Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Trump Kovid-19’a yakalanınca sorular birbiri ardına istiflendi; yaşı ve kilosu sebebiyle risk grubunda olduğu için hastalığı ağır seyreder mi, gizlenen gerçekler var mı, seçim ertelenir mi, velev ki seçildi hastalığın bırakacağı olası arazlar yönetmesine engel teşkil eder mi?

        Yanıtını çabucak bulacağımız kısa vadeli sorular. Seçimi Trump ya da Biden’ın kazanmasına bağlı uzun vadeli sonuçlar olacak elbette. Ancak Trump önceden sinyalini verdiği üzere yenilgiyi kabul etmeyip memleketi kaosa sürüklese bile Üçüncü Dünya Savaşı çıkması beklenemez. Oysa bir tarih görüşüne göre ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın 1919’da İspanyol Gribi’ne yakalanması, İkinci Dünya Savaşı’na giden yolun taşlarını döşemişti…

        Birinci Dünya Savaşı sonrası yeni dünya düzenini şekillendirmek ve savaşın mağlubu Almanya’nın statüsünü belirlemek üzere İtilaf Devletleri Paris’te barış masasına oturmuştu. Fransa Başbakanı Georges Clemenceau, İngiltere Başbakanı Lloyd George, İtalya Başbakanı Vittorio Orlando ve ABD Başkanı Wilson “Büyük Dörtlü” olarak müzakerelere Almanya’dan temsilci almamıştı; aralarına nifak sokup barış yolunda diplomatik ahengi bozmasın diye.

        3 Nisan 1919 günü akşamı Başkan Wilson’ı öksürük tuttuğunda, bir yıldır dünyayı kasıp kavuran İspanyol Gribi çoktan 20 milyon can almıştı bile. Ateşlenip yatağa düşen Başkan yerinden kıpırdayamıyordu. Doktoru Amiral Cary T. Grayson gizli bir yazışmayla Beyaz Saray’ı bilgilendirmişti, Wilson çok şiddetli bir hastalık geçiriyor, konuşamıyor ve tuvalete bile gidemiyordu. Salgın almış yürümüştü ama doktora göre Başkan pekala zehirlenmiş de olabilirdi. Bu vahim duruma karşılık Wilson’ın serin ve yağışlı havaya bağlı soğuk algınlığı geçirdiği söyleniyor, basına da sıkı bir sansür uygulanıyordu.

        REKLAM

        1918 – 1920 arası hüküm süren İspanyol Gribi dünya nüfusunun yüzde 5’ini kurban almıştı; hem de kadını erkeğiyle 20-40 yaş arası güçlü kuvvetli insanları. Koronavirüste ölüm oranları ise global ortalama ömür süresinin biraz üzerinde. Trump’ın hastalığı hafif geçirdiği iddiası eğer doğruysa, Wilson’ın durumu çok daha tehlikeliydi.

        Wilson ve delegasyonu Paris’te ünlü Hôtel du Prince Murat’ta karargah kurmuştu. Beyaz Saray Genel Sekreteri Irwin Hoover’ın sonraları dediğine göre, hastalık Başkan’ın huyunu değiştirmişti, tuhaf davranışları hasıl olmuştu, artık eskisi gibi değildi. Otelin muazzam şıklığı şüphe götürmez ancak Wilson mobilyalara kafayı takmıştı, etrafında Fransız casuslarının fink attığını söyleyip duruyordu.

        FRANSA’NIN ALMANYA’YI ÇÖKERTME İNADI

        Wilson hastalanmadan önce barış konferansında Clemenceau ile sert tartışmalara girmişti. Savaşta en ağır kaybı veren Fransa’ya göre, Almanya saldırganlığının bedelini yüklü miktarda toprak ve tazminatla ödemeli, başı iyice ezilmeliydi. 1.3 milyon askeriyle 400 bin sivil insanını savaşa kurban veren, demiryolları köprü ve fabrikaları harap olan Fransa intikam istiyordu. Ülkenin güvenliği için, Almanya’nın ekonomik, askeri ve toprak açısından zayıf düşmesi şarttı, ayrıca Avrupa çelik sanayiindeki üstünlüğü de Fransa’nın eline geçmeliydi.

        Wilson ise Milletler Cemiyeti idealine uygun olarak Almanya’daki taze cumhuriyete daha insancıl davranılmasını ve Alman halkına kendi kaderini tayin hakkı tanınmasını öneriyordu. Fakat Clemenceau, son yarım yüzyıl içinde iki kez Alman işgaline uğramış bulunan Fransa’nın yeniden imarı için on milyarlarca dolar, doğu sınırında tampon bölge ve Ren bölgesinin işgali olmadan adil bir barış sağlanamayacağını söylüyordu. “Amerika’da uzaktasınız, okyanus sizi koruyor. Napolyon bile İngiltere’ye erişememişti. Siz ikiniz de korunaklısınız ama biz değiliz” diyordu. İngilizler de makul bir anlaşmadan yanaydı, Hazine’yi temsilen heyette bulunan iktisatçı John Maynard Keynes “Wilson prensipleri yerine Fransa’nın rövanşist duyguları kabul gördüğü takdirde Almanya yarım yüzyıl geriye dönecek” diyordu.

        REKLAM

        Müzakereler neredeyse tıkanmıştı. 5 Nisan günü Wilson yine ortada görünmeyince Başkan’ın hasta olduğunu öğrenen Clemenceau, “Durumu kötüleşiyor. Doktorunu tanıyor musunuz? Acaba ona yaklaşıp rüşvete ikna edemez misiniz?” diye sormuştu Lloyd George’a. Demek istediği, Wilson’ın mümkün mertebe müzakerelerden uzak tutulmasıydı. Üç gün sonra ateşi düşen Wilson kendine gelmişti ama güçsüzdü. Clemenceau’nun küstah sözleri de kulağına gelmişti; “George Washington” gemisinin dönüş için hazır tutulması talimatını verdi. Fransızlar sert tavrını değiştirmediği takdirde barış konferansını terk edeceğine dair açık bir tehditti. Fakat Fransız'ın sinirleri de çelik gibi sağlamdı; “Wilson, bavulunu hazır edip antreye koyduktan sonra her gün evi terk tehditleri savuran kadın aşçılar gibi davranıyor” diye alay ediyordu Clemenceau.

        Wilson 8 Nisan günü masaya döndü. Tarihçi John M. Barry’nin “Büyük Grip Salgını” kitabına göre görüşmelerin en kritik döneminde yakasına yapışan hastalık Wilson’ı bedenen zayıf düşürmüştü. Daha baskıcı ve inatçı bir müzakere yürütebilse tarihin akışı farklı olabilirdi. Fakat Wilson yorgunluğun etkisiyle Clemenceau’nun zorlu tavrına yenik düşmüş, Ren bölgesinin askerden arındırılıp Fransa tarafından işgalini kabullenmiş, Almanya’ya ağır bedel içeren Versay Anlaşması 28 Haziran 1919 günü imzalanmıştı. Altı ay süren barış konferansı Fransa’nın koparabileceği en iyi şartlarla sonuçlanmıştı ama bir görüşe göre Pirus Zaferi olduğu yıllar sonra ortaya çıkacaktı…

        VERSAY ANLAŞMASI İKİNCİ SAVAŞIN NEDENİ Mİ?

        Versay Anlaşması’nın 231’nci maddesine göre Almanya’nın çeşitli ülkelere ödeyeceği 132 milyar goldmark (Bugünün parasıyla 284 milyar sterlin) tutarındaki tazminat daha sonraki anlaşmalarla hafifletildi. Ancak ulusal gururun aldığı yara ve öfke milliyetçiliği körükleyecek, Hitler’in iktidara gelip Nazizm’in yükselmesine kadar varacaktı Versay’ın etkileri. Yani bir görüşe göre Almanya’ya dayatılan şartlar İkinci Dünya Savaşı’na neden olmuştu.

        Bu genel geçer kabul edilen bir tarih görüşü değil. Hatta dönemin bazı siyasetçi ve komutanlarına göre Almanya’ya fazla yumuşak bile davranılmıştı. Çünkü topyekûn işgale uğramadığı ve Weimar Cumhuriyeti nezdinde siyasi birlik korunduğu gibi Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun ortadan kalkması ve Rusya’nın geri çekilmesi Almanya’yı Doğu Avrupa’nın egemen gücü haline getirmişti. Bazı tarihçilere göre İtilaf Devletleri Almanya’yı küçük parçalara bölmemekle büyük hata etmişti. Kaldı ki, 1930’ların başında Alman demokrasisine son veren esas neden Büyük Buhran’ın ta kendisiydi, tazminatların ekonomi üzerindeki etkisi sınırlı kalmıştı. Keynes’e göre ise Versay Anlaşması, Kartaca’yı ortadan kaldıran anlaşmadan farksızdı, ödeyemeyeceği kadar yüksek tazminata ve istikrarsızlığa mahkum edilen Almanya’yı imha planı siyasi akılsızlığın eseriydi.

        Fransız tarihçi Raymond Cartier başka bir noktaya dikkat çekiyordu: Versay Anlaşması’yla birlikte Südet bölgesinde Çekoslovak yönetimi altına giren, Batı Prusya’da ise Polonya otoritesi altında yaşayan milyonlarca Almana beslenen düşmanlık ve hak ihlalleri etnik gerilimi tırmandırmış ve bu bölgelerin geri alınması için yükselen talep Hitler’in Çekoslovakya ve Polonya’nın bir bölümünü ilhakına bahane olmuştu.

        Versay Anlaşması olmasa, Adolf Hitler Viyana’da ucuz manzara ve bina tablolarıyla kartpostallarını satarak geçimini sürdürmeye devam eder miydi, bilinmez. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden önce, 1939 yılının ağustos ayında İngiltere Büyükelçisi Nevile Henderson’a “Ben politikacı değil sanatçıyım. Polonya meselesini hallettikten sonra hayatımı ressam olarak tamamlamaya kararlıyım” dediği bilinir. Fakat Güzel Sanatlar Akademisi'ne kabul edilmediği Avusturya’da resim yapmak yerine Anschluß'u tercih edeli de bir yıl olmuştu…

        Diğer Yazılar