Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD ile bugünkü gibi değildik.

        2013’teki ziyarette Erdoğan ile Obama arasında su yüzüne çıkan gerginlik dışında ABD ile derin sorunlar, neredeyse örtülü bir savaş hali yoktu.

        Suudi Arabistan denilen ülke ile de Suriye’de ortak bir politika güdüyorduk.

        Öyle ki, Suudilerin sağladığı kaynak ile Suriye’deki cihatçı grupları desteklemekle bile suçlanıyorduk. Sadece İsrail ile “One Minute” ile başlayan ve Gazze çıkışlarımız ile süren bir itişmemiz vardı ama bu İsrail ile şahane bir ticari partner olmamızı engellemiyordu.

        Tam o günlerde ABD’nin başkenti Washington’ta, asker kökenli bir Suudi diplomatla, İsrailli bir diplomat, Council of Foreign Relations’da bir araya geldiler.

        Uzun uzun görüştüler. Ve sonrasında bir ortak açıklama yaptılar.

        Emekli Suudi istihbaratçı general ve eski Washington Büyükelçisi E. Macid Eşki ile İsrail’in eski Washington Büyükelçisi Are Gold’un açıklamaları 7 maddeyi içeriyordu.

        Ve bunlardan biri bizi ve bölgeyi çok yakından ilgilendiriyordu.

        Bu maddenin içeriği şuydu:

        “Bağımsız büyük Kürdistan’ın kurulmasını desteklemek.”

        İki ülkenin temsilcileri için bunun önemi şuydu:

        “Bağımsız Büyük Kürdistan İran, Türkiye, Irak ve Suriye’den alınacak topraklarda kurulacaktır. Bu durum özellikle İran’ı zayıflatacak, Türkiye’nin yayılmacı emellerini engelleyecek ve kendi içine dönmesini sağlayacak, Irak’ta ise merkezi hükümeti ekonomik ve siyasi açıdan zayıflatarak, İran etkisinde bu ülkenin yönetimini güçsüzleştirecektir.”

        O günlerde köşem bir nevi zaruri tatilde olduğu için, Türkiye’yi yakından ilgilendiren bu toplantı ve açıklamanın Türk medyasına yansımasını bekledim.

        Ne yazık ki, bu gelişme ülkemizde kimsenin dikkatini çekmedi.

        Bunun üzerine ben bu durumu Twitter hesabımdan duyurarak gündeme getirdim.

        Sonrasında bir kaç yazı yazıldı üzerine ama beklenen etkiyi sağlamadı.

        ABD’ye kolayca kızanlar, işin içinde Suudiler olunca öfkelerini biraz daha gemleyebiliyorlardı.

        Kuruluşunu Osmanlı düşmanlığı ve Osmanlı kanı üzerinden sağlamış Suudi Hanedanı’na karşı her nedense bir “Hoşgörü”ye sahiptik. (Ben değil)

        Ve şimdi Suudiler PKK’ya, ya da YPG postuna bürünmüş PKK’ya yüz milyonlarca dolar yardım yapmaya başladılar diye “Şaşırmış” gibi yapıyoruz.

        Bu Vahabi alçaklardan başka ne bekliyordunuz ki!

        150 yıllık Türk düşmanlığını bıraktıklarını mı!

        Açıkçası Suudilerin bu davranışları pek de ağırıma gitmiyor.

        Kış dediğim kışlık yapar.

        *****

        Yalnız değiliz

        Türk Lirası’nın değer kaybının moral bozduğunu biliyorum.

        Ama çok da dertlenmeyin. Yalnız değiliz.

        On yıllardır ekonomik kader ortağımız Arjantin’in de durumu bizden çok da farklı değil.

        Yılbaşından bu yana 5 ülkenin paraları dolar karşısında ciddi biçimde değer kaybediyor.

        Bunlar sırasıyla Türk Lirası, Arjantin Pezosu, Rus Rublesi, Güney Afrika Randı ve Çin Yuan’ı.

        Yuan, Rand ve Ruble önce değer kazandılar. Nisan’da Ruble çakıldı.

        Mayıs başında Rand düşüşe geçti.

        Haziran’da ise Yuan’ın çöküşü başladı.

        Ancak bunlar sınırlı kaldı.

        Felaketi yaşayan iki ülke ise Arjantin ve Türkiye oldu.

        Nisan’dan bu yana önce Arjantin Pezosu dramatik biçimde değer kaybetmeye başladı. Nisan- temmuz arasında ise tam anlamıyla çakıldı.

        Türk Lirası ise aynı dönemde ufak ufak değer kaybetmeye başladıktan sonra ağustos ayı içinde çakıldı ve Pezo’dan daha fazla değer kaybına uğradı.

        Yani sonuçta ekonomik çöküşte “Değerli yalnızlıkta” değiliz.

        Geçmişte ortak sorunlar yaşadığımız ekonomilerle yine ortak bir düşüş içindeyiz.

        Üstelik Arjantin’in “Rahip” diye bir bahanesi de mevcut değil.

        ****

        Dijital Fatih

        Biliyorsunuz bir süre önce Habertürk gazetesi kağıt baskıya son verdi.

        Bu kibarcası.

        Daha anlaşılırı ise şu: Gazeteyi kapattık ve internet sitesinde devam ediyoruz.

        36 yıldır her sabah yazdığı gazeteyi bayiden alma şansına sahip olmuş bir gazeteci olarak bu durumun bende bir rahatsızlık, bir panik, bir boşluk hissi yarattığını tahmin edebilirsiniz.

        Daha açık söyleyeyim.

        Ödüm patladı.

        Sadece internette yazmak nasıl olabilirdi ki!

        Okunmayacağım paniği vardı içimde.

        Hemen hemen bir ay sonra size bir durum raporu vereyim dedim.

        Tamamen sübjektif.

        Bu süre içinde sadece bir internet gazetesi haline gelmesine rağmen, yazarları en çok alıntılanan, başka internet ortamlarında veya basılı basında yazılarından en çok sözü edilen ve referans gösterilenler Habertürk yazarları oldu.

        Kendi adıma yazılarımın erişim ve etkinliğinde en küçük bir azalma gözlemlemedim.

        Yazdıklarımın hedef kitleye ulaşmasında bir azalma olmadı. Aksine, online ulaşım, gözden kaçmış bazı eski yazılarımın da hedef kitlesine geç de olsa ulaşmasını sağladı.

        Referans gösterdiğim eski yazılarıma dijital arşivden kolayca ulaşabilmek okurlara farklı bir imkan sağladı.

        Okurlarla, yani sizlere olan etkileşimimin arttığını gözlemledim.

        Habertürk’ün dijital dönüşüm arzusu şimdilik en azından biz yazarlar açısından bir eksiklik yaratmadığı gibi, bunun giderek bir avantaja dönüşeceğini de hissetmeye başladım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Zamanın kendini yenileyemeyenleri yendiğini anladığımız zaman

        Diğer Yazılar