Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        MHP Lideri Bahçeli ‘bebek katilleriyle sapık, alçak ve tecavüzcülere’ idam cezasının geri getirilmesini önerirken bu yönde toplumsal talebe de işaret etti; “TBMM 1 Ekim 2020’de açıldığında ‘halkın haklı beklentisi’ muhterem vekillerin mutabakatıyla çözüme kavuşturulmalı” dedi.

        İdam talebinin toplumsal zemini olabilir; ancak siyaset ve kriminoloji bir intikam ve göze göz dişe diş adalet duygusundan çok caydırıcılık açısından ele alıyor, idam cezasını. Nitekim Bahçeli de işlenen suç ile ceza arasında denge orantısı kurularak toplumsal dirliğin sağlanacağını söylüyor, aynı zamanda “Şiddet ve dehşet selinin önünü alacak bir caydırıcılıktan” bahsediyor. Hatta suç ve suçlularla mücadelenin başarıya ulaşabilmesi için bir caydırıcı güç olarak idamdan başka alternatif olmadığını öne sürüyor.

        Alternatifsizlik, iki nedenden ötürü umut kırıcı bir durum.

        Birincisi, idam cezasını geri getirmek için anayasa değişikliği gerekiyor; o da hukukçulara göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekilmeden olmuyor. İdam cezasını kaldırırken verilen taahhütler var. Sözleşmenin 6’ncı maddesi ve ek protokolleri bağlayıcı. Avrupa Konseyi’nin 47 üyesinin hiçbirinde idam cezası yok. Dolayısıyla Avrupa perspektifinden tamamen kopuş anlamına geliyor.

        REKLAM

        Gerçi kopuş menzili şu an hayli uzakta. Bahçeli’nin de değindiği mutabakat için Meclis’te zemin yok; CHP ve HDP karşı çıkıyor. MHP ile AK Parti’nin oyları referandum aralığında anayasa değişikliği için gerekli 360’ı bulmuyor. Nitekim AK Parti Grup Başkanı Naci Bostancı, bu gerçeğe dikkat çekerek öneriyi öteledi; “Bizden önceki dönemde parlamento yüksek bir ‘evet’ oyuyla kaldırdı. Tekrar ölüm cezasını konuşabilmek için toplumda ve parlamentoda çok yüksek bir mutabakat gerekir. Böyle bir mutabakat olmaksızın adım atmak doğru olmaz” dedi.

        Velev ki, insan yaşamını halk oyuna sunmak gibi çağın ruhuna uymayan dramatik bir aşamaya gelindi! İkinci sorun orada başlıyor. Bütün uluslararası araştırmalar, onlarca yıldır tutulan suç istatistikleri şunu gösteriyor: İdam cezasının varlığı caydırıcı olmuyor, suç potansiyelini ortadan kaldırmıyor, müstakbel katillerin ölüm cezasını dikkate alarak cürümden vazgeçtiğine dair en ufak bir veri bulunmuyor. İşlenmiş suçlar açısından da caydırıcılığın bir hükmü yok.

        İdam cezasına meşruiyet kazandırmak için en fazla dile getirilen faktör, caydırıcılık. Fakat ABD Ulusal Bilimler Akademisi’ne göre kanıtlanmış başka caydırıcı etkenler var; düşük işsizlik oranı ve mahalle bazında daha yoğun polis varlığı gibi. Afsız ömür boyu hapis cezası (ağırlaştırılmış müebbet) hem daha az maliyetli, hem de dönüşü olmayan bir hata payını ortadan kaldırdığı için, en orantılı ceza olarak gösteriliyor.

        Stanford Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. John Donohue, idam cezasının cinayetleri etkilemediğine dair ABD-Kanada ve Hong Kong-Singapur örneklerini veriyor. Ölüm cezasını kaldıran Kanada ile infazları sürdüren ABD genelinde cinayet oranları birbirine yakın; ABD’de idamı kaldıran eyaletlerle uygulamaya devam eden eyaletlerin istatistikleri incelendiğinde de caydırıcılığın etken olmadığı görülüyor. 1990’larda idam cezasını kaldıran Hong Kong ile aynı dönemde infazlara hız veren Singapur için de aynı kıyas söz konusu.

        Bir örnek de New York’tan. 1995’te idam cezası geri getiriliyor, 2004’te yeniden kaldırılıyor. Bu zaman dilimleri arasında, öncesi ve sonrasında adam öldürme vakalarında hiçbir değişiklik olmuyor. Her dönemde suç oranında düşüş görülüyor, idam olsun veya olmasın.

        REKLAM

        Stanford’lu hukukçuya göre sosyopat bir katil, anlık eylemiyle meşgul olduğu sırada uzak gelecekteki bir idam ya da müebbet hapis cezasının hesabını yapmıyor. Bu noktada ABD’deki idam taraftarlarının da bir sözü var. Hükümlülerin uzun yıllar boyunca ölüm hücresinde bekletilmesi ve infazların kamudan uzak gizlice, kişi onurunu zedelemeden ve acısız yöntemlerle yapılması cezanın caydırıcılığını ortadan kaldırıyor. Belirli bir eyalette idam cezası olmasa daha fazla cinayet işleneceğine dair argümanları da mevcut; çünkü idam cezasının caydırıcı olmadığına dair bir kanıt da bulunmuyor!

        İRAN’DA BİLE İNFAZLAR AZALDI

        2018 sonunda yayınlanan bir rapor, o tarihten en az on yıl önce idam cezasını kaldıran 11 ülkede, biri hariç, cinayetlerin azaldığını gösteriyor. İran’da demokrasi ve insan hakları için mücadele eden Washington merkezli STK’nın bulgularına göre Azerbaycan, Bulgaristan, Polonya, Sırbistan, Estonya, Letonya, Ukrayna, Güney Afrika, Kırgızistan ve Arnavutluk’ta cinayetler, idam cezasının bulunduğu döneme oranla azaldı; cezayı kaldıran ülkelerden sadece Gürcistan’da tırmanış görüldü. Dolayısıyla cezanın caydırıcılığına dair argüman da çürütülmüş oldu.

        Uluslararası Af Örgütü’nün geçen yılki raporu ise dünya çapında ölüm cezası infazlarının son on yıl içinde en düşük seviyeye indiğine işaret ediyor. 2018’de 20 ülkede 690 infaz yerine getirilmiş. 2017’de ise 23 ülkede 993 idam kayda geçmiş; yani bir yılda yüzde 33’lük bir düşüş söz konusu. İlk beşte idam edilen insan sayısına göre İran (253), Suudi Arabistan (148), Vietnam (85), Irak (52) ve Mısır (43) var. İran’da bile sayı önceki yılın yarısı kadar. ABD, 25 infazla yedinci sırada yer alıyor. İdamları devlet sırrı olarak gizli tutan Çin ve Kuzey Kore’den ise veri yok. Af Örgütü, “Bu dramatik gerileme gösteriyor ki, dünya idamın çözüm olmadığını anladı” yorumunu yapıyor.

        Dünya ülkelerinin yüzde 70’den fazlası idamı ya kaldırdı, ya da yasada bulunmasına karşın uygulamıyor. Özellikle kalabalık nüfuslu ve otoriter rejimlerin bulunduğu ülkelerde idam cezası varlığını sürdürüyor. ABD ise demokrasiler arasında tek başına sivriliyor.

        REKLAM

        TOPLUM İDAMI İSTER AMA...

        Bahçeli’nin önerisi kadın ve çocuk katilleriyle cinsel saldırganların yanı sıra, cebir ve şiddetle anayasal düzeni ortadan kaldırma girişiminde bulunan failleri de kapsıyor.

        MHP liderinin andığı “halkın haklı beklentisi” 15 Temmuz sonrası hasıl olmuştu mesela. Ancak canavarca hisle işlenmiş kadın cinayetleri, çocukların katli ve istismarı karşısında toplumda oluşan dehşet ve nefret toplu eylemlere dönüşmüyor. Kadın cinayetlerine isyan eden kadın hareketinin idam talebiyle sokaklara dökülmediği çok aşikar. İdam değil, erkek şiddetine karşı İstanbul Sözleşmesi uygulansın talebi dile getiriliyor. İdamı tartışmadan önce, Türk Ceza Kanunu’nun 82’nci maddesi hükmünce kadın katillerine nitelikli suç kapsamında ağırlaştırılmış müebbet verilmesi gerekiyor.

        Buna karşın halka sorulsa, sonuç büyük ihtimalle “idam cezası çıksın” olur. Fakat Prof. Dr. Ersan Şen’in de deyişiyle “Pozitif hukuk anlamında topluma her zaman istediğini veremezsiniz. Toplum dört maaş da isteyebilir, af da isteyebilir, vergi muafiyeti de isteyebilir. Bazı talepler, hukukun evrensel ilke ve esaslarına denk düşmez.” İnsan yaşamını referanduma sunmak gibi mesela…

        Diğer Yazılar