Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Tubitak Ansiklopedi Organizasyon Nedir?

        Bir insan topluluğuna, ortak amaçlara ve bu amaçlara ulaşmak üzere tasarlanmış bir düzene ya da düzenlemelere (görev bölümü, iş birliği, koordinasyon vb) işaret etmektedir. Bu özellikler organizasyonu, aile veya arkadaş grubu gibi diğer topluluklardan ve gruplardan ayırmaktadır. Organizasyon kavramı günümüzde özellikle girişimcilik, işletme yönetimi ve işletme eğitimi alanlarının temel olgularından birini ifade etmektedir. Aslında sivil toplum kuruluşlarından okullara, siyasi partilerden devlet kurumlarına ve devasa çokuluslu işletmelere kadar birçok oluşum, genel bir terim olarak organizasyon kavramıyla karşılanmaktadır. Bu kabul, söz konusu oluşumların özellikle modern dönem formlarını anlayabilmek, yönetebilmek ve bilimsel olarak araştırabilmek ihtiyacından doğmuştur. Organizasyon teorisi ise modern organizasyonların, ağırlıklı olarak da işletmelerin birer sosyal aktör olarak davranışlarını, aralarındaki etkileşimleri ve içinde faaliyet gösterdikleri çevre ile ilişkilerini incelemektedir. Bu alanda işletmeler, yönetsel etkinlik arayışı açısından olduğu kadar sosyolojik, iktisadi ve politik yönlerden de araştırılmakta ve tartışılmaktadırlar. 

        Aslında organizasyon kelimesi hem bir tasarımı hem de organize etme veya örgütleme anlamında bir eylemi ifade etmektedir. Sosyal hayatın gerektirdiği faaliyetleri düzenlemek, iş bölümü yapmak, hiyerarşi oluşturmak, bunlar üzerinden insanları ve faaliyetleri yönetmek yeni bir olgu da değildir. Organizasyondan önce yönetim kavramını birçok felsefi, edebi, politik metinde bulmak mümkündür. Organizasyon kavramı ise kronolojik olarak daha sonraları ve tek tek organize edilen işler veya topluluklar üzerine yazılan yazılar ve tarihsel kayıtlarda ortaya çıkmaktadır. Yani organizasyonlar, bir insani yaratım olarak çok eski dönemlerden beri vardır. Ordular, üretim işleri ve işletmeler, inşaat projeleri, kraliyet aileleri, devlet örgütlenmeleri, kiliseler, aynı zamanda oldukça karmaşık ve incelikli organizasyonlardır. Ancak söz konusu organizasyonların içindeki bireyler, birer çalışan değildir. Her şeyden önce üstlerinin, kral, bakan, feodal bey ya da patronlarının astları konumundadırlar ve temel mesele iş, iş tanımı veya etkinlik sağlamak değil düzeni tesis etmek ve hizmet etmektir. Organize olma konusundaki bu tarihsel miras, kapitalizm ile birlikte ortaya çıkan modern organizasyonlarda izlerini sürdürmüştür. Ancak bugünkü anlamda modern organizasyon ve işletme organizasyonu olgusunun ortaya çıkması için 19. yüzyılı beklemek gerekmiştir. Hatta belirli amaçlarla (ağırlıklı olarak etkinlik sağlamaya katkı) organizasyonların tanımlanması ve bilimsel araştırma nesnesi haline gelmeleri ancak 20. yüzyılda gerçekleşmiştir. 

        Kapitalist üretim formu olarak geleneksel üretim biçimleri ve ilişkilerinden farklı bir kurgu ile ortaya çıkan işletmeler, organize olma ihtiyacını da kendi mantıkları çerçevesinde dönüştürmüşlerdir. Kapitalizmin doğurduğu modern organizasyonlar, Max Weber'in deyimiyle "büyüden arınmış" bir dünyanın yeni kurgularıdır ve hem işi hem de insanı rasyonalize etmenin teknik bir aracı konumuna gelmişlerdir. Bu anlamda organizasyonların kendisi ve organize etme eylemi, geleneksel dünyanın çözülen yapıları ve ilişkilerinin yerini alan modernitenin, rasyonalize etme ve böylelikle kontrol ve etkinlik sağlama arayışı içinde araçsallaşmıştır.

        Organizasyon teorisinin doğuşu, kapitalizmin, işletmelerin ve dönemin ihtiyaçlarına (işletmelere dair hakim beklenti ve söylemlere) paralel olarak ABD'de gerçekleşmiştir. Yönetim (management) veya idare (administration) sözcüklerinin "bilim" ile birlikte anılmasının ilk örnekleri, Frederick Winslow Taylor'a (ö. 1915) atfedilmektedir. Taylor'un fabrika düzeni içinde veri toplayıp hesaplamalar yaparak geliştirdiği metotlar, dönemin bilim ruhu doğrultusunda kabul görmüş ve yönetime bilimsel yaklaşımın başlangıcı olarak gösterilmiştir. Bu yaklaşım aslında, henüz formel olarak ortada olmayan organizasyonun, dolayısıyla işletmenin, içerdiği tüm işler, ilişkiler ve insanlarla birlikte hesaplanabilir, tahmin edilebilir hale getirilmesi ve "başarısının sağlanması" için rasyonalize edilmesi anlamına gelmektedir. 

        19. yüzyılın sonlarında özellikle işletmeler ile sivil toplum hareketleri için kritik iki gelişme ortaya çıkmıştır. İlk olarak, bu döneme kadar sahiplik ile işletmenin varlığı ayrılmaz iken, işletme sayılarının, büyüklüklerinin ve ticari imtiyazların artmasıyla birlikte, daha önce sadece devlete ya da kiliseye ait olan nesnel bir varlık olarak kabul edilme fikri, işletme organizasyonlarınca da elde edilmiştir. Bu olguyu hukuksal olarak tüzel kişilik sahibi, ölümsüz organizasyon tanımlaması izlemiştir. Böylelikle işletmeler, sahiplerinden, üyeleri ya da paydaşlarından bağımsız biçimde bir varlığa ve haklara sahip olmuşlardır. Bu gelişme, akademik anlamda işletmeleri aynı zamanda organizasyonlar olarak tanımlama, soyutlama ve araştırabilmenin de düşünsel zeminine destek sağlamıştır. İkinci olarak büyüyen ve sahiplik yapısı ile kontrolün ayrıştırıldığı işletmeler ile birlikte maaşlı çalışan, profesyonel yönetici sınıf ortaya çıkmıştır. Yani yönetim işi meslek haline gelmiş ve profesyonelleşmiştir. 1950'lere gelindiğinde özellikle büyük ABD işletmeleri, profesyonellerin hakimiyetindeki organizasyonlar olarak tanımlanır olmuşlardır. Bu koşullar altında özellikle ABD'de eğitimi ve bilimi, işletmelerin hizmetine sunma, işletmelerin sorunlarına güvenilir, bilimsel çözümler üretme ve ihtiyaç duyulan profesyonel yönetici sınıfının yetiştirilmesini sağlama fikri, giderek yaygın hatta baskın hale gelmiştir. Dönemin bu karakteri, işletme eğitimini, eğitim kurumlarını, yayıncılığını, bilimsel kurum ve programlarını bugünkü haline doğru getiren yolculuğu başlatmıştır. 

        Böyle bir anlayış üzerine kurulan ve üniversiter ortamlarda kendine yer bulan disiplinler zamanla iki geleneğe ayrılmıştır. Bunlardan biri, "yönetimcilik" diğeri de "bilimcilik" olarak adlandırılmıştır. Bilimcilik, doğa bilimleri modelini esas alma, yönetimcilik ise en temelde, yönetim sorunlarına çözüm üretmeye dönük olma anlamına gelmektedir. 

        Yönetimcilik anlayışı aslında, Taylor'dan bu yana süregelen etkinlik arayışını mühendislik çözümlere yönlendirme fikrinin hep iddia ettiği bilim niteliğini, matematiğe dayanarak kazanması yönünde biçimlenen çizgidir. Management Science (MS) dergisi bu yönelimin ilk yayın ortamını oluşturmuştur. Derginin ilk sayısında, Taylor'un görgül bulgularının ötesine gitmek ve "kuramsal açıklama ve formüller" bulmak üzere "zamanın yetenekli matematikçilerinin yardımını istemek" gerekliliği belirtilmektedir. Burada, "yönetime hizmet eden bir bilim" üretilmekte ve savunulmaktadır. Bunun ötesinde yönetimcilik, "akıl" ve "tarafsızlık" dayanaklarıyla "profesyonel" ve "muktedir" yönetici idealine dayanarak, işletmelerin etkinlik arayışını meşrulaştırmakta ve böylelikle ideolojik bir tavır da sergilemektedir. 

        Öte yandan bilimci anlayış, yönetim ve organizasyonlar üzerine yapılacak çalışmaların temelini, sosyal bilimlerin oluşturacağını öne sürmektedir. Bununla bağlantılı olarak da iş dünyasına odaklanmışlık yerine yönetsel ortamları daha genel kapsamlı olarak alan bir anlayış görülmektedir. Ayrıca MS'in temsil ettiği çizgide işe yarar teknik geliştirmek (bilime dayalı olmak üzere) esas iken, bilimci yaklaşımda "teoriden" daha fazla söz edilmekte ve "araştırmaların büyük bölümünden hemen uygulanabilir sonuç elde etme baskısının kalkması gerektiği" ifade edilmektedir. Bu yaklaşımı temsil eden ana yayın ise Adminstrative Science Quarterly (ASQ) dergisidir. 1950'lerden itibaren bu akım içinde, yöneticilerin sorunları, kuramsal veya yöntemsel kaygıların gerisine itilmiştir. 

        1970'lere gelindiğinde, özellikle ABD ve İngiltere'de yürütülen bir dizi araştırma programının sonunda ortaya çıkan Koşul Bağımlılık Kuramı etrafında geçici bir mutabakat oluşmuştur. İşletme organizasyonlarını rasyonel, bilinçli tasarlanmış, dış çevre ile etkileşim içinde ve etkinlik arayışı ile faaliyet gösteren, teknik (tarafsız, değer yüklü/politik olmayan) tasarımlar (açık sistemler) olarak kabul eden düşünme biçimi, organizasyon teorisi alanının, kimilerine göre ortodoksisini oluşturmuştur. Ancak aynı dönemde, bilimci anlayış içerisinde sosyoloji ve iktisat teorilerine dayanan farklı araştırma programları ve çalışmalar gündeme gelmeye başlamıştır. Yine temel olarak ABD bağlamından doğan bu teoriler, yeni kurumsal kuram, vekalet kuramı, işlem maliyeti kuramı ve kaynak bağımlılığı kuramı ile kendini ifade etmiş, gerek "teknik" gerekse "ideolojik" anlamıyla yönetimcilik taraftarı olmadığını ortaya koymuştur. Öte yandan bu bilimci eğilimin örgütsel dünyaya egemen düzenlemelerle pek bir sorunu da yoktur. İşlevselci bir perspektif taşıyan bu çeşitlilik, hakim düzene ve ideolojilere karşı sorgulayıcı bir motivasyona sahip değildir. Pozitivist bilim yapma geleneğini de sürdürmektedirler. 

        1950'lerden itibaren esasen ABD ve İngiltere merkezli olarak gelişen yönetimci ve bilimci organizasyon teorisi çalışmalarına asıl sarsıcı karşıt görüşler, yine 1970'lerin sonlarında, Atlantik'in karşı kıyısından gelmiştir. Kıta Avrupası, İngiltere ve İskandinav geleneklerden gelen araştırma ve tartışmalar öncelikle yönetimcilik yaklaşımı ile yönetim işinin ve organizasyon olgusunun depolitize edilişini tartışmaya açmıştır. Anglo-sakson dünyanın organizasyon teorisi kavrayışı ile kıta Avrupası'nı ayıran çalışmaların izleri, Atlantik'in iki yakasında yayınlanan iki ayrı editoryal organizasyon teorisi kitabı üzerinden izlenebilir.

        Ağırlıklı olarak 1980'lerden itibaren ortaya çıkan ve Avrupa ülkelerinin bağlamlarından kaynaklanan bu organizasyon teorisi çalışmaları, Ortodoks gelenek içinde çeşitlilik olarak yorumlanmış, alanın bilimsel niteliğini ve açıklayıcı gücünü zedeleyici yaklaşımlar olarak da eleştirilmişlerdir. Ancak bu çalışmalar yönetim ve organizasyon olgusuna sadece "çeşitli" açılardan bakmamaktadır. Marksist düşünce ve eleştirel teori, feminist teori çerçevesinde yeniden değerlendirilen organizasyon olgusu ve organizasyon teorisinin kendisi, kökten karşıt araştırma ve argümanlarla sarsılmıştır. Öte yandan bu çalışmaların önemli bir kısmı, pozitivist paradigmayı da kabul etmemekte, yorumsamacı paradigma, öznellik anlayışı, nitel araştırma yöntemleri ile ontolojik, epistemolojik ve yöntem bilimsel açılardan da farklı bir yol izlemektedir. Organizasyon teorisine yansıyan bu farklı yaklaşımlar Burrell ve Morgan ve Astley ve vande Ven tarafından analiz edilmiştir. 

        1990'lardan günümüze doğru gelindiğinde, organizasyon teorisi alanına hakim çeşitlilik ve paradigmatik çoğulculuk devam etmektedir. Ancak özellikle ABD'de danışmanlık ve eğitim şirketleriyle, kongreleriyle, konuşmacılarıyla, gurularıyla, MBA programlarıyla bir "endüstri" halini de alan yönetim organizasyon alanı, tekrar yönetimci geleneğin desteklendiği bir yöne doğru eğilim göstermektedir. İşletmelerin ihtiyaçları, üniversiteler arasındaki küresel rekabet, yayın yapma baskısı ve yayın araçlarının da piyasa ilişkilerine tabi olması, birçok alanda olduğu gibi organizasyon teorisi alanında da araştırmaları ve söylemleri biçimlendirmeye devam etmektedir. İşe yarama sorunu olarak ifade edilen uygulama dünyasının sorunlarına çözümler sunan bilgi üretilmesi çağrıları da süregelmektedir. Ancak bilimci perspektiften yapılan araştırmalar hem ABD hem de Avrupa'da artık kurumsallaşmış yayın ağları ve araştırma programları ile hakimiyetini sürdürmektedir.

        YAZAR

        Yücel Sayılar