Keko'ya mektup
İnsan ancak kendi yaşayıp öğrenebiliyor hayatı. Ağzının üstüne düşüp de her bir yanını kanattığında, bir tek sen biliyorsun akan kanın acısını, ötekiler hariçten gazel okuyor.
Kimse bilmiyor senin kafan nasıl çalışır; bir çiçeğe, denize, trene, gökyüzüne bakıp da neler görürsün. Görüş tamamen kişiye özeldir. Tam da bu yüzden sana senden başka efendi yok, öğretmen, rehber yok. Kendi yolunu bulmalısın. Ezbere yaşamlardan sakın Keko.
Bir sen biliyorsun yıkılan bir evden tek kurtulan olmayı. Zor yanından öğrenecek olanlardansın sen hayatı. Yine de küsme gel. Evi başına yıkılmasın başka çocukların diye, çalışıp didinecek gücün olmalı senin. Neden diye isyan etmek yerine, neden diye hesap sorabilecek konuma gelmelisin...
Güzelleştirmeye, geliştirmeye, aydınlık tarafta tutmaya dikkat etmelisin kendini. İnsan en çok yaralarından, zayıflıklarından tutulup da çekilebilir karanlığa; kendini tımar etmelisin...
Sağlam basmalısın yeryüzüne. Bin çeşit değişik isimle sınırlandırılmış olsa da gezegendir burası ve halleri vardır; kuralları vardır, öğreneceksin. Ve evlerin yıkılışından sorumlu olan da gezegen değil insandır, göreceksin.
Göreceksin, herkesin hayatının bir trajedisi var... Bir gün gelecek geçmişini geride bırakmayı öğreneceksin... Suya dökeceksin derdini, derdin dalga olup kaybolacak... Önüne bakıp devam edebileceksin. Çünkü hayat devam ediyor ve biz yükümlüyüz yaşamaya...
**
Tezer'e mektup
Yıllar sonra sana dair yeni sözler bulmak ne güzel... Eski bir arkadaşıma kavuşmuş gibi oldum. Çocukluğumdan beri tanıyorum seni: 11 yaşında aynı dar sokağın aynı yeşil demir kapısının içinde ömür tüketmişliğimizden, Berlin'in tren yollarına yukarıdan bakan köprülerinde, kokusunu aldığım büyük şehir romantizminden, Kafka'nın Pavese'nin cümlelerinde hayatın izini sürmüşlükten, mecburen giyinmiş (Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için), mecburen bu hayatın içindeymiş gibi yapmışlığımızdan tanıyorum...
Seni hiç tanımamış olsam da özlüyorum. Her zaman ve her şeyi bırakarak gitmeyi sevmenden özlüyorum seni (Benim en büyük mutluluğum her şeyden kaçmak. Tüm çocuklardan. Tüm acılardan. Tüm sevgilerden. Tüm orgazmlardan. Tüm gecelerden. Tüm günlerden). Beni iç organlarımdan yakalayan ve asla silinmeyecek izler bırakan sözcüklerinden özlüyorum ( Her zaman benimle birlikte olan, birlikte taşıdığım, yaşadığım sözcüklerime dönmem gerek).
Sana dair son okuduğum, Leyla Erbil ile mektuplaşmalarındı. Ve şimdi yeni bir mektup kitabı daha. Her zamanki haliyle çıplak, kırılgan, ışıklı, incecik bir kadının; hayatla derdi olan, sözcükleriyle yaşayan bir kadının diğer bir yazarla, Ferit Edgü ile mektuplaşmaları... SEL yayıncılık tarafından "Her Şeyin Sonundayım" adıyla yayınlanan. Tezer Özlü'ye sevgi ve hayranlıkla... damla
- Sol beyin sisteminde gölgede kalanlar: Dislektik çocuklar6 yıl önce
- 'Tıp felsefesi, hekimi teknisyen olmaktan kurtarır'6 yıl önce
- Sevilmemiş kız çocukları yanlış adamları bulurlar6 yıl önce
- Alerjik çocuk istemiyorsak 'doğaya dönmek tek çözüm'6 yıl önce
- Biz kötü ev hayvanlarıyız çünkü 'Doğamızın dışında davranıyoruz'6 yıl önce
- Sömestr sürerken çocuklar ne izlesin, ne izlemesin?6 yıl önce
- Pentagram ve 'çalışkan iki'ler6 yıl önce
- "Evlilik: Birbirinin en mahrem tanığı olmak"6 yıl önce
- "Biz çok çeşitliyiz"6 yıl önce
- Dijital dünyada çocuk, genç ve yetişkin olmak6 yıl önce