Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Arada bir, bir kendini bilmez çıkıyor.

        Bu bazen cahil, edepsiz bir genç kız, bazen cahil ve ahlaksız bir sözde akademisyen, kimi zaman edepsiz bir yazar olabiliyor.

        Kendilerince Atatürk’e sövüyorlar.

        Biz de bunlara çok kızıyoruz.

        Ben kendi adıma bu öfkeyi arkamda bıraktım.

        Bu eziklere, bu zavallılara sadece acıyorum.

        Bu ülkenin kurucu babasına, arkamızda bıraktığımız 200 yılın en önemli devlet adamına, düşmanlarının bile saygı duyduğu bir askere üç beş çapulcunun söylediği birkaç anlamsız cümle hiçbir şey ifade etmiyor benim için.

        Atatürk’ün değerini bilmemek, Atatürk’ü küçültmez, Atatürk’e zarar vermez.

        Sadece bu değeri anlamayanın cehaletini, bilgisizliğini, aptallığını, anlayışsızlığını gösterir.

        Bana göre bunların ağzından çıkanlar ne olursa olsun Atatürk’e hakaret değildir.

        Ama kurduğu ülkede Atatürk’e gerçekten “hakaret” eden bir grup var.

        Kim bunlar biliyor musunuz?

        Ben söyleyeyim, Atatürk’ün emanetine sahip çıkanları temsil ettiğini iddia eden, onun kıymetini gerçekten anlayanları sömüren bir grup bunlar.

        Bu grubun adına CHP yönetimi diyoruz.

        Tek tek tanıdığınızda belki hepsi düzgün insanlar.

        Belki hepsi gerçekten Atatürk’ü seviyordur bilmiyorum.

        Ama bir araya geldikleri zaman, Atatürk’e bunlar kadar “hakaret eden” bir başka grup ben görmedim, duymadım.

        Bu grubun Atatürk’ün kurduğu partiye yaptıklarına bir bakın Allahaşkına.

        Bir zamanlar Atamızın oturduğu o koltuğa bugün yapışanlara, bitmiş bir imparatorluktan bir ulus, bir millet, bir devlet çıkaran adamın oturduğu koltukta bir kurultay bile yapamayanlara, birkaç yüz imzayı bile sayamayanlara, toplayamayanlara, çıkaramayanlara bir bakın.

        Ne kendini bilmez genç kızın ağzında, ne beyni sulanmış İslamcı’nın satırlarında, ne Allah'ın çarptığı Fesli'de, ne bir başkasında.

        Atatürk’e gerçek hakaret orada.

        Gelmiş geçmiş en basiretli liderin koltuğunu işgal eden basiretsizlerde...

        * * *

        O bina Kaçak değil, Barışık

        Ne diyor sorumlu koltukta oturan belediye başkanı.

        “O bina zaten ruhsatsız ve kaçak bir binaydı.”

        Hangi bina, doğru düzgün temeli olmadığı için? Arda’nın çukurunda unufak olan bina için.

        Kaçak yapılan, üstüne kaçak kaçak katlar çıkılan bina için.

        Peki o bina kaçak da, gayrı yasal mı?

        Yooo, gayet yasal hale geldi, getirildi.

        Benim birkaç hafta önce “Böyle imar affı olur mu?” diye eleştirdiğim İmar Barışı Yasası kapsamında “legal” hale getirildi.

        Bu yasayı çıkaranlar ve bu yasaya “ses çıkarmayan” sözde muhalefet yaptığı işten memnundur herhalde.

        Keşke sadece “o” bina olsa.

        Şimdi o bina gibi binlerce ve on binlerce “Kaçak” bina artık yasal.

        Her türlü iznini alıp, her türlü kurala uyarak bina yapanlara nazire yaparcasına, bu ve bunun gibi binlerce bina artık “Kanunla Barışmış” hale getirildi TBMM tarafından.

        Bir gecede.

        Bir seçim öncesinde.

        Ve sözde muhalefet de buna gıkını çıkaramadı.

        “Üç beş oy kaybederim” diye olabilir.

        “Bizim seçmenin de kaçak binaları var” diye olabilir.

        Her ne nedenleyse, kimse sesini çıkarmadı.

        Ve bu “Ölüm binaları” yasal hale geldi.

        Binlercesi.

        İmar Barışı adı altında “Mezar olmaya” amade kaç bina var memlekette acaba!

        Ve bu binalar yıkıldıkça ve altında insanlar öldükçe kimse sağda solda suçlu aramasın artık.

        Düne kadar bu binaları yapanlar suçluydu.

        Artık bu suçun ortağı, bu İmar Barışını çıkaran kimse onlardır.

        * * *

        Yavaş yavaş

        Eskidir ama şahane fıkradır.

        Kadının biri sürekli kocasını aldatmakta ve sürekli yakalanmaktadır.

        Koca karısına aşık olduğu için kadını her defasında affeder.

        Ve sonunda kadın adama söz verir, “Bir daha yapmayacağım” diye.

        Adam eve gelir bir gün ve bu sefer karısını bir cüce ile yakalar yatakta.

        “Bu ne” der “Hani söz vermiştin”

        Kadın pişkin “yavaş yavaş azaltıyorum” der.

        Bu eski fıkra nereden mi aklıma geldi.

        Rahip Brunson’ın tutukluğunun “Ev hapsine” çevrilmesinden.

        Yavaş yavaş salıveriyoruz.

        Alıştıra alıştıra.

        * * *

        Tek papazla briç

        “Ver papazı al papazı” formülü güzel bir formül gibi duruyordu bazıları için.

        Mesele sadece “Papazlar” olsaydı bir denge sağlanabilirdi belki!

        Ama hesaba katılmayanlar da vardı.

        Çünkü denklem eşit değil.

        Takas koşulları eşit değil.

        Ver papazı, al F35’i var mesela.

        Ya da “Ver papazı, al krediyi.”

        Veya “Ver papazı, düşür doları.”

        Elindeki kozlara bakmadan briç oynamak gibi bir şey bu.

        Senin elinde bir Papaz var.

        Karşı tarafta As’tan başlayan gerisi.

        Ası masaya koyduğu anda elinden papazı alıyor.

        * * *

        Niyesi basit

        Bedelli Askerlik’te tarih değişti.

        Niye diye sormayın.

        Muhakkak ki, kırılmayacak kadar önemli birinin ya oğlu, ya torunu, ya da damadı dışında kalmıştır da ondan.

        * * *

        Geçmişten ders almalı

        Mesut Özil’e yapılanlar konusunda tavrım belli.

        Yazacağımı yazdım.

        Dün Almanya’dan bir gazeteci okur “Yazınızdaki argümanlar burada etkili oldu. Alman medyası kendini savunmaya geçti. Alman halkının da önemli bir bölümü sizin gibi düşünüyor. Giderek faşistleşen ve yükselen ırkçılığa boyun eğen Alman medyasını eleştirmeye devam edin. Siz orada yazdıkça burada etkisi oluyor” demiş.

        Etkisi oluyor mu bilmem ama biz doğru bildiğimizi yazmaya devam edeceğiz.

        Ancak Almanları suçlarken, kendi sicilimizle de yüzleşmemiz gerek ki, aynı hatalara bir daha düşmeyelim.

        Bu yıl Türkiye Süper Ligi’ne ne isim verildi biliyorsunuz değil mi?

        “Lefter Küçükandonyadis Sezonu”.

        Galatasaray Başkanı Cengiz’in önerisiydi ve gerçekleşti. Çok da iyi oldu.

        Türk futbolunun ve Fenerbahçe’nin unutulmaz kaptanı. Milli oyuncumuz Lefter.

        İyi de biz şimdi futbol sezonuna adını verdiğimiz o Lefter’e geçmişte ne yaptık gençler biliyor mu?

        O rezil 6-7 Eylül olayları sırasında bir grup Lefter’in Ada’daki evine saldırdı.

        Cam çerçeve indirildi. Ev taşa tutuldu.

        Evindeki ailesi ve küçük kızları canlarını kurtarmak için komşulara sığınmak zorunda kaldılar.

        Lefter’in bizzat kendisi linç edilmekten zor kurtuldu.

        Alman medyasına kızalım.

        Alman Futbol Federasyonu’nun ırkçı başkanına sövelim.

        Vergi kaçakçılığından hapis yatmış Bayern Münih Başkanı Hoeness’e demediğimizi bırakmayalım.

        Ama kendi ayıplarımızı da asla unutmayalım.

        Unutmayalım ki, tekrarlamayalım.

        Alman medyası ve Alman futbol yönetimi kendi ayıplarını unutmuş olsa da!

        * * *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Vefasızlar vefa beklemediği zaman.

        Diğer Yazılar