Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Anasayfa Özel İçerikler Esin Övet Hem daha samimi hem daha gerçekti
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son zamanlarda yaşadığımız birçok şey maalesef, hem samimiyetten hem de gerçeklikten uzak.

        Hele ki, Dilangiller ve onlardan sonra fark edilen korkunç samimiyetsizlikleri, görgüsüzlüğün dibine vurmuş halleri ile fenomenlerin olayları ile yatıp kalktığımız şu günlerde Habertürk'te Aytekin Teker'in Zafer Peker ile yaptığı söyleşide şöyle bir cümleye denk geldim.

        Zafer Peker, "Eski yıllarda her şey daha bir samimiydi sanki. Ben onları aynı eski siyah-beyaz Türk filmlerine benzetiyorum. Direkt insanların duygularına dokunan içten yapılmış şeylerdi. İlla ki şöhret veya para kazanmak için değil, hep daha iyi bir şeyler çıkarmak için yapılmış işlerdi. Neredeyse herkeste böyleydi. 1990’larda piyasada rakip gibi görünen birçok sanatçının birbirine şarkı verdiğini çok görürsünüz. Sektörü yaratanlar müzikal anlamda bir dayanışma içindeydi. Bir şarkının düzgün çıkması için stüdyoda bir anda birçok sanatçının bir araya geldiğini çok yaşadık. Bir söz mü eksik oradan biri bir şey söyler, bir vokal mi lazım hemen toplanıp vokallere girilirdi. Bu şekilde ortaya çıkmış içinde sadece okuyanın değil birçok profesyonelin katkısı ve enerjisi olan şarkılar onlar. O yılların albüm kartonetlerini incelense her albümde kimler kimler çıkar çok şaşırırsınız" diyor.

        Okurken kocaman bir "Ahhhh ahhh" çektim. Anlatıma, cümleye bakar mısın? Milletin ağzından bilmem neyin eksik olmadığı şu günlerde bu duygulara ne kadar uzaklaştığımızı fark ettim. O yılları hatırlayanlar için de eminim çok anlamlıdır bu cümleler.

        Ama tabii sadece samimiyetsizlik değil. Son on yılda hayatımıza giren bazı tipler yüzünden naiflik, saygı, yardımlaşma, dayanışma, bütünlük, utanma, sıkılma, mahcubiyet, görgü, kibarlık, aile değerleri gitgide yok oluyor.

        Bakın utanma bile güzel bir duygudur. Sıkılma, mahcup olma... Bunları son zamanlarda asla göremiyoruz. Mesela şimdi birçok kişi, "Dilangiller bu kadar parayı gözümüze sokmasalardı hayatlarına devam eder kimse de fark etmezdi" diyor. Belki ama ben hiç böyle inanmıyorum. Unutmayın tekerlek bir yerde patlar. Ve çekirge iki sıçrar ve sonuncusunda ne olduğu bellidir.

        Üstelik alışmayan bünyede görgü duramaz ki. Dilangiller de bünyede taşıyamadılar bazı şeyleri. Görgüsüzlüğü öyle bir püskürttüler ki, tıpkı tükürükleri gibi bilmedikleri, anlamadıkları duyguyu da dışa vurdular.

        Hem sadece onlar da değil!!! Onları izleyenler, takip eden, sevenlerin bazıları da samimiyetsiz, gerçek duygudan uzak olaylar sergiliyor. Mesela bir dönem, "Bak kadının kocası neler yapıyor", "Ne kadınlar var", "Dilan fanıyım" ben diye hasretle, özlemle büyük bir hayranlıkla izleyenler şimdi küfür ediyor. Evet evet, ilk Dilangillere sevenleri taşı attı. Onların görgüsüzlükleri, parası, şaşası, yaşadıkları rahatsız etti. Şaşkınlıkla izliyorum da diyemeyeceğim. Çünkü bu bilenen bir gerçek.

        Yıllardır, "Sizi sosyal medyadan ya da sokakta görüp eleştiren birine doğru düzgün yanıt verin ya da yanıt verin hemen geri vitese takar ve 'Aslında ben sizi çok seviyorum bilmem ne!!!' demeye başlar. İnanın benim bile sayısız kez başıma geldi. O yüzdendir ki, Dilangiller hadisesinde de bildiğimiz filmi izlemeye devam ediyoruz. Hepsi bu..

        Hem de, ülkede gelinen samimiyetsiz dozunun tavan yapmasını!!!

        ***

        7'den 70'ye milletin dilinde zenginlik

        Eminim sizlerde benim gibi görüyor, duyuyor ya da hissediyorsunuz. Fakat 7 yaşındaki çocuğun da, 70 yaşındaki adamın da hayali "Zengin" olmak.

        "Acaba eskiden de bu kadar para para para, zenginlik zenginlik zenginlik konuşuyor muyduk?" demeyeceğim hemen yanıt veriyorum; Hayır...

        Ben de bir çoklarınız gibi orta halli, bir ailenin evladıyım. Evet babamın iflasları, parasızlık, geçim derdi bilinen klasik 80'ler yaşadık. Ama hiçbir zaman, "Of yine mi paramız yok", "Neden paramız yok", "Neden biz bilmem kimler gibi zengin değiliz" gibi bir cümleye denk gelmedim mesela. Apartmanımızda kapıcı, avukat, hakim, doktor, öğretmen, memur derken tüm çocuklar oynar hatta birbirimizin evine girip, çıkar bir güzel annelerimiz o gün ne yaptıysa Allah ne verdiyse o yemekleri de birlikte yerdik.

        Uykumuz gelsin, acıkalım çat diye komşunun evine girerdik. Zengin mi, fakir mi, evinde kaliteli eşyalar var mı, bakmadan ki görmezdik de zaten.

        Ev işte. Mis gibi yemek kokan, sıcak, samimi, güvenli ev ortamı.

        Şimdi ki, çocuklar direkt kıyafetinin markasına bakıyor. Ne acıdır ki!!! Ya da babasının, annesinin arabasına.

        Bakın millet uzaya çıkarken hala bu konuları dilimde değil elbet. O zamanlar geçti, tekrar o zamanlara gelemeyiz. Ki gelmesin zaten. Daha iyisi olsun. Daha kalitelisi, daha samimisi. Mevzu bu değil. Şu ara gerçekten her yaştan insanın dilinde zenginlik, trilyonerlik var. Ve bazı tipler o parayı elde etmek için abuk sabuk hallere bürünmeye başladı.

        Tabii şimdi mevzu, dönüp dolaşıp hemen sosyal medyaya gelmesin. Hani, "Aaaahhh ahhh sosyal medya bizleri bu hale getirdi" demeyin. Ben demiyorum mesela artık. Bu sosyal medya neden herkesi aynı duruma sokmuyor arkadaş.

        Yani kendini bilen insanı, neden çıldırtmıyor ya da şirazesinden çıkartmıyor bu sosyal medya.

        O yüzden kabahatli ararken biraz da insanın, kişinin kendine ve duruşuna bakması gerek diye düşünmekteyim.

        Ve tabii yetişme tarzına..

        ***

        Her gün 30 avukat

        Haberci Emrullah Erdinç'in yayınında denk geldim. Dilangillere her gün 30 avukat gidiyor, "Davanızı biz alalım" diye ısrar ediyorlarmış. Ve onlar da, görüşmüyor ve bu teklifi kabul etmiyorlarmış.

        Yayının başlığını okuyunca "Ne alaka ya. Kim ister bunların avukatlığını yapmak" deyip açıp izledim.

        Meğer Emrullah Erdinç de şaşırmış.

        Garip!!!