Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bundan tam 80 yıl önceydi; Nazi rejiminin ileri gelenleri 20 Ocak 1942 günü, kendi hastalıklı terminolojileriyle “Yahudi sorununun nihai çözümünü” hızlandırmak üzere Berlin’in göl muhiti Wansee’deki lüks bir villada toplanmışlardı. Hedef Avrupa’daki 11 milyon Yahudinin sistematik imhasıydı. Aslında Holokost 1941’de çoktan başlamıştı, fakat kitle katliamları ve tehcir operasyonunda bazı sorunlar çıkıyordu. Bu nedenle Reich Güvenlik Merkez Karargahı’nın mareşal rütbeli şefi Reinhard Heydrich soykırımı daha organize nihayete vardırmak için bu toplantıya gerek duymuştu.

        Konferansa katılan ast üst rütbeden 15 kişi arasında bazı diplomat ve bürokratlar, polis şefleri ve Gestapo şefi Heinrich Müller’in yanı sıra 1 Haziran 1962’de İsrail’de idam edilecek olan Adolf Eichmann da vardı. Mossad ajanlarınca Arjantin’de ele geçirilen Eichmann, toplama kamplarına sevk harekatının lojistiğinden sorumlu subay olarak Yahudi soykırımının baş faillerindendi.

        Wansee Konferansı tutanaklarının bir kısmı, korkunç soykırım suçunun kanıt belgesi olarak 1947’deki Nürnberg duruşmalarında ortaya çıktı. Toplantı protokolü, Yahudi soykırımının Avrupa çapında koordinasyonunu öngörüyordu.

        Şimdi Wansee Konferansı’nın 80’inci yıldönümü nedeniyle Almanya ve İsrail, apaçık bir tarihi gerçeklik olduğu halde bugün hala tartışılıp çarpıtılan Holokost’un inkarıyla mücadele amacıyla Birleşmiş Milletler’e ortak bir karar tasarısı sundular. Yahudi soykırımının inkar edilmesini kınayan karar geçen 20 Ocak’ta BM Genel Kurulu’nda oy birliğiyle kabul edildi, bir tek İran çekimser kaldı.

        REKLAM

        Karar metni Holokost inkarını şöyle tanımlıyor: Kasıtlı olarak soykırım etkisinin küçültülmesi, Nazi Almanya'sının işbirlikçileri dahil soykırımın temel öğelerinin mazur gösterilmesi, soykırıma kurban gidenlerin sayısının düşürülmesi, soykırımdan bizzat Yahudilerin sorumlu tutulması, Holokost’u olumlu bir tarihi gelişme gibi pazarlayan açıklamalar, Nazi Almanya'sının bizzat organize ettiği toplama ve ölüm kamplarının suçunu başka ülke ya da etnik gruplara yüklemek…

        BM kararı üye ülkeleri soykırımla ilgili eğitim ve farkındalık programları geliştirmeye ve sosyal medya platformlarını da aktif önlemler almaya çağırırken, “Antisemitizmin tek ve doğru bir tanımı olmalı” diyor.

        ANTİSEMİTİZMİ DOĞRU ANLAMAK

        Antisemitizmin doğru bir tanımı olmalı ama sıradan insanlar veya sosyal medyadaki trol avanesi kadar İsrail’de yetkin makamda olan kişilerin de antisemitizmi doğru anlaması gerekiyor.

        Mesela yaşam hakkı ve özgürlükleri için Filistin halkıyla dayanışmanın antisemitizm olmadığını ama Teksas’ta Sebt günü sinagog basıp haham dahil dört kişiyi rehin alan ve 11 saat terör estirdikten sonra vurularak öldürülen Malik Faysal Ekrem adlı İngiliz vatandaşının antisemitizmle beslenmiş bir Yahudi düşmanı olduğunu kavramak gerekiyor.

        Emma Watson tam da bu yanlış teşhis nedeniyle günlerdir yaylım ateşi altında. BM nezdinde bir kadın hakları aktivisti olarak da tanıdığımız İngiliz oyuncu, geçen yılki Gazze bombardımanı sırasında Bad Activist Collective adlı grubun “Dayanışma bir eylemdir” yazılı pankartla yürüdüğü gösterinin fotoğrafını Instagram hesabından paylaştı. İlişikte feminist yazar Sara Ahmed’in sözleri vardı: “Dayanışma, mücadelemizin ve acılarımızın aynı olduğu veya aynı geleceği umduğumuz anlamına gelmez. Aynı duygulara ve aynı hayatlara sahip olmasak bile aynı zeminde yaşadığımızın kabulünü içerir.”

        Sosyal medyada kadınlara yönelik saldırı iştahı daha kabarık olduğu için o dakika linç başladı. Tabii teşekkür ve Hollywood'dan destek mesajları da vardı ama kalabalık bir güruh ırkçılık ve antisemitizm yaftasını yapıştırıverdi Watson’a. Böyle saldırılar artık sıradan vaka, ancak İsrailli siyasi ve diplomatlar da koroya katıldı.

        İsrail’in BM’deki eski temsilcisi Danny Danon, “Antisemitik olduğu için Gryffindor’a 10 puan” diye tweet attı. Hadi o eskisi diyelim, BM’ye “antisemitizm doğru anlaşılsın” diye karar tasarısı sunan mevcut daimi temsilci Gilad Erdan da büyücülük dünyasının gerçek hayata uymadığı gibi bir takım satırlar karalayarak sataştı. İsrailli diplomatlar için zaman Harry Potter filmlerinde asılı kalmış anlaşılan, Hermione artık 31 yaşında parlak bir genç kadın.

        REKLAM

        Böylece İsrail devletini eleştirmek bir kez daha antisemitizmle, Yahudi halkını hedef almakla bir tutulup Filistin sorununa dikkat çekme gayreti başarıyla savuşturuldu.

        Emma Watson’a hücum dalgası bu ve benzeri başka tehlikeleri de barındırıyor. ABD’de popüler kültür, medya ve iletişim alanında uzman akademisyen Sut Jhally ve Roger Waters’ın “Globetrotter” platformunda yayınlanana yazısı bu tehlikelere parmak basıyor. Roger Waters o Roger Waters, isim benzerliği söz konusu değil. İsrail’i apartheid devleti diye tanımlayan, Roma’daki konserinde Filistin bayrağı sallayan Roger Waters.

        “Emma Watson’ı karalamak” başlıklı yazıda diyorlar ki; “İsrail’e yönelik eleştirileri ırkçı ve antisemitik diye karalamak, dikkatleri Filistin’e karşı işlenen gerçek suçlardan uzaklaştırıyor. Aynı zamanda Yahudilerden sırf Yahudi oldukları için nefret eden aşırı sağcı faşistlerin güttüğü hakiki antisemitizmi temizleyip meşru kılıyor – bu nedenle daha ölümcül bir hal alıyor. Bu bağlamda İsrail’in Siyonist savunucuları, Yahudilere yönelik topyekûn nefreti ifade eden antisemitizmin en tehlikeli ideologları arasına katılmış oluyor. 2018’de çıkarılan Yahudi Ulus Devlet Yasası da İsrail devleti ile Yahudiliğin bir tutulmasına katkıda bulunuyor. Oysa her siyasi görüşten Yahudiler uzun zamandır ırkçı Siyonist nizama karşı mücadele veriyor. Emma Watson bugün dünyanın neresinde olursa olsun etnik grup, inanç ve ulus aidiyetine bakılmaksızın bütün insanların eşit hak ve özgürlüklere sahip olması için sesini yükseltenlerden biri. Kendi kaderini tayini de içeren bu haklar Filistinliler için de geçerli.”

        Almanya ve İsrail karar tasarısını BM’ye sunmadan önce iki ülkenin karşılıklı büyükelçileri Tagesspiegel ve Maariv gazetelerinde ortak bir makale yayınlamışlardı. “Karşılıklı hoşgörü, uzlaşı çabası ve Holokost’u tarihi gerçekliğiyle anmak, bu tür suçların tekrarlanması karşısında engel teşkil edecektir. Holokost inkarı soykırım kurbanlarıyla onların yakınlarına, Yahudi halkına ve barış içinde bir arada yaşamak isteyen toplumlara karşı saldırıdır” demişlerdi.

        Kesinlikle öyledir ama karşılıklı hoşgörü, uzlaşı ve barış adına Filistin halkıyla dayanışma gösterenleri karalamak da saldırıdır.

        Diğer Yazılar