Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN bir kalp ve damar cerrahisi uzmanı profesörün söylediklerini aktarıp, “Baykal’a yanlış tedavi mi uygulandı?” diye sordum.

        Epey bir kıyamet koptu.

        Bu yazıyı yazmadan önceki birkaç saatimi telefonda, uzman hekimleri dinleyerek geçirdim.

        Zannederim birkaç gün içinde, hiç bilmediğim bir konuda ciddi bir “uzman” haline gelmem mümkün, o kadar fazla bilgi bombardımanı altında kaldım.

        Beyin cerrahisi uzmanları ile damar cerrahisi uzmanları arasında ciddi bir fikir ayrılığı var.

        Önce adını açıklamamı istemeyen ama beyin cerrahisi konusunda Türkiye’nin en önemli ismi olarak tanımlayabileceğim ve alanında uluslararası derneklerde de başkanlık yapmış bir profesör aradı.

        “Hatalı bir tedavi yoktur. Yapılan tamamen doğru ve 2015 yılında açıklanan tedavi protokolüne uygun bir tedavidir. Damar cerrahları bu yeni protokolü bilmedikleri için böyle söylüyor olabilirler, ama ilk 6 saat içinde müdahale şarttır, yoksa beyinde kalıcı hasarlar oluşması büyük olasılıktır” dedi.

        Stent uygulamasının son derece yerinde olduğunu, beyin damarlarına uygulanan stentlerin, diğer damarlara uygulanan stentlerden farklı olduğunu, uygulama yapılırken risklerin bilindiğini ama bu risklerin bilinerek uygulamanın yapıldığını söyledi.

        Türk Nöroloji Derneği ise bir basın açıklaması yapmanın yanı sıra beni de arayarak “Beyin zamandır ve acil müdahale şarttır. Bu uygulamanın yapılmaması hata olurdu” dedi.

        Beyin cerrahlarının genelde söylediği şu: “Hasta başlangıçta iyi gibi görünse de zaman içinde durum kötüye gidebilir. Bunu engellemenin tek yolu erken müdahaledir. Bu yüzden müdahale edilmiştir ve bu doğrudur.”

        Kendileri de hekim olan hasta ailesinin, yani Baykal’ın çocuklarının da “beyin kanaması riskini bilerek” bu tedaviye olur verdikleri bilgisi de iletildi.

        Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Civan Işlak ise “Baykal’da oluşan inme, tedavi penceresi kabul edilen 5 saat içinde oluştuğu için mekanik olarak çıkarılmaya çalışılıyor. Beyin damarında darlık olduğu anlaşıldığı için stent koyularak beyne kan gitmesi sağlanıyor. Bir grup hastada kanama gelişebilir ama hasta yakınları bunu biliyordu” diyor ve “Sonra ‘Kandırıldım’ demeyin” diye uyarıyor.

        2015’e kadar bunun yapılmadığını ama 5 ayrı çok geniş kapsamlı araştırma sonucu, erken müdahale yapılan hastalarda iyiye gitme oranının daha yüksek olduğunu söylüyor.

        Buna karşın konuştuğum pek çok kalp ve damar cerrahı ise bunun bir beyin cerrahisi meselesi olmadığı, bir kalp ve damar cerrahisi meselesi olduğu, bu yüzden de müdahalenin yanlış olduğu konusunda hemfikir.

        Doğrusu tıp gibi bir alanda doğrunun ne olduğu konusunu bilmek zor.

        Bildiğim tek şey, uygulanan tedavi doğru veya yanlış Deniz Bey’in iyiye gitmesini sağlamadı.

        Not: Bu konuya yarın da devam edeceğiz. Umarım Baykal bir an önce sağlığına kavuşur da bu konuyu sadece tıp konusu olarak tartıştırmaya devam ederim.

        ***

        Kış kışlığını yapacak

        PKK/YPG’nin Suriye’de Öcalan posterleri açması, Türkiye’de pek çok kişinin tepkisini çekti.

        Doğrusu anlamsız bir durum.

        Sizin yıllardır doğru söylediğinizi kanıtlayan bir görüntüye kızmak neyin nesi?

        Biz yıllardır ABD’nin yardım ettiği YPG’nin PKK’nın uzantısı ve aynı çatı altındaki bir örgütün farklı adlandırılmışı olduğunu söylemiyor muyuz?

        YPG’li teröristlerin bu posterleri açması, bizim doğru söylediğimizi, haklı olduğumuzu kanıtlamıyor mu?

        Farkıl bir şey mi bekliyorduk YPG’den.

        Ne posteri açacaklardı?

        Erdoğan posteri mi?

        Elbette Öcalan posteri açacaklardı ve biz de ABD’ye “Gördünüz mü?” diyecektik.

        Peki ya ABD bölgedeki her haltı bilirken, YPG’nin PKK ile aynı şey olduğunu bilmiyor muydu sanki!

        Kızgınlık, öfke niye anlamıyorum.

        Kışa kışlık yaptı diye kızılır mı?

        YPG’ye de PKK’lılık yaptı diye kızmak aynı şey.

        ABD’ye “Gördün mü bak” demek de...

        ***

        Onların dönemi olmadı, olmayacak

        ABUK sabuk bir durumla karşı karşıyayız.

        Gazetecilere karşı, kendini gazeteci olarak tanımlayan ama gazetecilikle alakası olmayan bir güruhun saldırısı söz konusu.

        Diyelim ki, doğru olmayan veya doğruluğu henüz kanıtlanmamış bir haber yazdınız.

        Bu güruh hemen, “Asın, kesin, öldürün, bitirin işini” diye saldırıya geçiyor.

        Oysa gazetecilikte zaman zaman yanlış haber yapmak da işin doğasında var.

        Yeter ki, bile bile maksatlı yalan yazmayın.

        Bunun yasal karşılığı da belli.

        Tekzip yayınlarsınız, hakkınızda dava açılır, tazminat ödersiniz veya daha fazlası.

        Ama asılmak, kesilmek, öldürülmek falan yok.

        Ama Türkiye’de bir güruh hazır olda bekleyip saldırıyor.

        Ve işin ilginci, bu güruh genelde dün FEKÖ’nün eteği altında aynı işi yapan, FETÖ’den maaş alan, düne kadar FETÖ’cülüğü kimseye bırakmayan ama bugün kamuflaj maksadıyla en keskin FETÖ karşıtı kesilen güruh.

        Ne yazık ki, dönem sanki onların dönemi gibi bir algı yaratılıyor.

        Ama ne dün onların dönemiydi, ne bugün onların dönemi, ne yarın onların dönemi olacak.

        Sürekli dönüyorlar diye dönemin hâkimi zannetmeyin bu güruhu.

        ***

        Duble risk

        İSİM isim açıklanan ve istifalarının istendiği net bir şekilde söylenen 3 belediye başkanının “hâlâ” istifa etmemiş olmaları ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nın açıklamaları oldukça önemli.

        Türkiye’de uzun zamandır ilk kez bir siyasi parti şemsiyesi altındaki seçilmiş siyasetçiler, ülkedeki tartışılmaz otoriteye çok açıkça “meydan okuyorlar”.

        Bu her iki taraf açısından da ilginç bir oyun haline geldi.

        Bir taraf gücü meydan okuyarak risk alıyor, diğer taraf ise gücünü test ettirerek risk alıyor.

        Bu risk oyununun nereye varacağını merakla izliyorum.

        ***

        En güçlü Bahçeli

        ZAMAN zaman yazılarımda Devlet Bahçeli’nin şu anda Türkiye’deki en güçlü politik figür, en güçlü siyasi parti lideri olduğunu yazıyorum.

        Bazı okurlar ve siyasetçiler buna tepki gösteriyor.

        Ben ise haklı olduğumu düşünüyorum.

        Devlet Bahçeli, Ecevit’in Başbakanlığı döneminde koalisyon ortağı iken dahi bu denli etkili ve güçlü değildi.

        Bugün ise güçlü ve etkili.

        En basit örneği şu: YÖK Başkanı yeni üniversiteye giriş sınav sistemini açıklıyor.

        Ertesi gün Bahçeli, “Üniversiteye sınavsız girilsin. Biz buna karşıyız” diyor.

        Hükümetten gelen açıklama şu oluyor: “Konuyu değerlendireceğiz.”

        Bahçeli’nin söylediği her şey, iktidar açısından değerlendirilmeye değer, hatta değerlendirilmesi çok zorunlu hale geliyor.

        Kürt politikasını Bahçeli belirliyor, Kuzey Irak politikasını Bahçeli belirliyor.

        Hatta Türkiye’de referandum sürecinin başlamasını ve Türkiye’nin sistem değişikliğini bile Bahçeli belirliyor.

        Buna itiraz eden varsa bunu daha güçlü birini örnek göstersin.

        ***

        Ne zaman adam oluruz?

        Görünen köyü gösteren kılavuza kızmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar