Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Heinrich Schliemann’ı nasıl bilirsiniz? Biz genel olarak hırsız biliriz; dinamitlerle Truva’nın altını üstüne getirerek çıkardığı hazineleri kaçıran bir yağmacı. Profesyonel arkeologlara göre vandal, düzenbaz ve yalancı – kendisi aslen tüccardır ama 19’uncu yüzyılda Rusya’dan Osmanlı’ya, İskenderiye’den Paris ve California’ya dört kıtada maceraya atılacak kadar hiperaktif bir tüccar. Almanlara göre ise on ayrı dile vakıf olacak kadar parlak zekâlı, 40’ından sonra kazılara girişecek kadar kahraman bir arkeoloji sevdalısı.

        Bugün dünyada savaş ganimeti, yağma malı olan antik eserlerle kültürel varlıkların asıl sahiplerine iade edilmesi yönünde rüzgarlar esiyor. Çokça örneği var. Müzelerden müzelere kıtalar arası bir seyrüseferdir gidiyor. Hatta Papa Fransuva bile Yunan Ortodoks Kilisesi’ne jest için Parthenon Tapınağı’ndan Vatikan’da bulunan üç parçanın geri verilmesi talimatıyla iade işlerine bizzat katılıyor (British Museum ise hala direniyor); sonra Vatikan Müzesi, And Dağları’nda bulunup kaçırılan üç adet Peru mumyasını ana vatanına yolluyor. Gerçi müzenin Anima Mundi etnografya kısmında dünyanın dört bir yanından 2 milyon yıllık binlerce prehistorik eser bulunuyor, üç mumyanın lafı bile olmaz ama “kültürler arası uyum ruhu” adına böyle bir jestte bulunduklarını söylüyorlar. Sonra Irak’tan kaçırılan 3500 yıllık Gılgamış Tableti, ABD’den asli mekanı olan Mezopotamya’ya geri gönderiliyor.

        Almanlar ise sömürgecilik dönemiyle helalleşmek için İngilizlerin 19’uncu yüzyılda Benin Krallığı’ndan kaldırdığı Benin Bronzları diye bilinen binlerce eserden bazı parçaları bizzat kendi elleriyle Afrika’ya taşıyor. Bronz heykeller, mask ve tabletlerle oyma fildişi objelerden oluşan yağmalanmış bu eserler estetik, teknik ve manevi açıdan Afrika sanatının nirvanası ve büyük çoğunluğu Batı müzeleriyle özel koleksiyonlarda bulunuyor.

        Almanya ile Nijerya geçen yaz eserlerin iadesi için anlaşmaya varmıştı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock geçen gün, kültürden sorumlu Devlet Bakanı Kültür Claudia Roth’un da dahil olduğu kalabalık bir delegasyonla Abuja’ya giderek 22 parça eseri Nijerya hükümetine teslim etti. İki bakan da sömürgecilik suçlarını telafi etme yönünde cümleler kurdu.

        Baerbock: “Almanya’nın da rol oynadığı Avrupa sömürgeciliğinin karanlık tarihiyle yüzleşiyoruz. Ülkemin yetkilileri bronzları satın alırken bunların yağmalandığını, çalındığını biliyordu. Sonra Nijerya’nın iade için yaptığı girişimleri yıllarca görmezden geldik. Bu eserleri almak da yıllarca geri vermemek de büyük hataydı.”

        Roth ise “Bronzları iade etmemiz utancımızı örtbas edemez. Haksızlığa göz yumarak bunları yıllarca müzelerimizde sergiledik, depolarda sakladık” dedi

        Sayısı beş bini bulan sanat eserleri 1897’de İngiliz birlikleri tarafından, bugün Nijerya’ın Edo eyaleti olan dönemin Benin Krallığı’ndan yağmalanıp götürülmüştü. Parçaların bin kadarı Almanya’da, 900’ü de İngiltere’deki müzelerde bulunuyor. Ancak İngiliz parlamentosunda alınan karar iadeyi engelliyor. Bununla birlikte özel bir hayır kurumu olan Horniman Müzesi geçen yıl bazı parçaları vermişti.

        Baerbock’un andığı Almanya’nın karanlık rolü ise Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar kıtanın batı, doğu ve güneyinde sömürgeci güç olarak bulunması ve Namibya’da giriştiği soykırım. Berlin geçen yıl soykırımı resmen kabul etti.

        REKLAM

        “TRUVA’DAN İLK KEZ GÖRÜLECEK HARİKA PARÇALARIMIZ VAR”

        Anlaşılan karanlık tarihten utanç duyup yağma malını teslim etmek ille sömürgecilik geçmişi ve soykırım suçu gerektiriyor. Claudia Roth’un “Haksızca müzelerde sergiledik, depolarda sakladık” sözü Osmanlı coğrafyasından kaçırılan eserleri kapsamıyor. Çünkü Heinrich Schliemann’ın Truva’dan kaçırdığı ve depolarda saklanan parçalar bu yıl ilk kez sergilerle gün ışığına çıkarılıyor.

        Tamam, Türkiye’deki arkeolojik keşiflerin hemen tamamı yabancı arkeologlar tarafından yapıldı. Geçmiş bir yana, bugün dahi pek hayıflandığımız söylenemez ama Truva’da ilk kazı faaliyetine girişen Schliemann; Çatalhöyük ve Hacılar’ı ortaya çıkaran İngiliz arkeolog James Mellaart, Kültepe’nin varlığını keşfeden ise Çek arkeolog Bedrich Hrozny. Pergamon antik kentini bulan da arkeolojiye meraklı Alman mühendis Carl Humann; Osmanlı’dan özel izinle çıkardığı parçalar “altın değil, taştan ibaret” olduğu için Zeus Sunağı bugün Berlin Bergama Müzesi’nde sergilenebiliyor. Efes ve Hattuşaş antik kentlerinden çıkarılan eserler de kısmen kaçak yollarla, kısmen bilgi dahilinde ya da hediye olarak yurt dışına gitti.

        Fakat Schliemann’ı diğerlerinden ayıran, profesyonel arkeolog özeninden çok uzak hazine avcısı kıvamında Truva’yı tarumar etmesi ve Osmanlı devletinin Atina’ya kaçırılan hazineleri geri getirmek için hukuk mücadelesi vermiş olması. 1874’de Atina’da açılan ilk davayı kaybeden Osmanlı temyizde kazanır, ancak eserler bulunamaz. Bu kez Schliemann’a 1 milyon franklık tazminat davası açılır ve 50 bin frankla sulh yoluna gidilir.

        REKLAM

        Arkeoloji aleminin Schliemann’ı yalancı ve düzenbaz bilmesinin bazı haklı sebepleri var. Örneğin Büyük İskender’in lahdini bulmak üzere İskenderiye’ye gidişinde özel izin almak için kazı yapmak istediği yere bir takım antik eserler bırakır, sonra kazıya devam etmek için bunları “yeniden” bulur. Truva’da ise “Priamos’un hazinelerini buldum” dediği tarihte, aslında elinde başka buluntuların olduğu söylenir. Gerçi takdire şayan bazı tarafları da vardır; Agamemnon adını verdiği oğlunun vaftiz töreninde İlyada’nın yüz satırını ezberden okur mesela. Kızının adı da Andromakhe’dir bu arada.

        Otobiyografisinde de bazı palavralar tespit edilir; 1851 büyük San Francisco yangınını anlatır ama aslında tanık olmamış, gazete haberlerinden derlemiştir.

        Bununla birlikte Schliemann Almanlar için kahraman, 200’üncü yaş günü şerefine Berlin ve Tübingen’de sergiler düzenleniyor. Berlin’de Neues Museum ve James-Simon-Galerie’deki “Schliemann’ın Dünyaları – Hayatı, Keşifleri ve Mitosu” sergileri geçen mayısta açıldı, 8 Ocak 2023’de kadar devam edecek. Neues Museum’da Truva’nın yanı sıra Schliemann’ın Miken kazılarından çıkardığı parçalar da var, altın objelerin de bulunduğu bu eserler Atina’dan ödünç alınmış. Galerideki etkinlik ise tamamen biyografik.

        Tübingen Üniversitesi Müzesi (MUT) ise Truva bağlamında üç jübileyi birden kutluyor. Malum, Truva kazıları yakın zamana kadar Tübingen Üniversitesi arkeoloji ekibi tarafından yürütülüyordu, kazılara 17 yıl başkanlık yapan arkeolog Manfred ‘Osman’ Korfmann 2005’de hayata veda etmişti. Alman arkeologların faaliyeti 2012’de Ankara kararıyla sona erdirildi. O tarihten beri üniversite sahada değil, ancak şimdi hem Schliemann’ın 200’üncü yaşı, hem Tübingen Truva projesinin 35’inci yıldönümü hem de MUT’un 25’inci yılı nedeniyle Schliemann döneminde çıkarılmış ve bugüne kadar görülmemiş 200 orijinal parça sergileniyor.

        Hohentübingen Sarayı’ndaki sergi geçen 28 Ekim’de açıldı, 16 Nisan 2023'e kadar görülebilecek. Üniversite müzesinin müdürü Prof. Ernst Seidl “Biz Truva’da çok büyük keşiflerde bulunduk. Bu sergide harikulade, çok ama çok güzel objelerimiz var” diyor. Toprak kaplar, yontu taş aletler arasında mesela yüzeyinde çehre bulunan kilden yapılmış küp kapağı bulunuyor. Objelerin tamamı çalıntı ama zamanında peşine düşülen hazineler değil.

        Schliemann’ın Atina’da evlendiği ikinci karısı Sophia’nın fotoğraflarında başını ve gerdanını süsleyen Helena mücevherleri dahil Truva hazineleri 1945’ten beri Moskova’daki Puşkin Güzel Sanatlar Müzesi’nde. İkinci Dünya Savaşı sonunda Ruslar hazineyi götürürken Berlin’de sadece bir altın gerdanlık kaldı, Moskova’nın elindeki 259 parçanın ise yerinden pek kıpırdayacağı yok.

        Diğer Yazılar