Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bedava çay ve kek dağıtılacak millet kıraathaneleri ne zaman açılacak bilmiyorum.

        Belki açılanlar da vardır. Görmediysem kusuruma bakmayın.

        Ama bana sorarsanız Türkiye’nin kıraathanelerden daha acil bir ihtiyacı var.

        Sosyal medyaya, en basit olaylara verilen tepkilere, tartışma konularına, insanların birbirlerine yönelik incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerden kaynaklanan öfke ve düşmanlığına bakıyorum. İnanamıyorum.

        En basit tartışma konularının hakarete, en küçük siyasal düşünce farklılıklarının düşmanlığa dönmesini aklım almıyor.

        Bir futbol yorumuna bile “Geberirsin inşallah” diye tweet atılmasına, oturduğu semtten dolayı bile insanların yaftalanmasına aklım sırrım ermiyor.

        Toplumun bir öfke bulutu içinde yaşamasından, herkesin sürekli bir “gider” yapmasından, her şeye “atarlanılmasından” korkuyorum.

        İfratla tefrit arasında gidip geldiğimiz çok ortada.

        Ve benim buradan vardığım sonuç şudur.

        Giderek akıl sağlığımızı yitiriyoruz.

        Mantıklı ve makul düşünme yeteneğimizi yok etmişiz ve daha vahimi bunun farkında değiliz.

        Çok açık ki, bu ülkenin “millet kıraathanelerinden” daha önce “millet psikiyatrhanelerine” ihtiyacı var.

        Yoksa yakında birbirimizin gözünü oyacak hale geleceğiz. Ki belki de geldik.

        Gerçekten ruh sağlımız pek iyi değil gibi duruyor.

        Bu da kıraathanede düzelmez.

        Tam aksine millet birbirinin kafasına ıstakayı indirir.

        ***

        Firebae

        Sonunda beklenen oldu.

        Ya Nusret’te ya da “steakhouse” adıyla “elitleştirilmiş” et lokantalarımızdan birinde bir facia olması kaçınılmazdı.

        Her yemeği bir "chateaubriand" havasında alevlerle, yangınlarla pişirirsen, üstelik bunu eğitimi sınırlı personelle yapmaya kalkar ve salakça bir şekilde bunun çok havalı olduğunu düşünürsen sonunda birini yakarsın.

        Olay Nusret’te patlak verdi.

        Daha önce de bir başka “steakhouse"umuzda alevli şov sırasında yangın alarmı çalışmış, müşteriler açılan yangın fıskiyeleriyle sağlam bir duş almıştı.

        Bu kez durum daha feci.

        Bir turist ağır yaralı, birkaçı yanık tedavisinde.

        Her fırsatta PR çalışması yapan Nusret Bey’den ise şimdilik pek ses yok.

        Her ne kadar benim tarzım olmasa da Nusret Bey’in uluslararası başarıları ve popülaritesi hoşuma gidiyordu.

        Ancak şimdi merakımı kabartıyor.

        Bir müşterinin feci şekilde yanması ile sonuçlanan olay Nusret Bey’in Türkiye’deki bir lokantasında meydana geldi.

        Konu muhtemelen yargıya intikal eder ve Nusret Bey küçük bir tazminatla kurtulur.

        Peki ya bu olay Nusret’in New York veya Miami’deki lokantalarından birinde meydana gelseydi ne olurdu?

        Beyefendi kaç milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalırdı ya da Nusret diye bir şey kalır mıydı çok merak ederim.

        ***

        Herkes bir Müze Kart almalı

        Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy ile yaptığımız geziyi epey bir anlattım ama çok önemli bir konuyu nedense gündeme getirmedim.

        Hadi daha açık söyleyeyim.

        Unuttum.

        Bakan Ersoy’la gezimiz sırasında gündeme gelen konulardan biri de Bakanlık'a bağlı müzelerin giriş fiyatlarıydı.

        Ben Türkiye’deki müzelerin giriş fiyatlarının Türkler için pahalı, özellikle Avrupalı ama genel olarak yabancı turistler içinse ucuz olduğunu söyledim.

        Bu tartışma üzerine Bakan Mehmet Ersoy çok ilginç bilgiler verdi.

        Ersoy’un verdiği bilgilere göre Türkiye’de müze girişlerinden elde edilen toplam gelir 400 milyon TL’ye yakın.

        Bir karşılaştırma yapabilmeniz için söyleyeyim, Paris’te sadece Louvre Müzesi’ni yılda ortalama 10 milyon kişi ziyaret ediyor ve 190 milyon avro gelir elde ediliyor. Yani yaklaşık 1,5 milyar TL. Tek müzede Türkiye’nin toplam müze gelirinin 4 katına yakın.

        Yine Bakan Ersoy’un verdiği bilgiye göre, Türkiye’deki müzelerin toplam gelirlerinin yüzde 85’i yabancı turistlerden, yüzde 15’i yerli turistlerden elde ediliyor.

        Bakan Ersoy’un şikayeti şu:

        “Yüzde 15’i kızdırmamak için yüzde 85’ten eksik gelir elde ediyoruz. Oysa müze giriş fiyatlarımızı arttırmamız lazım. Bunu evrensel değerlere yaklaştırmamız lazım. Fransa’da bir müze girişi yaklaşık 20 avro. İçerdeki farklı sergiler için ekstra para ödemeniz de gerekiyor, ki o da ayrı. Biz ise zam yaptığımız zaman hemen kıyamet kopuyor. "Türkler nasıl girecek" diye. İyi de Türkler gelirin sadece yüzde 15’i. Biz yüzde 15 için yüzde 85’ten daha yüksek gelir elde etme şansımızı kaybediyoruz. Oysa Türkler için Müze Kart diye bir uygulamamız var. Bir Müze Kart alsalar, ayda bir kez kullansalar bile her müze girişi 7-8 lira olacak, ki son derece makul. Bu sayede biz de yabancı turistlerden doğru düzgün bir gelir elde edeceğiz”

        Haklı mı?

        Bence haklı.

        Bir Müze Kart almak çok da zor olmasa gerek.

        ***

        İstisna ve kaide

        Meslek dallarına göre değişen ilginç bir “adalet” anlayışımız var.

        FETÖ terör örgütü lideri Fetullah Gülen’in dizinin dibine oturmak veya samimi pozlar vermek futbolcu iseniz suç.

        Yok eğer siyasetçi ve hayli zengin bir işadamı iseniz suç değil.

        Tabii bunların da istisnaları var ama tek tük.

        ***

        THY’den tartışma bilgisi

        THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı’nın kabinde bir yolcunun yerini almasıyla ilgili bir yazı kaleme aldım ve “Keşke Aycı yolcudan özür dileyip, oraya kendi otursaydı ve koltuğu sahibi olan yolcuya geri verseydi” dedim.

        Yazıyı da “THY’den beni aramalarına gerek yok” diye noktaladım.

        Ancak yine de aradılar.

        THY Basın Müşaviri Yahya Üstün aradı.

        “Fatih Bey, 'Aramanıza gerek yok' demişsiniz ama ben bekledim bekledim, aramadan duramadım” dedi.

        Güldük.

        Olayı anlattı.

        “Aynen dediğiniz gibi oldu olay. Ne yazık ki, yolcumuz bir işgüzarlık sonucu başka koltuğa alınmış. İlker Bey durumu uçağa binince öğrendi ve hemen yolcumuzun yanına giderek ‘Özür dilerim. Bilgim ve arzum dışında gelişmiş bir olay. Lütfen siz yerinize geri dönün. Ha 5. sıra ha 15. sıra, benim için önemi yok. Gerçekten kusura bakmayın' dedi. Ancak yolcumuz kızmıştı ve İlker Bey’e 'Şov yapıyorsunuz' diye çıkıştı. İlker Bey bir iki kere daha ısrar etti ama aynı karşılığı alınca 'Asıl siz şov yapıyorsunuz' dedi.”

        Burada asıl mesele tek bir olay değil.

        Kurum kültürü.

        Bir daha böyle tatsızlıklar olmaması için, THY yöneticileri gelecek diye yolcuların rahatsız edilmeyeceğini tüm personele öğretmek gerek.

        Çünkü önemli olan yolcular.

        Onlar misafir.

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Duman çıkmayan yerde de ateş olabileceğini anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar