Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Nobel sezonu her yıl olduğu gibi Tıp Ödülü ile açıldı. Öncekilerden farkı, bu yıl ödülü kimin ne için aldığından çok, kimlerin alamadığı konuşuluyor. Sadece Özlem Türeci ve Uğur Şahin değil, Katalin Kariko ve Drew Weissman’dan Derrick Rossi ve Ingmar Hoerr’a uzanan, bu dünyadan göçmüş bilim insanları da dahil kalabalık bir kadrodan bahsediyoruz.

        Nobel onurunun bir dalda en fazla üç kişiyle sınırlı olduğunu ve ölmüşlerin ruhuna verilmediğini de biliyoruz.

        Nobel Komitesi bu yıl ABD’li iki biyologa verilen ödülün gerekçesini açıkladı; David Julius ve Ardem Patapoutian sıcaklık ve dokunma reseptörlerinin keşfiyle Nobel’e layık bulundular.

        Adaylar arasından kime neden ödül verilmediği tabii ki açıklanmıyor. Dünyada milyonlarca hayat kurtaran Biontech ve Moderna’nın geliştirdiği mRNA tabanlı Kovid aşılarının başarısı neden ödüllendirilmedi, komite üyelerinin zihninde gizli.

        Birçok nedeni olabilir. Örneğin Alfred Nobel vasiyetinde “Nobel ödülü, bir önceki yıl insanlık yararına en büyük katkıyı yapanlara verilmelidir” diyor. Ancak şunu biliyoruz ki, buluş ve keşiflere temel oluşturan araştırmaların yıllar sonra ödüllendirildiği vaki. Aynı durum mRNA teknolojisinin hikayesi için de geçerli.

        REKLAM

        Ve aşı mucizesini hazırlayan o hikaye çok kalabalık bir kadroyu barındırıyor. ABD’li ortak Pfizer ile birlikte “Comirnaty” aşısını geliştiren Biontech’in kurucuları Özlem Türeci ve Uğur Şahin dünya sahnesinde hep göz önündeydi. Dergilere kapak oldular, Almanya’da ödül üstüne ödül alıp devlet nişanına layık görüldüler. Hele son aldıkları Paul Ehrlich – Ludwig Darmstaedter Ödülü bir nevi Nobel habercisi olarak bilinir. Tıptaki bu yüksek mertebe ödülün birçok sahibi daha sonra Nobel de kazanmıştır.

        Türeci ve Şahin’in bu ödülde bir ortağı vardı; Macar asıllı biyokimyager Katalin Kariko. Bilim dünyasının mRNA aşılarının geliştirilmesinde en büyük pay biçtiği bilim kadını Kariko. Biontech’in yanı sıra Moderna da onun yıllardır süren çalışmaları zemininde hazırladı Kovid aşılarını. Kullanım onayı alan ilk aşı Biontech oldu, o ayrı.

        Koronavirüs aşı çalışmaları başladığından beri sahne gerisinde kalan Kariko 2013 yılında Biontech kadrosuna katılmıştı. Kariko, mRNA teknolojisine şüpheyle bakılmasına karşın, örneğin kanser tedavisindeki potansiyeline olan inançla 1970’lerden beri araştırmalarını sürdürüyordu.

        Kariko’nun Pennsylvania Üniversitesi’nde birlikte çalıştığı Amerikalı bağışıklık uzmanı Drew Weissman’ın da mRNA aşılarında payı büyük. Geçen ay 3 milyon dolarlık Atılım Ödülü’nü (Breakthrough Prize) kazandılar.

        Biontech ve Moderna aşılarında, Kariko-Weissman takımının geliştirdiği “mRNA’nın hücre içinde etkisini göstermeden önce vücutta çözünüp dağılmasını önleyen yöntem” kullanıldı. mRNA yönteminde, koronavirüsün genetik kodundaki spike proteinini üretme talimatı veren RNA parçası alınıp, hücre duvarını aşması için yağla kaplanıp zerkedilliyor, bağışıklık sistemi buna tepki vererek antikor geliştiriyor, vücut gerçek patojenle karşılaştığında virüsü tanıdığı için savaş tetikleniyor.

        Canlı organizmanın mRNA’yı özümsemesi için yağ damlacıklarıyla deney yapan ilk bilim insanı ise Amerikalı biyolog ve bağışıklık uzmanı Robert Malone. 1987 yılında henüz yeni mezun olarak California’daki Salk Biyolojik Araştırmalar Enstitüsü’nde çalışan Malone, deney notlarında “İnsan hücreleri mRNA’dan protein üretiyorsa RNA’yı ilaç olarak kullanmak mümkün olabilir” diye yazıyor.

        REKLAM

        “haberci RNA” teknolojisi aslında 1960 yılında keşfedilmişti; James Watson ve Francis Crick'in 1953'te DNA çifte sarmalını keşfinden sonra. Ancak hangi alanda kullanılabileceği tam netlik kazanmadığı ve virüsün genetik kodlarının insana aktarılacağı gibi kaygılar bulunduğu için Nobel ile hiç ilişkilendirilmemişti.

        Watson ve Crick 1962 Nobel Tıp Ödülü’ne layık görüldü – ödülün üçüncü ortağı Maurice Wilkins oldu, İngiliz biyofizikçi Rosalind Franklin’in katkısı tamamen görmezden gelindi ve Nobel’de cinsiyetçiliğin şahı olarak kayda geçti. 1960’da mRNA teknolojisi üzerinde çalışan bilim insanlarının çoğu ebediyete göçtü. Geride bir tek 93 yaşındaki Watson kaldı ki, o da bazı uçuk kaçık ırkçı açıklamaları yüzünden itibarını kaybetti.

        KOVİD AŞILARININ ANASI

        Katalin Kariko bu alandaki çalışmalara 1970’lerde Szeged Üniversitesi’nde başladı. O tarihte henüz sentetik mRNA geliştirilmesi söz konusu değildi. Kariko, bazı hastalıklarda hücrelerde eksik olan proteinlerin üretimi için yapay mRNA kullanılabileceği fikrini ortaya attı. Ancak şüpheyle karşılandı. Hatta Macaristan Bilimler Akademisi’nden ihraç edildi ve 1985 yılında kocası ve iki çocuğuyla birlikte ABD’ye göç etti.

        ABD de mRNA araştırmaları bakımından henüz gelecek vaat etmiyordu. Kariko 1989’da Pennsylvania Üniversitesi’nde kadroya girdi, ancak proje bazında finansman verilmedi. 1995’te üniversitedeki araştırma görevlisi ünvanına son verilmesine karşın çalışmalara devam etti. 2005 yılında Drew Weissman ile birlikte ilk araştırma sonuçlarını “Immunity” dergisinde yayınladı; mRNA’da üridin adı verilen bir tür molekülün yer değiştirdiğini bulmuşlardı. Fareler üzerinde yapılan deneyler, hücrelerde mRNA yapı planları temelinde büyük miktarda protein üretimi olduğunu gösteriyordu.

        Araştırma yankı uyandırmadı ama dikkate alanlar oldu. O dönem Harvard Üniversitesi’nden Kanadalı kök hücre biyologu Derrick Rossi bu bilgi temelinde çalışıp teknolojiyi geliştirdi ve 2010 yılında biyoteknoloji firması Moderna’nın kurucuları arasında yer aldı.

        Pandemi patlak vermeden çok önce şirketteki görevlerinden çekilmişti, dolayısıyla aşı geliştirme sürecinde yoktu. Rossi şimdi Toronto Üniversitesi'nde zehirli yılan ısırıklarınından ölümleri önlemek için çalışıyor.

        2008’de Biontech’i kuran Özlem Türeci ve Uğur Şahin ise Kariko’nun çalışmalarına dikkat kesilmişti ve 2013’te firmanın kıdemli başkan yardımcısı olarak ABD’den transfer ettiler. Böylece pandeminin başarı hikayesini yazdılar.

        mRNA teknolojisinde adı anılan başka bilim insanları da var. Mesela Fransa’dan Pierre Meulien. Kariko ve Weissman’ın 2005’teki yayınından çok önce, 1993 yılında grip virüsü proteiniyle fareler üzerinde mRNA deneyi yapmış ve bazılarında antikor geliştiği tespit edilmişti. Ancak teknoloji her sefer işlemediği için araştırma askıya alınmıştı.

        ABD’li onkolog Robert Conry ise kansere yol açan proteinler üzerinden mRNA deneyleri yaptı, bazı farelerde antikor geliştiği görüldü, ancak çalışmaya devam etmedi.

        Biontech’in Almanya sınırları içindeki rakipleri Kovid aşısında mRNA teknolojisini farklı bir prosedürle uygulayan Curevac firmasıydı, ancak onlar yeterince etkili ve güvenli aşıyı geliştirmeyi başaramadı. Oysa firmanın kurucularından Ingmar Hoerr mRNA teknolojisiyle aşı geliştirme çalışmalarının öncülerinden biriydi. Mart 2020’de beyin kanaması sonucu pandeminin uzunca bir dönemini komada geçirmek gibi bir talihsizlik yaşadı. Hayata yeniden döndüğünde aşı olayında iş işten geçmişti.

        Hoerr’ü halen Nobel adayı olarak görenler var Almanya’da.

        Aslında bilim artık kıtaları aşan, farklı disiplinlerde kalabalık ekiplerin çalışmalarıyla ortaklaşa yürütülüyor. Bu nedenle de Nobel’in üç kişilik limiti uzun zamandır eleştiri konusu. Kovid-19 buluşlarını ödüllendirme zamanı geldiğinde kuralı değiştirmek gerekecek.

        Diğer Yazılar