Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çifte deprem zaten insafsızdı, bir de oturduğunuz yerden insafsızlık yapmayın. İki cümlede bir “Japonya’da depremlerde kimse ölmüyor” demeyin artık. Uğradığımız korkunç felaketin kahpeliğini küçümsemeyin. Kışın dondurucu soğuğunda, 7 kilometre sığlıkta ve uykuların ortasında…

        Doğru, deprem değil binalar öldürüyor. İstediğin kadar “residence” diye marka yapıştır, eğer rant uğruna ahlaksızlık ve yalan, çalıp çırpma var af da varsa bina çöker, insanlar ölür. Malatya’daki Trend Garden Residence gibi. Google Earth’te 2001’den beri aynı yerde duran bina dış cephesinde yapılan değişikliklerle 2021’de açılıyor. Belli ki sadece dışı “güçlendirilmiş”. Yine Malatya’da, daireleri 2.85 milyon TL’den satışa çıkarılıp deprem yönetmeliğine uygun yapıldığı iddia edilen ve fakat çöken bina belli ki dedikleri gibi reyde temel 35/40 beton yapılmamış.

        Fay hattı üzerine sulak alanı kurutarak üzerine havalimanı yaparsan pisti yarılır. Zamanında kurutulan Amik Gölü üzerine yapılan Hatay Havalimanı gibi. TMMOB fay hattına yapmayın diye uyardığı halde 2007’de açılan havalimanı aşırı yağışlarla birlikte kurutulan göl sularının yükselmesi sonucu işlemez hale geliyordu. Şimdi yardım lojistiği açısından hayati önemde ama pisti paramparça.

        REKLAM

        Habertürk Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır çok aşina olduğu Hatay’dan anlatıyordu; son on yılda yapılan yeni binaların nasıl yerle bir olduğunu.

        Yaklaşık 15 milyon toplam nüfuslu on kenti boydan boya geçen deprem sonrası arama kurtarma çalışmalarında senkron tutmadığı da ortada. AFAD, jandarma ve UMKE ekipleri dahil sahada 24 bin 443 personel görev yapıyor ama, yetmiyor yetemiyor. AFAD’a göre “yıkılmış bina sayısı 5 bin 775, teyidi yapılmamış bina sayısı toplam 11 bin 302”. Yani enkaz sayısı 11 bin ise her birine sadece iki personel düşüyor. İş makineleri, ekskavatör, greyder, vinç dahil 4 bin 191 iş makinası sahada ama operatör yok. Gitmek isteyen operatörler de gidemiyor, ya kış şartlarında ve hasar nedeniyle yollar geçit vermiyor, ya da organize edilemiyor.

        Gıda yardımları da her yere ulaşmıyor. Biri Pazarcık, diğeri Elbistan 7.7 ve 7.6’lık iki depremin de merkez üssü Kahramanmaraş… Ailesi orada yaşayan arkadaşım “Çocukluğumun geçtiği eski Maraş yok artık” diyor. Kardeşinin söylediğine göre “ölenler şanslı”; ilk depremin ikinci sabahı bir paket çubuk krakeri dört kişi paylaşmışlar. Hastane bahçesinde araç içinde geçiriyorlar ilk 48 saati, aileden birinin diyaliz ihtiyacı var. Onca yaralı ve acı arasında. Diyaliz sırasında bir artçıyla hastane boşaltılıyor. Maraş merkezdeki Trabzon Caddesi ve Azerbaycan Bulvarı'nda binaların pek azı ayakta kalmış. Yoğun şekilde Suriyeli sığınmacıların yaşadığı yerler. Bir zamanlar varlıklı kesimin yerleşim yeriymiş.

        Hani Hatay Kırıkhan’da üç harfli marketten mal taşıyanlar “yağma başladı” diye hücuma uğramıştı. Maraş’ta da sonunda “yağmalamışlar”. Marketten aldıkları ürünleri çetelesini tutarak, sonradan ödemek üzere. Artık ileride şartlar elverirse.

        REKLAM

        Yaşanan ıstırap dayanılır gibi değil. Her bakımdan 17 Ağustos ötesi. Felaket hem daha büyük hem daha uzun hem kış ortası ve daha geniş bir yüzölçümünde. 1999'da yazlıkta merkeze yakındık feciydi, o 45 saniye bitmek bilmedi. Ama yazdı, plajda şezlongda yattık birkaç gün. Şanslıymışız.

        Türkiye’deki bina stokunun Japon tarzıyla kıyas kabul etmeyecek kadar ağır beton olduğu da bir gerçek. Ama bunların hiçbiri, Türkiye ile Japonya’da meydana gelen depremlerin kıyaslanamayacağı gerçeğini değiştirmiyor. Jeofizik mühendisi Prof Dr. Şerif Barış, Habertürk yayınında anlattı: “Japonya depremleri karanın içerisinde olan depremler değil, dalma batma zonunda şehirden, adadan 120 km uzakta ve derin depremler olduğu için Türkiye’dekiyle aynı etkiye sahip değiller.”

        Prof. Barış’ın söyledikleri, yakın tarih olduğu için Türkiye’de en çok tartışılan Fukuşima felaketi açısından doğru. 11 Mart 2011’de meydana gelen 9.1 büyüklüğündeki Tohoku depreminin merkez üssü Pasifik Okyanusu’nda karaya 72 kilometre mesafede ve 29 kilometre derinlikteydi. En büyük yerleşim birimi olan Sendai kentine 130 kilometre uzaklıktaki deprem evet öldürmedi. Ancak 40 metreye kadar yükselen tsunami dalgaları karayı sildi süpürdü, 19 bin 759 kişi can verdi, 2 bin 553 kişi de kayıp olarak kayıtlara geçti. Tsunamiyle dört reaktöründe birden yaşanan kazayla radyoaktivite salan Fukuşima santrali vakası da tarihe Çernobil’den sonraki en büyük nükleer felaket olarak tarihe geçti.

        Artık daha geçmişte kaldığı için 1995’teki Kobe depremi pek anılmıyor ama karasal bir afetti; merkez üssü adanın ucunda Kobe’ye 20 kilometre mesafede olan 6.9 büyüklüğündeki sığ deprem altı bini aşkın can kaybına neden oldu. Binlerce bina hasar gördü, yollar ve köprüler çöktü.

        Japonların yapmadığı her hatayı yapıyoruz ama öyle olağanüstü bir felaketin içinden geçiyoruz ki, şu “Japonya’da kimse ölmüyor” sözü insafsızlık oluyor.

        REKLAM

        NE GEZEGENLER NE DE GEMİLER

        Sonra, bilim insanlarımızın Doğu Anadolu Fayı için yıllardır yaptığı uyarı ve raporlamalar dikkate alınmazken, ne idüğü belirsiz astrologları “Bu depremi bildi” diye pohpohlamayı bırakın. Deprem kahini veya gökbilimci diye anılan şu Hollandalı Frank Hoogerbeets, ne deprem uzmanı ne de astronom. YouTube kanalından sürekli kıyamet tellallığı yapan ve bir takım doğa olaylarını gezegen geometrisiyle tahmin ettiğini ileri süren bir şahsiyet. Bilim aleminde “Anomali avcısı” olarak tanınıyor. 3 Şubat’ta attığı tweet’te “Er ya da geç bu bölgede (Türkiye’nin Güney-Orta bölgesi, Ürdün, Suriye, Lübnan) 7.5’lik deprem olacak” yazdı diye depremi bilmiş ilan edildi. Uluslararası uzmanlar dahil bütün yerbilimcilere göre gezegen geometrisi denilen şey safsata ve bu son olay da tesadüf.

        Sonra yine 3 Şubat’ta Dolmabahçe Sarayı önünde demirleyen Amerikan muhribi USS Nitze’nin bir takım sismik oynamalara yol açtığı safsatalarını da bırakalım. İlk kez Gölcük depremi sonrası tanıştığımız HAARP projesiyle birleşerek çifte kavrulmuş bir komplo teorisi olarak yine çıktı karşımıza. Deprem Amerikalıların işiydi! Alaska merkezli iyonosferik araştırma projesi HAARP ile iyonosfere yüksek frekanslı dalgalar yollanabiliyor ama bu yolla yerin altındaki devasa plakaları harekete geçirmek mümkün değil.

        Malum, Prof. Dr. Celal Şengör kestirip attı: “Bundan güzel saçmalık duymadım. O enerjiyi nasıl üreteceksin. Hem de gemiyle. Güldürmesinler. Yüz binlerce atom bombası lazım.”

        Diğer Yazılar