Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KEMAL Kılıçdaroğlu dün gazetecilere ayaküstü bir röportaj verdi.

        Partisinin seçimlerle ilgili düşüncesi ve CHP’nin adayı konusunda sorulan sorulara Kemal Bey’in verdiği yanıt eğlenceliydi.

        Soruları tam anlamıyla geçiştirdi.

        Belli ki, çok erken seçim onları bir miktar hazırlıksız yakalamış.

        Benzer bir durum Galatasaray seçimlerinde yaşanmıştı ocak ayında.

        “Baskın seçim” dedikleri türden bir seçim.

        Aylardır “Erken seçim olursa biz hazırız” diyen CHP’nin bu kadar erken bir seçime çok da hazır olmadığı Kılıçdaroğlu’nun tavrından belliydi.

        Belli ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Erken seçim falan yok” cümlesine fazla güvenmişler.

        Ancak Kemal Bey’in kullandığı cümleler bana göre hayli ilginçti.

        Kemal Bey seçimle ilgili sorulara kaçamak yanıtlar verirken şöyle bir cümle kurdu:

        “Haziran güzel bir aydır. ‘İyi’lerin kazandığı, kötülerin kaybettiği bir aydır.”

        Ben bu cümleyi çok manidar buldum.

        “İyi’lerin kazandığı” derken ister istemez bir İYİ Parti çağrışımı oluştu.

        Bu bir ittifak mesajı mıydı ya da CHP’nin adayının Meral Akşener olma ihtimali miydi çözemedim.

        CHP’nin bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde MHP’ye çatı aday olarak Meral Akşener ismini önerdiğini biliyorum.

        Devlet Bahçeli’nin de bu isme karşı çok kibar olmayan bir tepki gösterdiğini de!

        Ekmeleddin İhsanoğlu’nu ise MHP, CHP’nin önüne koymuştu.

        Acaba bu kez CHP, MHP’ye kabul ettiremediği Akşener’i aday mı gösterecek!

        “İyi” derken kasıt o mu acaba?

        ***********

        EN BAŞIBOŞ SEKTÖR EMLAK

        TÜRKİYE’nin büyümesinde son yıllarda en etkili sektörün konut sektörü olduğu aşikâr.

        Hiç yapılmadığı kadar konut yapılıyor. Hiç satılmadığı kadar konut satılıyor son 10-15 yıldır.

        Ülke açısından bu kadar önemli olup bu kadar başıboş bırakılmış bir başka sektör ise muhtemelen yoktur.

        Sektör bir yandan hizmet üretirken, diğer yandan sorun ve şikâyet üretiyor.

        Gelip bilgisayarımın posta kutusuna bakarsanız, her gün onlarca, bazen yüzlerce şikâyet geldiğini görebilirsiniz.

        Bu bana gelen.

        Gelmeyeni siz hesaplayın.

        Bu büyük sektörün başıboşluğunun en önemli göstergelerinden biri “müteahhit sayısı”.

        Geçen gün Türkiye’nin en büyük müteahhitlerinden biri “300 bin müteahhit” olduğunu söyledi.

        İnanılmaz bir sayı.

        Bu sayı Avrupa Birliği’ndeki toplam müteahhit sayısının 10 katı imiş.

        Sorunun başlangıç noktalarından biri bu.

        Bir diğeri ise gayrimenkul edinme prosedürlerindeki başıboşluk.

        Konut almak isteyen vatandaş ne yapıyor?

        Gidiyor ilgilendiği projenin satış ofisine, bir daire beğeniyor, pazarlığını yapıyor, kaparoyu veriyor, kredi için başvuruyor ve konutu satın alıyor.

        Ve ardından sorunlar başlıyor.

        İmalatçının projeyi tamamlayacak gücü var mı, projenin yasal durumu ne, iskân alabilecek mi, zamanında bitecek mi bunlar hep belirsiz.

        Sonrasında kimi şanslı çıkıyor evine kavuşuyor, kimi ise bitmek bilmeyecek bir yasal süreç içinde parasından pulundan oluyor.

        Oysa medeni ülkeler bu sorunu çözmüşler büyük oranda.

        Öncelikle canı çeken müteahhit olamıyor. Bir yeterlilik gerekiyor.

        Sonrasında ise çok sağlam yasal prosedürler var.

        Gayrimenkul satışlarında arada uzman emlak firmaları ve hukuk büroları oluyor.

        Gayrimenkulün hukuki durumu bunlar tarafından kontrol ediliyor. Bilgisi olmayan vatandaş, imalatçıyla muhatap olmuyor.

        İskânı, yani “oturulabilirlik” belgesi olmayan ev veya işyerine belediye hizmetleri verilmiyor; su, doğalgaz, elektrik bağlanmıyor.

        Tüm bunlara sahip olmayan konutlar, emlak firmaları tarafından satışa sunulmuyor, hukuki durumunda eksiklik olan binaların arzı baştan engelleniyor.

        Detaylarla kafanızı şişirmek istemiyorum ama tüm bunların Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenmesi gerekiyor.

        Çok da zor olmayan ve bilinen bir yol.

        Niye uygulanmadığını anlamak mümkün değil.

        ***********

        HEM PROMOSYON HEM DAYAK

        HİÇBİR dayanağım olmadan “UBER’in Türkiye’deki operasyonunda biraz gariplik var” demiştim.

        Gerçekten bir gariplik var. Normal değil.

        Bir kez daha söyleyeyim, UBER’e karşı değilim ama yasal olmasından yanayım.

        Bir ihale olsun, UBER de, başka işletmeciler de girsin, bedelini ödesin, kamuya katkı sağlasın, denetimi ve kurallarını kamu otoritesi yapsın, UBER de olsun başkaları da fikrimi tekrarlayayım.

        Ancak mevcut durumda bir gariplik olduğu konusundaki tezim de giderek güçleniyor.

        THY, yani Türkiye’nin bayrak taşıyıcı milli havayolu şirketi, yolcularına “UBER promosyonu” yapıyormuş.

        Yeni öğrendik.

        THY, hediye olarak Türkiye’de 50 TL, ABD’de 20 dolar, İngiltere’de ise 10 sterlinlik UBER indirim kodu gönderiyormuş.

        Oldukça ilginç bir durum.

        Bir yandan Türkiye’nin milli havayolu, UBER yolculuğu hediye ediyor, diğer yandan UBER sürücüleri THY’nin merkez üssünde, Atatürk Havalimanı’nda meydan dayağı yiyor, araçlarının camı çerçevesi indiriliyor.

        Gerçekten bir gariplik yok mu bunda!

        ***********

        MAHALLE ARKADAŞLARI

        BAZI okurlar soruyor: “Fatih Bey, biliyoruz ki Murat Bardakçı da, Ertuğrul Özkök de iyi arkadaşlarınız. Ama köşenizde en çok onlarla polemiğe giriyorsunuz. Bu nasıl arkadaşlık?”

        Çok doğru bir sual.

        Her ikisiyle de zaman zaman didişiyoruz.

        Ve evet her ikisiyle de iyi arkadaşız.

        Niye onlarla tartışıyoruz biliyor musunuz?

        Çünkü ancak onlarla düzeyli, medeni bir şekilde didişebiliyoruz.

        Fikirlerimiz farklı olsa da, aynı siyasi görüşleri zaman zaman paylaşıp zaman zaman paylaşmasak da, bildik, tanıdık, mahalle arkadaşlarıyız.

        Fikir ya da yaşam tarzı ayrılıklarının dost olmaya engel olmadığını biliyoruz.

        Onlarla centilmenler gibi boks yapmak ve maç bitince sarılıp kucaklaşıp birlikte yemeğe gitmek mümkün.

        Biliyoruz ki, birbirimizin belden aşağısına tekme atmayız.

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Tembelliğimizin faturasını rakibe çıkarmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar