Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Doğu Asya Düşüncesı Nedir?

        En yalın haliyle, coğrafi olarak Doğu Asya'ya özgü olan kültür yapılarını oluşturan, şekillendiren ve bölge için karakteristik olan bütün düşünme ve inanç pratiklerini tanımlayan düşünce sistemidir. Bu terimin tam tanımlamasını yapmak için öncellikle tarihsel gelişimini ortaya koymak gerekir. Avrupa medeniyetinde özellikle 12. yüzyılın başından 20. yüzyılın ikinci yarısına kadar "Doğu Asya" yerine Batı merkezcil bir dil ile "Uzak Doğu" terimi kullanılmıştır. Bu terim en temelde iki bağlama sahiptir. İlki, coğrafi olarak Güney Doğu Asya ya da genel olarak Doğu Asya'yı tarif eden jeopolitik bir belirlenime işaret eder. İkincisi ise kültür merkezli bir bağlam olup bu kullanımda, yukarıdaki bölgelere ek olarak Kuzey Asya'nın Avrupa'ya uzakta kalan kısmı ve Güney Asya'da, özellikle Hindistan bu terimin belirlediği tanımın sınırları içerisinde kalır. Her iki bağlamda da Avustralya ya da Yeni Zelanda gibi ülkeler her ne kadar coğrafi olarak Avrupa için Uzak Doğu'da kalan yerler olsa da bu ülkelerin kültürleri Avrupa'ya dayandığından, bu tanımlamanın içine dahil edilmez. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu terim geçerliliğini kaybetmiş ve yerine Avrupa merkezcil olmayan "Doğu Asya" terimi kullanılmaya başlanmıştır. Bu anlamda Doğu Asya düşüncesi coğrafi olarak Çin, Tibet, Japonya, Güney Kore, Kuzey Kore, Kamboçya, Singapur, Vietnam, Tayland, Tayvan gibi ülkelerin bulunduğu bölgelerde mevcut ve karakteristik olan düşünce, inanç ve kültür yapılarını tarif etmek için kullanılır. Daha spesifik olarak ise başta Ruizm (Konfüçyüsçülük), Daoizm ve Budizm olmak üzere Şinto, Mohizm, Legalizm, Hinduizm ve Jainizm gibi inanç, düşünme ve yaşam öğretileri ile örülmüş olan bir kültür ortamında ortaya çıkan sosyal, yönetimsel, ekonomik, psikolojik, dilsel, felsefi vb. pratiklerin tüm bölge için karakteristik olanlarına işaret eder. Bu kültür yapılarını ya da karakteristik düşünme pratiklerini tek bir çatı altında toplaması bağlamında Doğu Asya Kültür Alanı terimi kullanılır. Bu yapıların, pratiklerin oluşmasında ve bu alanın şekillenmesinde Çin kültürünün belirleyici öğe olması bağlamında aynı alan için Sinosfer terimi de kullanılmaktadır. Doğu Asya düşüncesi özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren merkezini Avrupa ve Kuzey Amerika'nın oluşturduğu Batı kültüründeki pratikler ve yapılarla karşılaştırma içinde bu iki kültür alanı arasında hangi konularda hangi açılardan ne oranda benzerlikler, farklılıklar, etkileşimler ve kesişimler olduğu bağlamında incelenmektedir. Her ne kadar genelleştirmeler asla iki taraf için de bütün kültürel resmi vermeyecek olsa da belli başlı karakteristik eğilimler bu incelemelerde göz önünde bulundurulmaktadır.

        Bunların birkaçından bahsetmek gerekirse Doğu Asya kültüründe, Batı kültürüne oranla düşüncelerin ve duyguların dışarıya yansıtılmasına yönelik (fikirlerin açık bir şekilde paylaşılması, mimik, tavır ve jestlerle duyguların ifade edilmesi) daha az eğilim mevcuttur.

        Karşılaşılan problem ve olaylarda, Batı kültüründe bütün yerine bütünü oluşturan parçalara odaklanan (fragmental) düşünsel, bilişsel ve algısal bir yaklaşım ile bu parçaların kendi başlarına tekil olarak ele alınması yaygın iken, Doğu Asya kültüründe ise doğrudan parçaların kendisine değil ama parçaların oluşturduğu bütünün kendisine odaklanan bütüncül (holistik) bir yaklaşım ile olaya ya da probleme bütünlükçü bir bakışın oluşturulması ile daha çok karşılaşılır.

        Batı kültüründe bireysel bağımsızlığın ve seçimlerde bulunma özgürlüğünün yüksek bir değere sahip olması sonucu bireysellik daha ön planda iken, Doğu Asya kültüründe birliktelik ve toplumsallık vurgusu daha ağır basar, bireysel değil grup dinamiklerinin daha belirleyici etmen olduğu kolektivist bir sosyallik anlayışı daha ön plandadır.

        Kötü ya da yasaklı bir davranışa dair Batı kültüründeki bireylerde suçluluk duygusu daha baskın bir şekilde ortaya çıkarken, Doğu Asya kültürü için benzer bir durumda öncelikle suçluluk değil ancak utanç duygusunun ortaya çıkması daha yaygındır.

        Doğu Asya kültürü için sosyal anlaşmazlık ya da uyuşmazlık durumlarında toplum içindeki harmoni ya da sosyal düzenin korunumu daha büyük bir öneme sahipken, benzer durumlarda Batı kültüründe kimin haklı kimin haksız, neyin doğru neyin yanlış olduğunun açık bir şekilde ortaya konulması daha büyük bir öneme sahiptir.

        Yine bu harmoninin korunması ile bağlantılı olarak Doğu Asya kültüründe otorite figürlerinin söylemlerine yönelik daha kabullenici bir tutum ağır basarken, Batı kültüründe en yüksek mevkilerdeki figürlerin bile kararlarının açık bir şekilde sorgulanması daha karakteristiktir.

        Olayların gelişim ve oluşum süreçleri hem zamansal hem de olgusal olarak Batı kültüründe genellikle ereksel bir sonuca doğru yönelime sahip olan bir doğrusallık içinde algılanıp düşünülürken, Doğu Asya kültüründeki düşünme ve algılamada herhangi bir erekselliğin mevcut olmadığı bir döngüsellik anlayışı daha hakimdir.

        Doğu Asya kültüründe pratik uygulamalar ve tekrarlar üzerinden oluşturulan bir süreklilik ve sabitlik vurgusu mevcutken, Batı kültüründe yenilik, inovasyon, renovasyon, karşılıklı rekabet gibi değişimi ön plana çıkaran öğelere vurgu daha belirgindir. Bunlar dışında felsefi açıdan doğanın işleyişine mekanik ya da organik bir süreç olarak yaklaşmak, insan doğasının yapısı ya da insanın özü üzerine olan söylemler, ruh ve beden ilişkisi, tek tanrılı inanç ve çok tanrılı inanç, insan ve toplum ilişkisi, aşkınsallık ve içkinsellik gibi konularda ya da metafizik, ontoloji, fenomenoloji gibi alanlarda da bu iki kültür birbirinden farklı geleneksel söylemlere sahiptir. Özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren küreselleşme ve tüketimciliğin de etkisi ile bu iki farklı kültürün spektrumları birbirine daha hızlı şekilde yaklaşmaya başlamıştır. Ancak yine de bu ifade edilen benzerlik ve farklılıkların birer genelleme değil ancak sadece tümel olmayan, karakteristik eğilim tespitleri olduğunu ve bu tespitlerin de genel-geçer olmaktan çok uzak, sorgulanabilir nitelikte olduğunu akılda tutmak gerekir. Ayrıca Doğu Asya düşüncesini bu türden dikotomiler ve karşılaştırmalar içinde düşünmenin eksik ve tercih edilir olmayan bir yöntem olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bir tür entelektüel ve kültürel Batı ve Doğu Asya kültürü karşılaştırması ya da sentezinden tamamen ayrı olarak Doğu Asya düşüncesi kendi felsefi ve tarihsel derinliği içinde çok katmanlı geleneksel ve kuramsal yapıları, akımları ve söylemleri olan bir kültür ağı olarak tek başına da ele alınabilecek düşünsel zenginliğe sahiptir; tıpkı Batı felsefesi ya da Batı kültürü için de olduğu gibi. Bu düşünsel zenginlik hem geçmişteki entelektüel gelişim süreçlerinde hem de çağdaş tartışmalarda mevcuttur. Bunun yanı sıra bu düşünmeyi tam olarak anlayabilmek için unutulmaması gereken bir nokta da Doğu Asya düşüncesi ya da Doğu Asya kültürü gibi terimlerin aksiyomatik kavramlar olmadığı ancak tarihsel ve coğrafi olarak her zaman belli bir bağlama ve koşula ait olduğudur. Japon tarihi için Japon geleneklerinin Doğu Asya kültürünün bir parçası olmak, asıl olarak 1868 Meiji Restorasyonu sonrası Japonya'da Batı kültürünün hızlıca gerçekleşen kabullenişi ve benimsenişine karşı gelişen reaksiyon sonucu Japon kültürel geleneklerinin korunması söylemiyle eşzamanlı olarak önem kazanan bir olgudur. Bu tarihten öncesinde Japonya'nın ve Doğu Asya'nın coğrafi lokasyonları arasındaki farktan dolayı (Japonya'nın bir ada olması dolayısıyla Doğu Asya'yı oluşturan anakaradan ayrı olması faktörü başta olmak üzere) Japon kültürü ile Doğu Asya kültürü arasında büyük uyuşmazlıkların mevcut olduğu göz ardı edilmemelidir. Çin tarihi için ise bu iki terimin (Doğu Asya düşüncesi ve Doğu Asya kültürü) arka planı asıl olarak özellikle Ruizm ve Daoizm aracılığı ile Çin kültürünün ilgili coğrafi bölgede baskın baskın hale gelerek yaygınlaşması bağlamında tarihsel olarak çok daha eskilere, Konfüçyüs'ün ve Laozi'nin yaşadığı döneme (yaklaşık olarak MÖ 6. ve 4. yüzyıl arası) dayanır. Avrupa tarihi için ise (Doğu Asya teriminin kendisinin 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren "Uzak Doğu" yerine kullanılmaya başlanması ve Sinosfer ya da Doğu Asya Kültür Alanı terimlerinin kendisinin 20. yüzyılın ortalarında türetilmiş olması olgusu bir kenara bırakılacak olunursa) özellikle 14. yüzyıldan itibaren denizden Asya'ya doğru yapılan ticari ve ticari olmayan keşif seferleri, İpek Yolu'nun kültürel etkileşimdeki işlevi veya I. Dünya Savaşı öncesi ilgili bölgenin jeopolitik değeri ve durumu gibi başka dinamikler ve faktörler bu iki terimin tarihsel olarak içeriğini belirlemekte ve anlam örgüsünü oluşturmaktadır. Doğu Asya düşüncesi ya da Doğu Asya kültür alanına dair en önemli ayrıntı, her ne kadar tek bir terimin çatısı altında toplanmış olsa da aslında bir kültürler ve gelenekler çeşitliliğini tarif etmesidir. Batı düşünme tarihi Grek, Latin ve Yahudi-Hristiyan olarak üç farklı geleneğin birleşmesi olarak okunabilir. Doğu Asya düşünmesi ise bundan çok daha kompleks bir yapıda, kendisini oluşturan geleneklerin çeşitliliğini koruyarak, tek bir mono yapıya sahip olmaksızın kültürel ve düşünsel birçok sesliliği isimlendirir.

        YAZAR

        Engin Yurt