarkısını mırıldanıp "Bunlar da yok olur, biz bu zaman zarfında kimleri gördük kimleri" deyip gülüp geçiyorlardır mıdır acaba?

        Ya da artık geçmememiz mi gerekiyor!!!

        Bakın gerçekten başta kendi gazetem olmak üzere, diğer gazetelerin Genel Yayın Yönetmeni ve Magazin eklerinden sorumlu büyüklerime, arkadaşlarıma, dostlarıma sesleniyorum.

        Bence artık bu tiplerin haberlerini yaparken biraz daha süzgeçten geçirip ince eleyip, sık dokumalıyız. Ki hatırlayın eskiden bu sayfalara haber olmak hiç de kolay değildi. Sonuçta daha düne kadar Dilangillerin, bilmem ne Taluların da haberleri yapılıyordu bu sayfalarda. Ünlü fenomen, ünlü infulencer tadında.

        Bunlar ünlü değil arkadaş. Sadece sosyal medya ahalisinin tanıdığı tipler. Benim için "ünlü" demek tüm Türkiye genelinde tanınmaktır. Mesela 7 milyon takipçili Dilan Polat'ı tanımayan, kendisini hiç izlemeyen bir kitle vardı. Şimdi "Saçmalama kadını herkes tanıyordu" demeyin. Ben çok şahit oldum tanımayan, daha önce hiçbir görüntüsüne denk gelmeyen insanlara. Daha düne kadar bu rezillikler ortaya çıkınca tanıdı tüm Türkiye geneli.

        Allah aşkına Mardin'de, Urfa'da, İstanbul'da kaç teyze, dede, amca var evinde bi haber tüm bu tiplerden. Şimdi bana "Artık herkes sosyal medya kullanıyor" demeyin. Ben daha yeni Konya'dan geldim. Orada "Biz bu kadını daha yeni duyduk, kim bu kadın" diyen o kadar çok kişiye denk geldim ki... Anca rezillikleri ortaya çıkınca herkes tanıdı. Bakın şimdi artık Dilan Polat'a "ünlü" ibaresini yazabiliriz. Çünkü tanımayan, konuşmayan kalmadı. Sokaktaki çocuk bile konuşuyor bu insanları ama dolandırdıkları, harcadıkları paraları... Arada yine kocaman bir fark var görüyor musunuz?

        Bence bizler bu kişilere direkt ve endirekt, hiçbir çaba sarf etmeden, hiçbir bedel ödemeden "ünlü" diye yazdığımız zaman havaya girip daha da edepsizleştiriyoruz. Daha da hırslandırıp güç zehirlenmesine sokuyoruz. Ki bir de alt yapısı yoksa vah ki ne vah!!!

        Mesleğe ilk başladığım yıllarda Hıncal Uluç, Selahattin Duman gibi köşe yazarları sürekli, "Herkese ünlü yazmayın, herkese şöhretli yazmayın. Kolay kolay vermeyin bu gücü kimseye" diye eleştirdikleri hatta köşelerinden yazarak deşifre ettikleri zamanı hatırlıyorum. Meğer ne kadar haklılarmış ki, şimdi ne demek istediklerini çok daha iyi anlıyorum.

        Bakın Bahar Candan kardeşlere. Onların da rezillikleri ortaya çıkmaya başladı tek tek. E daha düne kadar bu insanlar her gün televizyon programlarındaydılar. Hem de gündüz kuşaklarında. Sürekli ünlüler ile poz veriyorlardı. Yüksek paralara teklifler alıyorlardı... Yapılan haberler "ünlü" diye başlıyordu.

        Ekrana çıkmak, gazeteye çıkmak gerçekten eskiden ne kadar zor ise yine öyle olmalı...

        Herkes her şeye bu kadar çabuk ulaşmamalı diye düşünüyorum ki, bizler de artık taşın altına elimizi sokup bu gidişata bir dur demeliyiz.

        Biliyorum ki, devir eski devir değil. YouTube'da bir video çek hemen ünlü oluyorsun söz de!!!

        Fakat şöyle bir gerçek var ki, "Okunmuyor artık canım" denen o gazeteciler hala çok kıymetli ve haberini yaptırmak için yanıp, tutuşan insanlar var. Ne kadar YouTube'da milyon tıklansa da. Bu yok sayılan gerçeğin bence hepimiz bir kez daha farkına varmalı ve ona göre davranmalıyız diye düşünmekteyim.

        ***

        Ben infulencer olsam

        -Şu ara evden çıkmaz, pencereden dahi kafamı göstermezdim.

        -Kimselere "Benim mesleğim infulencer" demezdim.

        -Hesabımda "İnfulencer" yazıyorsa hemen onu silerdim.

        -Hatta böyle bir mesleğe tutunduğumu bile reddederdim.

        ***

        Yıl 2009

        Habertürk Gazetesi yeni çıkmış. Pırıl pırıl kuşe kağıdı.. Türkiye de ilk kez böyle bir deneyim yaşıyoruz. Nasıl heyecanlıyız. Nasıl güzel duygular. O dönem ben de gerek "Unisex", gerekse "Siz Uyurken" ile tanınan köşe yazılarıma başlamışım. Geçen yıllar muhabirlik deneyimim ile gerek gündüz, gerek gece yarısından sonra yaşananları kaleme alıyorum. Nasıl bir okuyucu kitlesi anlatamam. Bakın ben "ünlü" değildim. Ama yazılarım aşırı ünlüydü... Arada çok ciddi fark var. Lütfen bu ikisini karıştırmayın.

        Sonra benimle çalışmak isteyen gençler gazeteye başvurmaya başladı. Daha doğrusu, "Biz seninle çalışmak istiyoruz. Yanında stajyer olalım" diye geldiler.

        Aralarından üç-beş kişiyi seçtik Kadir Kaymakçı ile. Tabii sadece benimle değil gazetenin içinde tüm magazin servisinde stajyer olacaktı. Çünkü bu bir ekip işi inanın.

        İlk gün geldi gazeteye biri şaşırdı.

        İkinci gün geldi yine şaşırdı.

        Sonra da, "Aaaaa ben böyle çalışamam, ben hayatınız sürekli ünlülerle geçiyor. Yemekler, partiler, davetler zannediyordum. Ben bu işi yapamam" diyerek gittiler.

        Yani o yıllardan sonra pek kimse tutunamadı bu işte. Daha doğrusu çaba göstermedi ve uğraşmadılar.

        Onlar zannediyordu ki, mesela ben bu köşeyi iki günde elde ettim. Benim o kadar okunmamın sebebi iki günlük bir hikaye...

        Ya da o gazetenin satması iki günlük hikaye. Ya da o serviste çalışanlar insanlar iki günde geldi o mevkilere... Ama maalesef olayın mutfak dediğimiz gerçek kısmı hiç de öyle değil. Eminim şu an benim yazdıklarımı o dönem çalışan habercilerin çoğu yaşamış hatta "Ben de bunları yaşadım" diye onaylayacaktır. Hepimizin başına gelen buydu. Bu işler emek ister, özveri ister. Öyle kolay elde edilince zaten devamı gelmez. Sabun köpüğü gibi yok olup gidersiniz. Biraz terlemek, biraz aç kalmak, biraz zorlanmak gerek. Tamam "Biz neler çektik siz de biraz çekin" diyen biri değilim. Ki olan yöneticilerim vardı. Onları da asla tasvip etmiyorum ama iki günde kimse bir şey olmaz, olamaz... İki sene de zengin, trilyoner olamayacağı gibi...

        Bence tüm mesleklerde de var bu durum. Özellikle son beş yılda da zaten güzel kızlar, yakışıklı erkekler "Ben ınfulencer olacağım" diye hiçbir işte çalışmadan kolay parayı bulma yolunda ilerliyor.

        Hooop kaydırmalı bir paylaşım.

        İki makyaj yaparken video çek.

        İki kıyafet tanıt.

        İki oyunculuk sergile, iki şarkı söyle... İki ünlü ile fotoğraf koy tamam. Bitti de gitti maşallah.

        Ve gelinen nokta budur.

        Bu iş burada da kalmayacak gibi. Daha çok kişinin isimlerini duyacağız. O yüzden kimi takip ettiğinize, kimi beğendiğinize, kimin ürününü satın aldığınıza, kime hayran olduğunuza, kimin neyini paylaştığınıza dikkat edin derim.

        Çünkü sap ile saman gerçekten bu sefer, fena bir şekilde birbirine germiş durumda...