Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        "Jülide Ateş’le 40” programına konuk olan Zafer Algöz’ü izliyorum.

        Sekizinci soruda Jülide Ateş, Cem Yılmaz’ın sinema filmlerine dair bir soru soruyor.

        Soru öncesinde Jülide Ateş, benim de daha önce bu köşede kaleme aldığım bir eleştiriyi okuyor.

        Benim yorumum sonrasında “Cem Yılmaz kötü bir oyuncu mu?” diye soru geliyor.

        Zafer Algöz haliyle “Çok iyi bir oyuncu” deyip uzun uzun devam ediyor açıklamasına.

        Ve benim Arif V 2016 filmi sonrasında yaptığım eleştirimin ardından da, küçümser gibi “Yeryüzünde hiç bir eleştirmenin anıtı dikilmemiştir. Ama anıtı dikilen çok sanatçı vardır” diye de noktalıyor.

        Bu son cümlede çok güldüm.

        İlahi Zafer Algöz, ilahi.

        Evet ülkemizde sanatçı, futbolcu, şair, yazar gibi usta isimlerin anıtları dikilir, heykelleri yapılır.

        Hatta sokaklara isimleri bile verilir.

        Ama şu bir gerçek ki; ülkemizde bu anıtlar, heykeller bir anda da yıkılıverir.

        O yüzdendir ki, bazı eleştirileri ciddiye almak gerek sevgili Zafer Algöz.

        Kaldı ki, ben hiçbir zaman Cem Yılmaz'ın oyunculuğuna laf etmedim. "Kötü bir oyuncu" demedim.

        Sadece film işini beceremediğinden bahsettim.

        Ki hatırlatırım Yılmaz Erdoğan’ın yazıp-yönettiği “Vizontele” filmindeki Fikri karakteri ile Cem Yılmaz hala hafızalardaysa elbette kötü bir oyuncu değil.

        O anlamda Cem Yılmaz’ın film işini kıvıramadığını eleştirdim ki, gişeler de bunu gösteriyor sevgili Zafer Algöz.

        İçim açıldı

        İçim açıldı
        0:00 / 0:00

        Kenan İmirzalıoğlu ve Sinem Kobal kızları Lalin dünyaya geldi. Hastane çıkışı görüntülerini bir değil birkaç izledim.

        Ne tatlılar.

        Ne mütevaziler.

        Ne kadar keyifliler.

        İşte bu…

        Bebekleri olmuş. Sağlıklı, sıhhatli.

        Mutlular daha ne olsun.

        Böyle bir mutluluk yaşanırken kaçmaya, gerginlik yaratmaya ne gerek var.

        Ama yaratanlar var malum.

        Bu anlamda o yaratanlara Sinem ve Kenan’ın görüntülerinisabah, öğlen, akşam izlettirilmeli…

        Ah o kalıplar da olmasa 

        Ah o kalıplar da olmasa 
        0:00 / 0:00

        Sadece bizim ülkemizde de değil, Dünyada da bazı kalıplar var maalesef.

        Özellikler kadınlar üzerinde çok fazla kalıp var.

        1-Kadın güzel olmalı.

        2-Bakımlı olmalı.

        3-Saçları gür ve uzun olmalı.

        4-Makyajsız dolaşmamalı.

        5-Saçları beyazlıyorsa boyatmalı.

        6-Manikür-pedikür hep yaptırmalı.

        Bla bla bla...

        Kısacası kadın hep bir kalıbın içine sokuşturuluyor.

        Bu arada bunu erkekler dayatmıyor. Kadın kadına dayatıyor.

        Sektör yani moda-güzellik reklamlar bu konuda sadece kadınların beyni yıkanıyor.

        Kadınlar da böyle kalıpların içinde çoğu zaman kendini kaybediyor.

        Kalıpları kıran kadınlar, özgürleşiyor. Kıramayan da bu hengamenin içinde tuhaf hallere bürünüyor. Oysa ki, isteyen istediği şeyi yapmalı. “Aman ne denir, ne düşünülür” denmeden.

        Yıllar önce “Hayat Bilgisi” dizisinde canlandırdığı “Barbie Gamze” rolüyle hafızalara kazınan İpek Erdem, sosyal medya hesabından kısacık kesilmiş saçlarıyla bir fotoğraf paylaşıp, tam da bu kalıp işinden dem vurdu.

        Ve İpek Erdem, “Geçen kış o kadar bunu yapmak istiyordum ki, üstüne ‘Sakın Britney Spears gibi kestirmeyin’ gibi şeyler döndü ve bir kadının saçlarını bu kadar kestirmesi delirdiğine, sağlıksız olduğuna işaret olarak etiketlendi. Şimdi bu kalıbı kırıp, kendimi olduğum gibi kabul edip yaşayacak, size de sunacak kadar özgürleştiğim ve çok sağlıklıolduğum için çok mutluyum” dedi.

        Ben de kendisini şahsen tebrik ediyorum.

        İşte bu.

        Hanımlar ne istiyorsanız onu yapın.

        Ben de zaman zaman bu duyguya kapılıyorum. Hatta söyleniyorum “Kestirsem” diye.

        Bana da hemen “Hayıırrr” diyorlar. Ama gerçekten içten istediğimde kimseyi dinlemem.

        Sizler de ne istiyorsanız onu yapın. Bırakın şu kalıpları.

        Son günlerin en modası: Hacamat

        Son günlerin en modası: Hacamat
        0:00 / 0:00

        Son günlerde kiminle konuşsam “Hacamat yaptırdım. Sen de mutlaka yaptır” diyor.

        Son yıllarda pek moda.

        Yaptırmayana “Aaa yaptırmadın mı?” moduyla bakıyorlar.

        Ama ne yalan söyleyeyim pek merakımı cezbetmedi ki, çocukluğumda evde bu tarz şeyler hatırlıyorum.

        Merakımı cezbetse ilk anneme giderim.

        Ki şimdi “Ne alaka!” Dediğiniz duyar gibiyim.

        Bizim evde de böyle sırtlara bir şeyler yapardı annem babama, teyzeme.

        Annemi arayıp, “Ben küçükken bir şey hatırlıyorum. Anne acaba uyduruyor muyum? Sen böyle birilerinin sırtına çay bardaklarının içine bir şey koyup yapıştırırdın. Öyle mi, ben mi uyduruyorum” dedim.

        Annem de bana, “Yok uydurmuyorsun da nasıl hatırlıyorsun. Sen çok küçüktün. Ağrıyan yerlere şişe çekme yapıyordum. Ama şimdi yapmıyorum” dedi.

        Ben de “Hacamat mı adı yaptığının” dedim. Anacağım da bana, “Yok onu ben yapamam. Benim ki daha farklı. Ama hacamat öyle herkes yapamaz. İşin ustası yapar” dedi.

        Ben de masaj terapisti arkadaşım Sezer Arslantaş’ın paylaşımlarından çok sık görüyorum bu hacamat olayını.

        Ben de sordum.

        Nedir “Bu hacamat?” diye.

        Sezer, “Hacamat vakum yoluyla dışarı atılması sistemidir. Kaslara faydası kalp, karaciğer, böbrek çok fazla yorulduğu için bu organların beslenme yolunu açarak gereksiz yükü hafifletecektir. Spor yapanların açık damar yolları ile daha iyi performans sağlamasını sağlar. Vücut direncini arttırır ve oksijen taşıma kapasitesi artar. Böylelikle antrenmanlarda daha yüksek performans sağlayabilirsiniz” dedi.

        REKLAM

        Futbolcuların dışında çok yoğun spor yapan Volkan Bahçekapılı, Berkay gibi isimler de var.

        Onlara da sık sık hacamat yapıyormuş.

        Bu arada Sezer bana, “Hacamat öncelikle peygamber efendimizin sünneti ve aynı zamanda eski bir tedavi yöntemidir. Mısır ve Çin tıbbına kadar dayanır” dedi.

        Ve Hicri takvime göre yapılırmış.

        Mesela ben bunları ilk kez duydum. Bu kadar önemli ve derin bir şey olduğunu bilmiyordum.

        Fiyatını da merak ettim elbet. Yapan kişi belirliyormuş fiyatını ve kupa başı 100 TL ile 400 TL arasında değişiyormuş.

        Ve doktor onayı olmadan da yapılmaması gerekiyormuş. Yani sizler de “Hadi Hacamat çok moda yaptıralım” demeyiniz.

        Doktorunuza sorun böyle şeyleri.

        Tamam Covid 19 yüzünden millet daha da bir hassas oldu. Ama siz siz olun doktorunuza danışmadan ve bu işin ustası olmayan kişilere yaptırmayın.

        Malum son yıllarda güzellik uğruna kadınların yüzlerinin ne hale geldiğini görüyorsunuz.

        Bu tarz olaylarda usta olan kişileri tercih etmek gerek. Ve tabii yaptırdıkları kişileri de referans alabilirsiniz.

        Öyle “A tamam hadi moda ben de de yaptırayım” yapmayınız.

        Ve tabii bir de Covid 19 sonrasında da insanların çok fazla gergin. Sezer de bu günlerde insanların hacamatı daha çok tercih ettiğini belirtti.

        Diğer Yazılar