Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazı insanları anlatırken eksik kalırsınız. Hatta o insanlar için bazı cümleler kurarken, "Acaba yanlış mı söyledim" der iki kez düşünürsünüz. Ve özellikle bu insanlar bu dünyadan göçüp gidince, hangi cümleyi kurarsanız kurun eksik kalırsınız.

        Asla tamamlanmaz.

        İşte Ferhan Şensoy onlardan.

        Usta ile lise yıllarında tanıştım. Lise arkadaşları ile aylar öncesinden biletimizi alır giderdik Ferhan Şensoy'u izlemeye İstiklal Caddesi'ndeki Ses Tiyatrosu'na.

        Gözlerimizi ayıramazdık. Şiir gibi oynardı.

        Oyundan çıkıp saatlerce Ferhan ustayı konuşurduk. Doyamazdık. Birkaç kez bazı oyunları izlediğimizi hatırlıyorum. Hatta yeni bir oyun çıksa da izlesek diye beklerdik.

        Sonrasında mesleğe başladıktan sonra de, sayısız kez karşılaştık, sohbet ettik.

        İnanılmaz bir aurası vardı. Fakat çoğu zaman mesafeliydi. Öyle çok gülmezdi. Öyle çok içli-dışlı olmazdı. Fakat asla rahatsız etmezdi bu durum.

        Sonuçta o Ferhan Şensoy'du ve her şeye hakkı vardı. İsterse konuşur, isterse güler, isterse sohbet eder, isterse buz gibi dururdu. O derece kredisi vardı benim üzerimde.

        Sonra kızlarıyla tanıştım. Bir keresinde küçük kızı Derya Şensoy'u izlemeye Ses Tiyatrosu'na gittim. Ferhan Usta kızını perdenin ardından izliyordu.

        Ben çoğu zaman o perde arasından izleyen Ferhan Usta'yı izledim.

        Belki de, kızı heyecanlanmasın, kendini rahat hissetsin diye oradan izliyordu.

        Sonra Derya-Ferhan Şensoy ve anneleri Derya Baykal ile oyundan sonra o mekanda uzun uzun sohbet ettik. Derya Baykal, "Esin kızlar bu kırmızı koltukların arasında koşuşturur, çoğu zaman uyurlardı biz prova yaparken. Biz oyun oynarken. Burada büyüdüler" deyince hayal ettim.

        İki kızın o mücevher gibi parlayan salonda muhteşem yıllarda büyümesini. "Ne şanslılar" dedim içimden. Sonra da yüzlerine.

        Çünkü Ferhan Şensoy ve Derya Baykal'ın kızlarıydı. Ve en önemlisi o salonda, o evde büyümüşlerdi. Ferhan'a da Derya'yı da aşırı severim.

        Ve evet çok şanslılar.

        Ve evet bizler de çok şanslıyız.

        Derya Baykal ve Ferhan Şensoy'dan ötürü.

        Düşünün bu dünyada, aynı atmosferde yaşadığımız çok kıymetli insanlar var. İkisi de onlardan.

        Bu yüzden Ferhan Şensoy ustanın öldüğü haberi gelince içim cız etti. Ailemden birini kaybetmiş gibi oldum. Uzun bir an durdum, düşündüm. Gözümden onca yıl geçti. Ustalı günler.

        Güle güle usta. Biz de kızların gibi şanslıyız evet.

        Çünkü seni tanıdık. Senin yazılarını okuduk, oyunlarını izledik. Seni hiç unutmayacağız.

        Taksilerle ilgili yazına lütfen devam et

        Taksilerle ilgili yazına lütfen devam et
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta malumunuz İstanbul'da yaşanan taksi krizi ile ilgili bir şeyler yazmıştım. Ve okuyucumdan, "Lütfen daha çok dile getir. Daha çok yaz, devam et. Az bile yazmışsın" tadında mesajlar aldım.

        Çünkü evet ben de fazla fazla taksi mevzusu yaşıyorum sizler gibi. Ki yıllardır yazıyorum da bıkmadan usanmadan.

        Yani evet geçen haftayla sınırlı değil yazdıklarım elbet.

        Ben kendimi bildim bileli, arabam olmadığı dönemlerde her zaman yaşıyorum taksi sorunu. Ki bu memlekette yeni değil. Her zaman var taksi mevzusu. Bu ara daha farklı yaşanıyor hepsi bu!

        Şöyle ki;

        -Onlar bizden memnun değil, biz onlardan.

        -Onlar bizi memnun etmeye çalışmıyor, bizler müşteri olarak olarak onları memnun etmeye çalışıyoruz.

        -Taksiye bindiğiniz anda son dakika gideceğiniz yeri beğenmezse bir anda "Abla sizi şu arkadaşa geçireyim, ben şuradan gideyim" yapıverir.

        -Gideceğiniz yeri beğenmezse feriştahı gelse sizi o arabaya almaz. Basar gider, yüzünüze bile bakmaz.

        -Nereye gideceksin demeden zaten seni araca almaz.

        -Hele son yıllarda yakınmış, uzakmış hiç fark etmez. Arap turist değilsen geçmiş olsun. Bir de Türk vatandaşıysan hepten mahvoldun.

        -Ter kokmasını duymayacaksın. Arabanın pis olduğunu asla görmeyeceksin. Klima çalışmıyormuş sorun yapmayacaksın. Yani taksi bulduğuna dua edeceksin.

        -Hatta ve hatta seni arabaya aldığına şükür edeceksin.

        -Ve onu da geç, taksici beyin saatlerce telefon konuşmasına maruz bile kalabilirsin. Aman ha sakın ses çıkartmayın rahatsız olmasın.

        -Bazıları var ki, arabeskin, popun, türkünün kısacası şarkıların dibine vurur son ses. Eğer "pardon sesi kısabilir misiniz?" dedin mi yandın. Hemen "Çık çık çık" ayarlarına maruz kalırsın. Hiiiiç kusura bakmayacaksınız artık.

        Ki şu an ben ve benim gibi taksi mağdurları bunları yaşıyor, yaşatılıyoruz.

        Bizler vatandaş olarak bu şehirde ciddi taksi sorunu yaşıyoruz yıllardır. Ve bunlar bitmiyor, bitecek gibi de gözükmüyor. Ve yıllardır yazıyoruz, çiziyoruz, yazıyoruz çiziyoruz boşa. Kimse çözmüyor, çözmek istemiyor.

        Not: Sözlerim tabii ki her taksi sahibi ve şoförü için değil. İnanın aralarında "Teşekkür" ederek arabadan ayrıldığım oluyor. Bu yazdıklarım her sektörde olabilecek insan türlerine. Ve maalesef yaşın yanında kuru da gidiyor.

        Lütfen o şahane taksi şoförleri sözlerimi yanlış anlamasın. Ve aralarında çürük elmaları temizlemek için onlarda bir şeyler yapsın.

        Şiştim Allah sizi inandırsın

        Şiştim Allah sizi inandırsın
        0:00 / 0:00

        Eskiden şöyle diyet listeleri vardı; Sabah kibrit kutusu kadar beyaz peynir. Üç zeytin, domates-salatalık falan filan.

        Ara öğün bla bla.

        Öğlen yemeği bir dilim ekmek bir şeyler daha.

        Ara öğün bla bla.

        Akşam yemeği bir dilim ekmek, bilmem bir şeyler.

        Yatmadan önce bla bla. Etti mi sana altı öğün.

        Sonraları şöyle diyet listeleri çıktı. Dilediğin kadar karpuz-peynir.

        Dilediğin kadar patates haşla ye.

        Ve dilediğin kadar lahana çorbası.

        Falan filan. Saymakla bitmez.

        Şimdi geldiğimiz nokta.

        -Aralıklı oruç tut.

        -Akşam 18:00'den sonra yemek yeme.

        -Et yeme.

        -Ara öğün yeme.

        -Günde iki öğün ye.

        Falan filan da kardeşim şiştik sizden. Bi yeter. Bi susun.

        Yahu bazılarının bünyesi buna müsait mi acaba. Ya da herkes sizler gibi 22:00 deyince uyuyor mu zannediyorsunuz. Sabah 05:00'te yatan adama "Akşam 18:00'den sonra bir şey yeme denebilir mi?

        Milletin canı burnunda.

        Korona vurmuş.

        Sorunlar vurmuş.

        Memlekette sinir harbi almış başını gidiyor yok onu yeme, yok bunu yeme. Geçmişte yaptığın her şeyi unut.

        E bi yeter. Harbi yeter. Milletin ayarlarıyla oynadığınız yeter Allah aşkına.

        Millet sağlıklı uyuyabiliyor mu ki, sağlıklı uyansın tek bir öğün yesin!!!

        Diğer Yazılar