Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Durum ülkelerin pandemi mücadelesindeki performansıyla da sabit ama Forbes dergisi topluca bir araya getirip dikkat çekmiş: Koronavirüse karşı en büyük başarıyı kadın liderlerin yönettiği ülkeler gösteriyor. Mini boyutlu İzlanda ve Tayvan’dan Almanya, Finlandiya, Yeni Zelanda, Danimarka, Norveç’e salgını kontrol altına alabilen ülkelerin kadın liderlerinin ortak hasletleri dergiye göre “ciddiyet, şeffaflık, kararlılık ve empati yeteneği”. Bu yönetim başarısından insanlık adına çıkarılacak dersler olduğunu söylüyor Forbes.

        Gerçekten de Merkel daha ilk günden halkın karşısına çıkıp “Durum ciddi” dedi. Soğukkanlıydı fakat nüfusun yüzde 70’inin enfekte olabileceğini söylüyordu. Böylece Almanya, birçok ülkede yaşanan panik, inkar, komplo teorisi gibi merhaleleri aşarak yoğun test faslına girişti. Federal hükümet ve eyaletlerin işbirliğiyle sokağa çıkma kısıtları uygulandı, test sayısı 2 milyona yaklaştı. Ve vaka artış hızının inişe geçmesi, iyileşme grafiğinin yükselmesiyle birlikte önümüzdeki günlerde bazı okul ve iş yerlerinin açılması için ilk adımlar atılacak.

        Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern de çok ivedi şekilde alarm verdi, ülkeye bütün girişlerde sıkı karantina uygulandı, yabancıların girişi bütün ülkelerden önce yasaklandı. Nisan ortası itibariyle ölü sayısı sadece dört. İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdottir de başarılı liderlerden. Tabii 364 binlik nüfus avantajıyla bütün vatandaşlara test uygulandı ve takip sistemiyle okulları kapatmadan salgın atlatıldı. Finlandiya mükemmel sağlık sistemi itibariyle zaten salgına en hazırlıklı ülkelerdendi, ancak dünyanın en genç Başbakanı sıfatıyla Sanna Marin virüse karşı iletişimde sosyal medya influencer’larını harekete geçirerek uyarıların geniş halk kesimlerine ulaşmasını sağladı. Norveç Başbakanı Erna Solberg ve Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen ise sadece çocukların soru sorduğu basın toplantıları düzenlediler ve virüs korkusunun hayatın doğal bir parçasını anlattılar.

        Forbes, empati ve iletişim yeteneği gösteren bu kadın liderlerin sanki anternatif bir evrene ait olduğundan dem vurarak, Trump’tan Bolsonaro ve Orban’dan Putin’e otoriter erkek liderlere getiriyor sözü. Derginin bıraktığı yerden manzaraya bakalım…

        MAÇO DİRENİŞ CEPHESİ

        Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koronavirüse karşı dut pekmezi önerdiğini zannedenlere bir doz Lukaşenko tavsiye ediyorum. Belarus’un, Sovyet nomenklaturasından kalma lideri Aleksander Lukaşenko, virüse karşı da otoriter bir yönetim gösteriyor ama vatandaşı izolasyona zorlamak yerine “bolca sauna ve dibine kadar votka” tavsiye etmek suretiyle. Memleket ardına kadar açık, Avrupa’da ligler durdu ama Belarus’ta devam ediyor, sıfır fiziksel mesafeli tribün görüntülerini hayretle izliyoruz. Gün itibariyle Belarus’ta ölü sayısı 40 ama veriler ne kadar güvenilir, orası şüpheli.

        Erdoğan geçen şubat başında Ukrayna dönüşü uçakta koronavirüsle ilgili soruları yanıtlarken, bağışıklığını korumak için her sabah bir kaşık dut pekmezi içtiğini söylemişti. Aslında beslenmeye dair genel bir ifade olan bu dut pekmezi olayı sonra kent efsanesine dönüştü. Oysa gördük ki, Erdoğan pekmezle filan değil, izolasyonla korunuyor. Virüse karşı hareket zamanlaması, sokağa çıkma yasağı, ekonomik önlemler ve ekipman tartışmaları bir yana Erdoğan’ın her konuşmasında sosyal mesafe uyarısı yaptığı ortada.

        Fakat Kovid-19 riskine karşı izolasyona katiyen prim vermeyen, virüse efelenen bir maço liderler sınıfı mevcut. Belarus 9.5 milyon nüfusuyla nispeten izole bir ülke ama 200 milyonluk devasa bir Brezilya vakası var karşımızda. Sağ popülist lider Bolsonaro, koronavirüse karşı maçolukta en tehlikeli görülen yöneticilerden. Salgın ilk patlak verdiğinde “Basit bir soğuk algınlığı” diye geçiştirip “Virüse pısırık davranmayın, erkek olun” diyen Bolsonaro virüsü hafife almakla yetinmedi, 27 eyaletin önlemlerini de sabote etmeye kalktı. Valilerin, sokağa çıkma kısıtlamasına ilişkin yetkilerini budayan kararname yayınladı. Sonra kiliselerle bahisçileri toplanma yasağı dışında tutmaya yeltendi. Her iki girişimi de mahkemeden döndü. Ancak Bolsonaro, ekonomi çarklarının dönmesi için “Brezilya durdurulamaz” sloganlı kampanyayla sosyal mesafe düşmanlığını sürdürdü.

        Sağlık Bakanı Henrique Mandetta’yla o kadar zıtlaşıp milleti öyle irite etti ki, evlerden tencere tava çalarak protesto edenler oldu, o denli. Ama bir yere kadar. Geçen Paskalya pazarında, virüsün merkez üssü olan 13 milyonluk Sao Paulo’nun sadece yarısı evlerindeydi. Bolsonaro sonunda “Biliyorum hayata paha biçilmez ama ekonomi normale dönmeli” diyerek halkın desteklediği bakan Mandetta'yı görevden aldı. Ölümler 2 bine yaklaştı, vaka sayısı da 30 binlerde. Ancak Brezilyalı uzmanlara göre vaka sayısı bunun en az 12 katı kadar.

        Latin Amerika’dan başka tuhaf örnekler de var. Millete virüse karşı muska tavsiye edip “sarılıp öpüşmeye engel yok” diyerek trajikomik bir profil çizen Meksika lideri Obrador, sonraları kendine çeki düzen vererek evde kal çağrısı yaptı. Ama o kafa karışıklığı ortamında vaka sayıları hızla 6 binlere tırmandı.

        Nikaragua’da virüs öncesi yaşam aynen devam ediyor, plajlar dolup taşıyor Paskalya şenlikleri tam gaz, fakat Devlet Başkanı Daniel Ortega bir aydır ortada yok. Bir zamanların Sandinista efsanesiyken 2007’de otoriter bir lider olarak yönetime geri dönen Ortega, hasta mı yoksa öldü mü millet merak ediyor. Ortega’nın aynı zamanda Başkan Yardımcısı olan karısı Rosario Murillo, medyaya telefonla günlük brifingler veriyor, o kadar. İstatistiklere göre ülkede bir ölü var. Fakat Kosta Rika gibi komşu ülkelerden alarm sinyalleri geliyor. Küba, Nikaragua’ya giden üç vatandaşının pozitif döndüğünü açıklıyor.

        ERKEKLİK ZEHİRLENMESİ

        Trump’ın virüsü hafife alan ya da “Çin virüsü” diye evlerden ırak tutan tavrını uzun uzun anlatmaya gerek yok, zaten her gün haberlere yansıyor. ABD’de ilk vakalar görüldüğünde “Virüs bir mucizeyle yok olup gidecek” diyen Trump da maço tayfadan. Yale Üniversitesi’den felsefeci Robin Dembroff, The Guardian’da yayınlanan makalesinde birer sağ popülist siyasetçi olarak Trump ve Bolsonaro’yu “erkeklik zehirlenmesine uğramış liderler” olarak tanımlıyor. Fakat bu zehirlenme sadece kendilerine değil, çevrelerine de zarar veriyor.

        ABD’de vaka sayısı milyona doğru yürüyor, ölü sayısı da 33 bini geçti. Sağlık sisteminin yetişemediği ortada ve Trump ekonomiyi açma derdinde.

        Ama bir de Trump’ın, epidemiyoloji şefi Anthony Fauci’yle yaşadığı gerilim var ki, film olabilecek bir hikaye. Ulusal Alerji ve Enfeksiyon Hastalıkları Enstitüsü Başkanı Fauci daha ilk günden beri Trump’ın verdiği yanıltıcı bilgileri düzeltmeye çalışıyor. Bu durum basın karşısında da yaşanıyor. Artık ABD’nin en tanıdık simalarından olan Fauci, yerli ve yabancı basına Trump’la ilişkisini anlatırken şöyle cümleler kuruyor: “Mikrofona atlayıp Başkanı yere devirecek halim yok. Tamam bir şeyler söylüyor, bir dahaki sefere düzeltiriz diyorum… Onun attığı tweet’leri okumaya vaktim yok…”

        Trump’ın Fauci’yi görevden almasına ramak kaldığını düşünenler de var. Nitekim Trump, “Fauci’yi kov” etiketli bir mesajı retweet edince dedikodu ayyuka çıkıyor, fakat Beyaz Saray “Başkan’ın Fauci’ye güveni tamdır” diye açıklama yapıyor.

        İleride bu cenkleşmenin filmi çekilirse, Trump ve Fauci rolünde kimi görürüz, bilinmez. Ancak Fauci CNN Int.’deki röportajda, “Saturday Night Live’da sizi kimin canlandırmasını isterdiniz” sorusuna “Brad Pitt” yanıtını veriyor.

        Diğer Yazılar