Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ABD’nin düşünce kuruluşları ve önde gelen yayın organlarının, Türkiye’deki seçimlere ilgisi bir hayli artmış görünüyor. Daha önce Washington Institute, “NATO’nun genişleyebilmesi için Türkiye’nin istediği F-16’ları verin; Erdoğan’ın elini güçlendirin” diyerek ABD yönetimine çağrı yapmıştı.

        Bu yazının ardından ABD’de iki ayda bir yayımlanan siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve ekonomi dergisi Foreign Affairs’te, bu kez Türkiye’nin içişlerine müdahale anlamına gelebilecek, üslubu oldukça çirkin bir makale yayımlandı.

        Dış İlişkileri Konseyi (CFR) tarafından yayımlanan derginin web sitesinde 3 Şubat’ta yayımlanan makale CIA’in Eski Danışmanı olan Henri Jak Barkey imzasını taşıyor…

        ABD’li akademisyen ve aynı zamanda Orta Doğu uzmanı olan Barkey, İstanbul’da doğmuş bir isim; Musevi asıllı ve Türk vatandaşlığı bulunuyor.

        Seçimi, “Türkiye’nin Dönüm Noktası” olarak tanımlayan Barkey, “Erdoğan iktidarda kalmak için ne yapacak?” diye soruyor ve ABD yönetimine Türkiye’deki gelişmelere karşı hazırlıklı olma ve seçim sonuçlarına göre strateji geliştirme çağrısında bulunuyor.

        Egemen bir devletin asla kabul etmeyeceği ve bir başka ülkenin içişlerine karışma, müdahale etme anlamına gelecek yazıda özetle şunları savunuyor Barkey:

        REKLAM

        - Türkiye, NATO üyesi olmasına rağmen, Rusya ile sadece samimi ilişkiler sürdürmekle kalmadı, ayrıca İsveç ve Finlandiya’nın NATO adaylıklarını engellemekle tehdit etti.

        - Türk hükümeti, ABD’nin bölgede faaliyet gösteren Suriyeli Kürt müttefiklerine karşı Kuzey Suriye’de bir kara harekatı başlatabilecek. (Terör örgütü PKK/YPG’ye yönelik muhtemel bir operasyonu kast ediyor.)

        - Türkiye, Orta Doğu’daki pek çok güçle gergin ilişkileri düzeltirken bile Avrupa Birliği ile soğuk ilişkilerini sürdürdü ve Yunanistan’a yönelik tehditler savurdu. Yıllarca Suriye Diktatörü Beşar Esad’ı devirmeye çalışan Ankara, Rusya’nın arabuluculuğunda Şam’daki rejimle yakınlaşmaya başladı.

        - Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasi kariyerinin muhtemelen en zorlu seçimiyle karşı karşıya kalacak ve dış politika hamleleri, seçmeni ülke içindeki birden fazla krizden uzaklaştırmanın etkili bir yolu olarak kullanılacak.

        Barkey, makalesinde kamuoyu yoklamalarının, AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 14 Mayıs’taki seçimi kaybedebileceğini gösterdiğini savunurken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke içindeki havayı değiştirmek ve yenilmemek için her yolu deneyeceğini iddia etti. Barkey, bu amaçla batıyla krizler üretilebileceği iddiasını ortaya attı.

        Devlete ve topluma tam hakimiyetinin aynı zamanda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “aşil topuğu” olduğunu ifade eden Barkey, yazının son bölümünde ABD’ye ve Avrupa’ya şu çağrıyı yaptı:

        “Avrupa ve ABD, potansiyel hasarı en aza indirmek için böyle bir gelişmeye hazırlanmalı ve buna karşı koyacak bir stratejiye sahip olmalıdır. Türkiye, batı etkisinden uzaklaşmasına izin verilmeyecek kadar önemli bir ülke…”

        Farklı medya platformlarında yazılan yazılar, düşünce kuruluşlarınca dile getirilen görüşler, bize bu seçimin sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir seçim olmadığını anlatıyor.

        Geçmişte Türkiye’ye karşı duruş sergilemiş olan bazı isimler ABD’nin ve batının, seçime bir şekilde müdahil olmasını, operatif düzleme geçmesini istiyor. Dile getirdikleri iddialara ve yaptıkları analizlere baktığımızda cumhurbaşkanı adayının kim olmasını gerektiğini bile söylüyorlar. Bu seçime, niçin varlık-yokluk seçimi olarak baktıklarını daha iyi anlıyoruz…

        Her türlü dış müdahaleyi ve kimin adına olursa olsun ülkemize karşı yürütülen operasyonları reddederek; seçmenin hür iradesiyle sandığa gidip oy kullanacağı, demokratik-adil bir seçim olmasını dilerim. Türkiye, bunu geçmişte başarmış ve bundan sonra da başarabilecek bir ülke…

        Nasıl bir hüküm bu?

        Nasıl bir hüküm bu?
        0:00 / 0:00

        Basın İlan Kurumu (BİK) Genel Kurulu'nda kabul edilen, resmi ilan ve reklamların gazete, dergi ve internet haber sitelerinde yayımını düzenleyen Resmi İlan ve Reklam Yönetmeliği 1 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlandı.

        Resmi ilan ve reklamların yayımlanacağı süreli yayınların vasıf ve ödevlerinin belirlenmesi ile fikir ve içtihat farkı gözetilmeksizin ilan dağıtımının sağlanması amacıyla hazırlanan yönetmeliğin büyük bölümü 1 Nisan’da yürürlüğe girecek.

        Resmi ilanların kamuoyuna duyurulması konusunda önemli bir dönüşümü kapsayan yönetmelik, BİK’in sorumluluk alanını genişletirken internet haber sitelerine devlet desteği sağlanmasının da önünü açıyor.

        Yönetmelikteki kategorilere göre belirlenen usul ve esaslara uygun olarak vasıf ve ödevlerini eksiksiz ve zamanında yerine getiren internet haber siteleri, resmi ilan yayımlama hakkı kazanıyor.

        Buraya kadar her şey normal ve itiraz edilebilecek bir husus yok. Ancak yönetmeliğin 114’üncü maddesinin ikinci fıkrasında çalışma hukukuna, işçi haklarına ve evrensel ilkelere pek de uygun olmayan bir madde bulunuyor. Adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesine ters düşen bu madde şöyle diyor:

        “Fikir işçileri kadrosunda beyan edilen kişilerden herhangi birisi hakkında birinci fıkrada belirtilen suçlar kapsamında ceza davası açılması halinde, Kurumun yazılı bildirimi üzerine, bu kişi ya da kişiler, yazılı bildirimin muhatabı süreli yayına tebliğ tarihinden itibaren 5 iş günü içerisinde asgari kadrodan çıkarılır. Aksi takdirde bu Yönetmelik hükümleri uyarınca ilgili süreli yayının yayımlama hakkı durdurulur.”

        Birinci fıkrada ise şöyle deniliyor:

        “Resmi ilan yayımıyla alakalı süreli yayının içeriğinden veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, ortaklarının çoğunluğunun ya da varsa tüzel kişi temsilcisinin fiillerinden dolayı haklarında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar veya 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılması halinde, bu süreli yayının Genel Müdürlüğün teklifi üzerine Yönetim Kurulu tarafından 195 sayılı Kanunun 49’uncu maddesinde belirtilen süreyi geçmeyecek şekilde resmî ilan ve reklam yayımlama hakkı kesilir.”

        Bir kimse, Anayasal düzene ve devlete karşı suç işlemişse ya da terörle mücadele suçu işlemişse, medya çalışanı olması kendisine ayrıcalık tanımaz. Ancak şunu biliyoruz ki bir kişi hakkında dava açılması peşinen suçlu kabul edilmesi anlamına da gelmez.

        Sadece hakkında dava açılmış olması bir kişinin suçlu olduğu anlamına gelmeyeceği gibi işsiz bırakılması anlamına da gelmez. Geçmişteki FETÖ kumpas davalarına baktığımızda bunun örneklerini görebiliriz...

        Bu durum, evrensel hukuk ilkelerine, adil yargılanma hakkına, iş hukukuna, çalışma hayatına dair uluslararası sözleşmelere ve masumiyet karinesine aykırıdır.

        Yargılama sonucunda kişinin suçu sabit görülmüşse zaten basında görev yapamaz ancak yargılamayı, medya kurumları ve basın çalışanı üzerinde bir baskı aracı, koz olarak kullanmak hiçbir ilkeyle bağdaşmaz.

        Hele bunun yönetmelikle yapılması teklif dahi edilemez...

        Diğer Yazılar