Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AFRİN harekâtı sonunda başladı.

        Şaşırtıcı değil.

        Beklenmeyen bir durum değil.

        İki nedenle.

        Türkiye’nin çıkarları böyle gerektirdiği için, güçlü liderler güç göstermeyi sevdiği için.

        Ancak hakkını da vermek lazım, şimdilik çok akılcı bir şekilde ilerliyor “Afrin harekâtı”.

        Türkiye kendi topraklarından toplarla ve yine kendi topraklarından havalanan jetlerle vuruyor Afrin’i.

        Kara harekâtı ise Özgür Suriye Ordusu tarafından yapılıyor.

        Yani Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kara gücü, komşu bir ülkenin topraklarına fiilen girmiş değil, fiilen çatışmaların içinde bulunmuyor.

        Nasıl ki ABD bölgede elini ateşe sokmuyor ve maşa kullanıyorsa, Türkiye de kendi enstrümanlarını kullanıyor.

        Bu doğru bir harekât modelidir.

        Bundan sonra olabilecek muhtemel gelişmelere karşı alınmış akılcı bir önlemdir.

        Bölgesel bir gücün uygulaması gereken yöntemdir.

        Dünkü yazımda da uyardığım gibi, eğer bu harekâtın kara bölümünün içinde fiilen Türk askeri, Türk ordusu, dolayısıyla Türkiye doğrudan yer alsaydı, sonrasındaki gelişmeler Türkiye açısından “riskli” olabilirdi.

        Ancak bu yöntemle risk minimize edilmiş, Türkiye elinin kaynayan kazanın ya da yanan ateşin içine sokmadan gerekeni yapma iradesini göstermiş oluyor.

        Afrin’de ABD desteğini arkasında fazlaca bulamayacak olan PKK’lıların direnme gücü çok fazla olmayacaktır.

        Ancak bir sonraki adım olacağı söylenen Münbiç’te işler biraz daha karışık.

        Orada ABD destekli PKK karşısında ÖSO’nun ne yapacağı oldukça tartışmalı bir konu.

        Yine de sadece Afrin’de elde edilecek bir başarı ve PKK’nın oradan sökülüp atılması bile önemli bir adım olacak.

        Ama ortada yine “taş gibi” bir sorun var.

        Afrin’i PKK’dan sonra kim yönetecek?

        Eğer Suriye merkezi yönetimi, yani Esad burada hâkim olmazsa sorun bitmeyecek gibi duruyor.

        Tam aksine Afrin sürekli bir savaşın meydanı, patlamayan bir çıbanbaşı olarak yanıbaşımızda hep duracak gibi görünüyor.

        ***********

        MERAK ETMEYİN SİZE KIZMIYORUM

        DOĞAN Grubu’ndan bir mektup aldım.

        Cumhuriyet Gazetesi’yle ilgili yazılarım için “Bizi Cumhuriyet’in mallarını ucuza kapatan bir grup gibi göstermek istiyorsunuz” demişler.

        Çok açık söyleyeyim, Doğan Grubu’na yönelik böyle bir suçlamam veya imam dahi olmadı.

        Bir malı değerini düşürerek elden çıkarmak, o malın sahibinin işidir, alıcısının değil.

        Alıcı en avantajlı şekilde satın almak ister. Bunda hiçbir suç, ayıp, kabahat yoktur. Ekonomi diye bir bilim yokken dahi kural budur.

        Burada benim suçlamam Cumhuriyet Gazetesi’ni o tarihte yönetenlere yöneliktir.

        Onların bana ettikleri hakaretler, imalı yanıtlar ise bana vız gelir tırıs gider.

        Yok karanlık odaklardan gelen bilgilerle yazıyormuşum bunları.

        Ayıptır ayıp.

        Cumhuriyet gibi köklü, saygın bir gazetenin üzerine çöküp bunları sallamak kolay.

        Cumhuriyet’in abideleşmiş ne kadar ismi varsa bana mail veya telefonla teşekkür ediyorlar.

        Benim yazdığım bilgilerin kaynağı, Cumhuriyet Gazetesi’ne yıllarca hizmet etmiş, Cumhuriyet’i gözü gibi korumuş insanların verdiği, paylaştığı bilgiler.

        Doğan Grubu müsterih olsun.

        Böyle bir imam, böyle bir suçlamam yok, olamaz da!

        Fakat şunu anlamadığımı da itiraf etmeliyim:

        Ahmet Hakan’ın hasmane tutum aldığı bir kişinin eşiyle ilgili yazılarına, “Eşlerle uğraşma, kendisiyle uğraş. Biri senin patronunun kızlarını hedef alsa hoşuna gider mi” diye yazmamı, Aydın Doğan’ın kızlarını gündeme getirmem olarak yorumlamışlar.

        Buna aşırı alınganlık denir.

        Tam aksine Aydın Bey’in kızları dostum, hatta eski arkadaşlarımdır.

        Bence bana böyle yazacağınıza Ahmet Hakan’a yazın, “Onun bunun karısıyla, kızıyla uğraşma” diye.

        ***********

        ÖZBEK İÇİN YATSI VAKTİ

        DÜN Galatasaray’da seçim günüydü.

        Benim oyum sarıya oldu.

        Mayısta, Galatasaray’a yakışır bir seçim yapacağını söyleyen Mustafa Cengiz’in listesine verdim oyumu.

        Oy kullanmak için okula girdiğim anda ilk karşılaştığım, Dursun Özbek’in listesinde yer alan arkadaşlarım oldu.

        Öpüşüp koklaştık.

        Oyumun çok sevdiğim arkadaşlarım için değil, Galatasaray’ın menfaatleri için kullandığımı biliyorlardı.

        Birbirimize sitem bile etmedik.

        Sarıya veren, kırmızıya veren hep birlikte oylarımızı kullandık.

        Sonra yine hep birlikte Çiçek Pasajı’na gittik.

        Birlikte içtik, eğlendik.

        Seçim sonuçlarını bekledik. Ve bu seçimde bir ilke tanık oldum.

        Tüm Galatasaraylıların, kimi desteklerse desteklesin dostça, kardeşçe bir araya geldiği seçim gününde, okulun koridorları bir ilke şahit oldu.

        Başkan adaylarından Dursun Özbek, Galatasaray tarihinde hiç görmediğimiz, hiç rastlamadığımız bir şekilde “lisemizin” koridorlarında yanında 4 korumayla gezerek herkesi şaşırttı.

        Ama Galatasaray, Galatasaray’ı Galatasaraylılara yakışmayan bir tarzla yönetmeye çalışan ve en önemlisi Galatasaraylılara sürekli doğru olmayan bilgiler veren, korkularla kendine bağlamaya çalışan bu zat-ı muhtereme müthiş bir ceza kesti.

        Baskın seçime rağmen Galatasaraylıların çok da tanımadığı, seçim dönemi boyunca medyanın hemen hemen hiç yer vermediği bir başkan adayı olan Mustafa Cengiz, Özbek’i devirdi.

        “1000 oy bile alamaz” denilen, çok bilenlerin “Hiç şansı yok” dediği bir aday, Galatasaray’ın en azından mayısa kadar başkanı oldu.

        Buna “Cengiz’in zaferi”nden çok “Özbek’in hezimeti” demek daha doğru olur.

        Ve sadece Özbek’in değil.

        Galatasaray’da Özhan Canaydın’ın kurduğu bir “kongre ağaları” sisteminin de çöküşüdür bu.

        Oyları pazarladığını iddia ederek Galatasaray’da var olan ve Galatasaray dışında hiçbir değer sahibi olmayanların iflasıdır.

        Ve açık söyleyeyim, Galatasaray’ın Özbek’ten kurtulmasında, önceliği kendi çıkarları değil Galatasaray Spor Kulübü olan liselilerin payı ve rolü büyüktür.

        Dursun Özbek’in aylardır söylediği gerçek dışı beyanların iyi niyetli ve gerçek Galatasaraylıları kandırmadığı ortaya çıkmıştır.

        Artık Özbek için “yatsı” vaktidir.

        Mumu onun hiç beklemediği, bizim ise çok beklediğimiz bir şekilde sönmüş, daha doğrusu söndürülmüştür.

        Re re re, ra ra ra, Galatasaray, Galatasaray, Cim Bom Bom...

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gazeteciler siyaseti dizayn değil, takip ettiği zaman.

        Diğer Yazılar