Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bavyeralı Kardinal Joseph Aloisius Ratzinger, Katolik aleminin 264’üncü Papa’sı seçilip 16’ncı Benedikt adını aldığında Bild gazetesi yerli-milli hislerle “Wir sind Papst” (Papa’yız) manşetini atmış; “Hazret yeryüzünü terkedince ‘Öldük’ manşeti mi atacaksınız?” diye dalga geçenler olmuştu Almanya’da.

        Ama Bild, birlikte ölecek raddeye gelmedi, onun yerine eski Papa’ya senli benli hitap ederek “Yalan söylemeyeceksin” manşetini attı tam bir yıl önce. Çünkü 16’ncı Benedikt’in Katolik Kilisesi’ndeki çocuk istismarları konusunda doğruyu söylemediği, bilip de bilmezlikten geldiği ortaya çıkmıştı.

        Latince “de mortuis nil nisi bene” sözü, ölülerin iyiliğinden başka bir şey söylememeyi öğütler, ya da bizdeki deyişle, ölünün arkasından konuşulmaz, fakat Ratzinger için geçerli değil. Hem makamdayken, hem makamı bırakıp Vatikan’da manastıra çekildikten sonra çok eleştirildi. İnananların güncel gerçekliklerini yadsıyan, çağdaş reform ihtiyacına direnen gericiliğinden tutun, Medici ailesi Papa’larını andıran kakım kürklü kukuletalı kızıl cübbe ve fistolu pelerinlerine, mütevazilikten uzak şatafatlı giyim kuşamıyla bile çok eleştirildi; Kiliseyi Ortaçağ’a geri götürmekle suçlandı. 2013’te dini ve siyasi makamından çekildikten sonra da Papa Franciscus’nın varlığına rağmen beyaz Papa kostümünü çıkarmaması çok yadırgandı.

        Şimdi de arkasından konuşuluyor, bıraktığı miras eleştiriliyor. Katolik inancına mensup Biden’dan Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ve Merkel’e siyasi liderler üzüntü ifadeleri ve övücü sözlerle mesajlar veriyor ama istismar mağdurları kritik sözlerini esirgemiyor. Özellikle Alman medyası bütün kusurları yazıp çizerek ortaya döküyor.

        Benedikt’in sürpriz bir şekilde görevi bırakmasından sonra da eleştiriler devam etmişti ama tuhaftır sanki Ratzinger Vatikan’da hiç var olmamış gibi bir hava da vardı. En son beş yıl kadar önce Vatikan’a gitmiştim, Aziz Petrus’a açılan caddedeki sağlı sollu kitapçılarla hatıra eşyaları satan dükkanlarda 16’ncı Benedikt’e dair birkaç kitap, bir iki numunelik obje dışında hiçbir iz yoktu. Oysa bırakın halefi mevcut Papa’yı, selefi 2’nci Jean Paul’ün bile gülen fotoğrafları, hatıraları her yerdeydi. Üstelik doktrine sıkı bağlılık ve reform karşıtlığı bakımından Jean Paul ile Benedikt’in zihin dünyaları eşleştirildiği halde!

        Kardinal Ratzinger, Jean Paul’ün ölümüne kadar İnanç Doktrini Cemaati’nin başkanı olarak 23 yıl süreyle görev yapmış, dolayısıyla Vatikan’ın dünyaya yabancı muhafazakar duruşunda etkin rol oynamıştı.

        Papa seçildikten sonra da aynı katı tavrını sürdürmesi kaçınılmazdı. Sürekli olarak, ahlak konusunda farklı bireysel ve kültürel davranışları savunan ve mutlak hakikati sorgulayan bir “relativizm diktatoryası”ndan söz ediyor, laiklikle mücadele için Hıristiyan değerlerine sarılmayı vurguluyor, oysa gerçek hayatta artık eşcinsel evlilikleri gündeme geliyordu. Bir ilim insanı olarak aklı savunmasına karşın, AIDS’in kondom kullanımıyla yayıldığını iddia edecek kadar bilimden uzak konuşabiliyordu.

        REKLAM

        İnanç doktrinleri şefliğinden başlayarak, kadınlara rahiplik ve rahiplere evlenme yasağından asla taviz vermiyordu. Oysa bu yönde talepler halen devam ediyor. 2’nci Jean Paul, 1994’te bir deklarasyonla Tanrı’nın izni olmadığı için kadınlara papazlık hakkı tanınamayacağını ilan etmiş, zaten Hz. İsa’nın tüm havarilerinin erkek olduğunu belirtmişti. Nitekim Papa Franciscus bu deklarasyona dayanarak kadınlara papazlık yolunun tamamen kapalı olduğunu söylüyor.

        Ne lakaplar takılmadı ki Benedikt’e: Kimilerine göre Panzer Kardinal, Büyük Engizisyoncu veya Tanrı’nın Rottweiler’i; İtalyanların dilinde “Il pastore tedesco”, yani Alman Çoban Köpeği, ya da bizim kısaca andığımız gibi Kurt Köpeği. Ancak aynı mevkiyi işgal edenlerden farklı olarak bir teoloji alimi olması nedeniyle “Teolojinin Mozart”ı olarak ananlar da vardı. Hakiki ilmin şaşmaz savunucusuydu onlara göre. Klasik müziğe olan hayranlığı bakımından bu lakap yakıştırılmıştı, her ne kadar Mozart’a haksızlık olsa bile.

        Benedikt, Katolik müminlerin çobanı olacağı yerde ilahiyatçılığı ağır bastığı için de eleştiriliyordu. Kapalı kapılar ardına çekilip yazıyor da yazıyordu, külliyatı 15 bin 806 sayfayı bulmuştu. Papalık günlerinde Hz. İsa hakkında üç ciltlik eser vermesinin yanı sıra peygambere takdir ve minnet duygularını 992 sayfa el yazısıyla dile getirmesi makamının gereklerine ne kadar uzak olduğunu gösteriyordu. Kendisi bile ileride “Belki de çok fazla yazdım ve düşündüm, olabilir” diye itirafta bulunacaktı.

        SULTANAHMET’TE HUZUR DURUŞU

        Fakat bütün bu eleştiri silsilesi başlamadan önce Benedikt, Papa seçildikten bir yıl sonra 2006’da ilk iş İslam dünyasını yerinden oynattı. Eski yıllarda Prof. Dr. Joseph Ratzinger olarak teoloji dersleri verdiği Regensburg Üniversitesi’ndeki akademik bir konferansta yaptığı konuşma medyaya sızmıştı. Metnin bütünden alınmış pasaj beni yerimden zıplatmaya yetti. Hürriyet’in dış haberlerini yönetiyordum, ortalığı çok karıştırak cinsten sözleri manşetlikti. Ancak yazı işleri, haberin küçük görülmesi fikrindeydi. Dünya sayfasında sınırlı kaldı, sanki Hürriyet’in gerçeği çaktırmaması dünyayı bihaber bırakacakmış gibi.

        REKLAM

        Nitekim İslam ülkelerinde yer yerinden oynadı. Metnin tamamını yayınlayan Vatikan’a göre konuşmanın ana fikri yanlış yorumlanmıştı. Papa, inanç ve aklın yolunun bir olduğunu anlatmak için din ve şiddet ilişkisi bağlamında Bizans İmparatoru 2’nci Manuel’in “Muhammed vaaz ettiği inancı kılıçla yayma emrinden başka hangi yeniliği getirmiştir“ sözünü aktarırken aslında bu görüşe katılmıyor, sadece alıntı yapıyordu. 21’inci Yüzyılda bütün dinlerin barışçıl diyalog yoluyla bir arada yaşayabileceğini anlatmak için bir alıntıydı.

        Ne diyelim, Papalık makamı bakımından gereksiz bir alıntıydı. İnancın kılıçla yayılmasını eleştirmek için Hıristiyanlık tarihinde de alıntı yapılabilecek bolca kaynak mevcuttu. Belki de beş yıl önceki 11 Eylül terör saldırılarına gönderme yapmak istemiş, fakat hata etmişti.

        Benedikt’in yarattığı fırtına ortamında Mogadişu’da İtalyan bir rahibe öldürüldü, misilleme korkusu öyle derindi ki, Papalık sayfiyesi Castel Gandolfo’nun hava sahası uçuşlara kapatıldı.

        Papa’nın gündemdeki Türkiye ziyareti tehlikeye girmişti; Ankara özür bekliyordu. Fakat Vatikan’ın dinler arası diyalog bağlamında “Papa bütün din ve kültürlere saygıdan yanadır” açıklaması gibi çabalarıyla ziyaret gerçekleşti ve dünyayı hayrete düşüren manevi gelişmeler yaşandı. 16’ncı Benedikt’in İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ile Sultanahmet Camii’nde ellerini kavuşturmuş vaziyetteki görüntüsü “Papa Müslümanların kalbini kazanmaya çalışıyor” şeklinde yorumlandı, “Görülmemiş jest” nidaları yükseldi. Ayasofya ziyaretinde haç çıkarmaması da dikkat çekmiş, bunun yerine camide kıbleye dönük dua etmeyi tercih ettiği yazılmıştı.

        Aslında Çağrıcı, Papa’nın camide haç çıkarmasından endişe ettiğini gizlememiş ve Sultanahmet enstantanesini sonradan şöyle anlatmıştı: “Biz o anda Allah'ın huzurundaydık. Bir Hıristiyan misafire 'buyurun şurada 2 rekat namaz kılalım' diyemezdik. Allah'ın huzurunda durduğumuz için 'huzur duruşu' adını koydum. Bir süre önce İslam dini hakkında üzücü sözler söyleyen ruhani liderin İslam mabedine gelip el bağlaması çok hoştu. Istavroz çıkarır mı diye endişelenmiştim, incelik yaptı. Kendisini takdir de ettim."

        REKLAM

        KARNAVAL BİTTİKTEN SONRA OLANLAR

        Sultanahmet’teki huzur duruşu dışında 16’ıncı Benedikt pek takdire şayan durmadı. Görev dönemindeki kusur ve ihmallerinden öte, on yıllar öncesine dayanan Kilise’deki çocuk istismarları konusunda yalan söylemesi bardağı iyice taşırdı.

        Kendi deyişiyle “Ölümün karanlık kapısından geçmeyi beklediği” günlerde ortaya çıktı skandal. Yıllardır yanından ayrılmayan özel sekreteri Georg Gänswein’ın aktardığına göre “Cennete yolculuğumun son ayağının bu kadar uzun süreceğini asla düşünmemiştim” dediği, artık 95’ine geldiği geçen yılın başında.

        Son on yıldır emekli bir Papa’yla aynı havayı solumak zorunda kalan Papa Franciscus gerçi saygıda kusur etmiyor, “O benim için evdeki bilge büyükbaba gibi, onu seviyorum” diyor, eski Papa’nın çocuk istismarlarının örtbas edilmesindeki dahline dair hiç renk vermiyordu. Fakat 2013’te Arjantinli Kardinal Jorge Mario Bergoglio olarak makama seçildikten sonra Ratzinger’den farkını da belli ediyor; kendisine sunulan şatafatlı tören cübbelerine bakarak “Artık karnaval bitti” diyor ve 16’ncı Benedikt’in boşalttığı Papalık daireleri yerine mütevazi bir konukevine yerleşiyor, Papalık adı olarak da dilenci keşiş Franciscus’un ismini seçiyor.

        Kilisenin yaşadığı varoluş krizinden sorumlu tutulan 16’ncı Benedikt aslında görev süresinde çocuk istimarı konusuna seleflerinden çok daha sert ve kararlı yaklaşmış, cinsel istismarın din adamları için bekaret şartını ihlalden öte ceza gerektiren bir suç olduğu ayrımını getirmişti. Fakat Ocak 2022’de patlayan skandal, geçmişine gölge düşürdü. Ratzinger, Münih Başpiskoposu olduğu 1977 -1982 yılları arasında istismar vakalarına göz yummakla suçlanıyordu. Bir hukuk firmasının hazırladığı 1893 sayfalık rapora göre Ratzinger en az dört vakada hatalı davranmıştı. Raporda, 11 yaşındaki bir çocuğu istismarla suçlanan rahiple ilgili toplantıya katılmadığını söyleyen Ratzinger’in bu ifadesinin inandırıcı olmadığını belirtiliyordu.

        Nitekim emekli Papa, özel sekreteri aracılığıyla açıklamasında bu konuda “yanlış” ifade verdiğini kabul etti ve avukatlarının hatası olduğunu söyledi. Açıklamaya göre bu hatadan ötürü üzgündü. Alman Piskoposlar Konferansı, Ratzinger’in bizzat sorumluluk üstlenip istismar mağdurlarından özür dilemesini bekliyordu ama emekli Papa kişisel sorumluluk yerine suçu genellemeyle Kilise’nin üzerine yıkıyordu. Bu tavır, tepkiyi büyüttü.

        İfade yanlış değil, düpedüz yalandı ve Bild “Papa’yız” manşetinden tam 17 yıl sonra o başlığı attı: “Yalan söylemeyeceksin…”

        Diğer Yazılar