Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        02-02-2020

        Tarihin güzelliğine bakar mısınız?

        Özellikli bir tarih…

        O yüzdendir ki, konuyla ilgili bir kaç kelam etmek isterim.

        Efendim halk diliyle “Cüce Şubat”ın ikinci günü tam da bugün saatler 23.00’ü gösterdiği sırada dünyaya gelmişim.

        Ve yine halk diliyle “Tekne kazıntısı” olarak efendim.

        Çünkü benim önümde tam dört kız daha vardı.

        Yani beş kız kız kardeşinen küçükleri olarak doğmuşum.

        (Ciddi bir erkek arama operasyonu geçirmiş annem ve babam ama nafile)

        Ama pek güzelmişim. Kıvırcık mı kıvırcık saçlarım, tombul mu tombul yanaklarım.

        Kamyon çiğnemiş gibi bir burnum varmış.

        Düşünebiliyor musunuz?

        Beş kız…

        -Yani benim bir değil tam beş annem vardı.

        -Ve iki de teyzem.

        Etti mi size yedi kadın…

        Bu demektir benim yedi annem vardı.

        Her bir kadından ses yükseliyor. Her bir kadından fikir beyan ediliyordu.

        Tavırları, duruşları, düşünceleri ve hatta yemek yiyişleri bile farklıydı…

        Saçları, endamları, tırnakları…

        Bedenleri…

        Hepsi de benimle fazla fazla ilgilendi..

        Bu yüzden midir bilinmez, annemin kucağında şöyle doya doya oturduğumu hiç hatırlamıyorum.

        Ve yine annemin beni böyle doya doya sevdiğini de hatırlamıyorum.

        Belki de ona beni sevme, sırası gelmiyordu ablalarım ve teyzelerimden.

        Ya da başkalarından.

        Hayat telaşesi de var elbet…

        İflas üstüne iflas yaşamış, işleri kötü gitmiş bir koca aynı zamanda.

        Yabancı olduğu kocaman İstanbul…

        Bu yüzdendir ki, şu ara kazık gibi olmama rağmen sürekli beni sevmek istediğini söylüyor annem.

        Hatta ona gittiğimde kucağına falan oturtmak derdinde.

        Ana yüreği işte.

        Sanırım o da ben küçükken gösteremediği bedensel sevginin gücünü ortaya koymak istiyor, bilinçaltı.

        Bakın “Bedensel” diyorum çünkü annem ve babam dahil herkesten aşırı sevgi almış bir çocuktum ben.

        “Aşırı” kelimesine dikkat lütfen.

        Aşırı sevgiyle büyümüş çocukların:

        1- Özgüveni tam oluyor.

        2- Her daim kendi ayaklarının üzerinde kalabiliyorlar.

        3- Hiç bir darbe onları yıkamıyor.

        4- Çok güzel ilişkiler ve dostluklar kurabiliyor.

        5- Kazık yeseler bile, bünyede ya da yürekte derin bir darbe yarası açmıyor. Sadece rüzgar esintisi olarak hissediyorsunuz.

        Tecrübeyle sabit.

        Aşırı sevgiden zarar gelmez.

        Çocuklarınızı pahalı hediyelere boğacağınızaya da bir değil bir sürü dadı tutacağınıza aile sıcaklığı ve aşırı sevgi verin yeterli.

        Gerçekten gerisi kolay.

        Yalnız şımartmayın… Aşırı sevgi başka bir şey…

        Onun dışında evet yaşım büyüyor. Kocaman oluyor. Şu aralar 40’ı geçmiş durumdayım.

        Ama maalesef ailenin en küçüğü olmamdan mıdır bilinmez kendimi asla büyük hissetmiyorum.

        Hala tüm dostlarım benden küçük.

        Tabii bir kaçı hariç.

        Ve onlar ile çok iyi anlaşıyorum.

        Asla çok büyük insanlarla anlaşamıyorum.

        Yaşı büyük ama içindeki çocuğu kaybetmemişinsanlar en iyi dostlarım.

        Ama tabii olgun da olacaklar…

        Ve evet şimdi “25 yıldır bu sektörün içindesin doğru düzgün bir sanatçı dostun var mı?” diye soracak olursanız.

        Hayır efendim yok?

        Gerçekten sanatçıdan dost olmuyor.

        Çünkü ne de ben tam anlamıyla dost olmak istedim, zaten onların da öyle bir şeye istekleri yok.

        Çünkü onların derdi, dostlar alışverişte görsün.

        Ve yine evet diğer magazinci arkadaşlarıma göre daha fazla sevildiğimi, taktir edildiğimi, saygıyla karşılandığımı da biliyorum birçok kişi tarafından.

        Çünkü unutmayın ki, nasıl davranırsanız öyle davranış görürsünüz…

        Neyse bu konular değil amacım. Ki zaten beni herkes sevsin, pamuklara sarsın derdinde değilim.

        Unutmayın sizi herkes severse bir sorun vardır!

        Ancak şu var ki, acısıyla, tatlısıyla, üzüntüsüyle her ne olursa olsun iyi ki yaşamışım ki bugün bu erdemde, bu dürüstlükte ve bu seviyedeyim.

        Şöyle ki, 9 yaşında başladı benim iş hayatım.

        Neden? Yaz aylarında herkes tatile giderken bizim sorumluluk, bilinçli, hayatı öğrenme derslerimiz vardı da ondan…

        Sanki acelemiz varmış gibi…

        Ama annem hepimizin bir an önce ayakları üzerinde durmasını ve güçlü olmasını isterdi.

        E bi de malum 80’ler Türkiye'si

        Ve annem özellikle bizi yani beş kızını, “Zengin koca bulun”, “Kocalarınız size baksın”, “Kocanız döver de sever de”, “Çocuk doğurun siz de bir sürü” diye büyütmedi.

        Tam tersi:

        -Ayaklarınızın üzerinde durun.

        -Kocanızın eline bakmayın.

        -Kocanız size el kaldırırsa bile anında o evi terk edin.

        -Kocanız sizi sadece sevebilir, dövemez.

        -Çalışın, kendi paranızı kazanın

        -Sokakta kötü bir davranış gördüğünüz anda bağırın.

        -Kendinizi koruyun kollayın.

        -Saygılı olun.

        -Dürüst olun.

        -Başkasının parasına göz dikmeyin.

        Tadında büyüttü.

        Gerçek Müslüman bir anne ve babanın kızıyım ben…

        Malum bunu özellikle belirtiyorum. Çünkü günümüz Türkiye’sinde kendini hacı-hoca diye tanıtanlar bu kuralları kabul etmiyor.

        Tam tersi şöyle diyen hoca var;“Kocan döver evini terk etme” diyor.

        Neyse bu konular değil bugünün konusu.

        Ama bunu da belirtmeden geçemedim…

        Ve evet babam ciddi iflaslar yaşadı… Ciddi aksilikler peşini bırakmadı..

        Ama o da ailesini bırakmadı…

        Bir an olsun kopartmadı…

        Bir an olsun kızlarını başkalarına ezdirmedi…

        Ve maalesef yine günümüzün Türkiye'sindehele ki, yaşanan şu günlerde bunun kıymetini çok fazla anlıyor ve şükrediyorum.

        Evet üniversite okumamış olabilirler.

        Bizi dadılarla da büyütmemiş olabilirler.

        Bizi özel okullara da yollamamış olabilirler.

        Fakat gerçek Müslümanlığı, insanların diline, dinine, ırkına, mezhebine, rengine, kültürüne saygıyı ve sevgiyi öğrettiler.

        Hayvanları, bitkileri, doğayı sevmeyi öğrettiler.

        Ve yine günümüz Türkiye’sinde bazı yaşananları görüyor ve şükrediyorum.

        Bu yeni yaşıma geldiğim şunu günde, daha iyi anlıyorum ki, bir çocuğun gelecekte yaşadığı hayatı anne ve babası… Ailesi, yaşantısı, geçirdiği günler ve SEVGİ belirliyor…

        Çocuklarınıza sevgi verin.

        Canlıları sevmeyi ve korumayı öğretin.

        Özellikle erkek çocuklarınıza.

        Ve hayatıma giren, dokunan, ben farkında olmadan bana iyilik yapmış ve yine farkında olduğum bana kötülük yapmış kişilere teşekkür ederim…

        Hepsinin bir nedeni vardı…

        Ve iyi ki doğmuşum...

        Diğer Yazılar