Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ancak esas ölümcül darbe salgının ikinci dalgasında geldi. Yaz aylarında hayat normale dönmüştü, ancak eylül ayında salgın yeniden başladı, ekimde pik yaptı, aralık itibariyle de tavsamaya başladı. Geride bıraktığı ölü sayısı yaklaşık 250 bindi.

        ATATÜRK DE YAKALANDI

        Savaşın yıkımıyla birlikte yaşanan grip salgını Osmanlı kayıtlarında da bir “İspanyol” olarak yerini almıştı. Prof. Dr. Berna Arda ve Prof. Dr.Ahmet Acıduman’ın Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası’nda yayınlanan “Avrupa’nın Hasta Adamı’nın İspanyol Kadın’la Son Tangosu” başlıklı detaylı makalesine göre İstanbul’daki Osmanlı ve Ankara Kızılay arşivleri, Osmanlı’nın da salgından etkilendiğini gösteriyordu. Ancak uluslararası bilimsel yayınlarda salgının Yunanistan, Arnavutluk ve Bulgaristan’daki boyutuna dair verilere karşın Türkiye’deki duruma ilişkin hiç bilgi yoktu. Yayınlardan sadece ikisinde İstanbul’daki hasta Alman askeriyle ilgili kayıt vardı, o kadar.

        İstanbul’da “İspanyol nezlesi” görüldüğüne dair basında çıkan ilk haber ise Ati gazetesinin 14 Temmuz 1918 tarihli nüshasına denk düşüyordu. İkdam gazetesi ise 18 Temmuz’da “İspanyol hastalığının İstanbul’da yayıldığı” manşetini atmış, ancak endişeye mahal verecek bir durum olmadığını, ilaca gerek duymadan istirahatle geçeceğini yazmıştı. Ancak aynı gazete 5 Ağustos 1918 tarihli sayısında “Hastalığın zararsız olduğunu düşünüp pek önem atfetmemiştik” diyerek İsviçre’deki ölü sayısının arttığını duyuruyordu.

        Yine de gazete bir konuda haklıydı; istirahatle hastalığı atlatanlar da vardı. Atatürk mesela. 1918’deki ilk dalga atlatıldıktan sonra Ocak 1919’da ikinci dalga başlamıştı. Cemal Kutay’ın naklettiğine göre Atatürk’ün Başyaveri Cevad Abbas Gürer, Samsun’a hareket hazırlığı sırasında İspanyol nezlesinin gelip çattığını anlatmıştı. Atatürk, önce Beşiktaş Akaretler’deki evde hastalığı atlatmış, sonra yeniden yakalanmış ve Şişli’deki evde geçirmişti. Samsun'a ayak basmadan önce iki kez yoklamıştı.

        SANSÜR SALGINI

        İspanya griple cebelleşirken dış dünya savaşmakla; aynı zamanda sinsice yayılan salgını gizlemekle meşguldü. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nın ne itilaf ne de ittifak devletleri düşman kuvvetlerinin ülkede salgın olduğunu bilmesini istemiyordu. Ayrıca cephedeki askerlerin morali ve halk arasında paniğe meydan vermemek bakımından da basının mevzudan uzak tutulmasında fayda vardı. Almanya, İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri salgını pas geçtiği halde, savaşta tarafsız kalan İspanya ve İsviçre'nin basını görevini yerine getirerek halkı hastalıkla ilgili gelişmelerden haberdar ediyordu.

        Kansas'taki Fort Riley üssünde grip tedavisi gören Amerikan askerleri.

        Böylece İspanya, epidemiden az zarar gören ülkeler arasında yer almakla birlikte, hastalığa da adını vermiş oldu. Fransa’dan gelen mevsimlik işçilerin hastalığı taşıdığı varsayımı da muhtemelen doğruydu. Ülkenin güneyindeki cephe ve ordu karargâhlarına yakın bölgelerden demiryoluyla giden işçiler, virüsün kuzeyde Andaluzya üzerinden tüm İspanya’ya yayılmasında etken olmuştu.

        Ancak salgının gizli tutulması, pandeminin nerede başladığı sorusunu büyük ölçüde cevapsız bıraktığı için bilim âlemi, bugünkü benzer salgınlara da ışık tutacak verileri elde edemedi. Bir iddiaya göre hastalığın ilk görüldüğü yer ABD Kansas’taki ordu karargâhıydı. Ancak ilk adres olarak Fransa ya da Çin’i gösterenler de vardı. Kanadalı tarihçi Mark Humphries’e göre savaşın Batı cephesinde İngiliz ve Fransız mevzilerinin gerisinde çalıştırılmak üzere 96 bin Çinli işçinin Kanada üzerinden Avrupa’ya taşınmasıyla yayılmış olabilirdi hastalık.

        Fransa cephesinde, Aix-les-Bains'teki Amerikan ordu hastanesi.

        Çin’deki ölüm oranının nispeten düşük olması aynı virüse daha önce de maruz kalmaları nedeniyle bağışıklık kazandıkları içindi muhtemelen. Dünyadaki ölüm oranları senkronize incelendiğinde de Avrupa’nın 14 ülkesindeki 2.6 milyonluk bilanço, çıkış noktasının başka bir kıta olduğuna işaret ediyordu. ABD’deki ölümler 675 bini bulmuştu. Ancak en büyük felaket 17 milyon kurban veren Hindistan, 2.5 milyon kayıpla İran, 1.5 milyonla Endonezya ve Pasifik adalarında yaşanmıştı. Tonga, Tahiti, Nauru ve Batı Samoa’nın yaşadığı nüfus kaybı inanılmazdı. Daha önce virüse maruz kalmadıkları için yerli halkların bağışıklığı düşüktü; Batı Samoa iki ay içinde nüfusunun yüzde 20’sini kaybetti.

        Philadelphia'daki fabrikada uyarı levhası: Tükürmeyin, İspanyol nezlesi yayılır ve öldürür!

        Hastalığın savaşın yolunu izlediği de aşağı yukarı belliydi. Bir başka deyişle Birinci Dünya Savaşı olmasa salgın pandemi boyutuna varmayacaktı. Savaşın sona ermesiyle cephelerdeki askerler dünyanın çeşitli bölgelerine dağılırken hastalığı da beraberlerinde taşıdılar. Sansürün yanı sıra savaştan kaynaklanan yetersiz beslenme ve temizlik koşulları da ölümlerin artmasına neden oldu. Bugün grip virüsü dünya çapında 650 bine yakın can alıyor. Ve dünya 100 yıl öncesine göre çok daha sıkı bağlarla entegre olduğu için yeni bir küresel pandemi halinde insanoğlunun tek şansı tıptaki gelişmeler. Üçüncü Dünya Savaşı çıkmadığı sürece elbette.

        Diğer Yazılar