Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAĞLIK Bakanı Recep Akdağ, haftalardır "Domuz gribi aşısı olun" diyerek tehlikelere karşı belki de "abartılı" bir uyarı yaparken Başbakan Erdoğan çıktı ve gayet "bilimsel" bir tavırla "Ben aşı olmayacağım" dedi. Sağlık Bakanı biraz bozuldu haliyle. İstifanın eşiğinden Başbakan tarafından döndürüldüğünü yakın çevresinden duyduk. Doğrusunu isterseniz, ben 22 Ekim günkü yazımda "Ben aşı olmayacağım" diye ilan ettiğim için Başbakan'a hak veriyorum. Bu tavrımda "bilimsel" bir yan yok. Ama istatistiki bir taraf var. 22 Ekim'de yazdığım gibi virüsün mevcut formu "çok öldürücü" değil. Özellikle de risk grubuna girmeyenler için. Virüs form değiştirince öldürücü olabilir, ama o zaman da mevcut aşının fazla yararı yok. Buna karşın aşının "olası" zararları var. Benzer bir salgın 1976 yılında da olmuş. O dönemde ABD'de milyonlarca kişi aşılanmış. Aşı yaptıran milyonlarca kişiden 4 bini, daha sonra aşıya bağlı rahatsızlıklar yaşamış. Aşıdan olumsuz etkilenen 4 bin kişiden 300'ü hayatını kaybetmiş. Bu sayı, o dönemdeki salgından ölenlerin sayısından daha fazla. Bu nedenle ben bu aşıyı olmayacağım. Evde de sürekli bu konuyu tartışıyoruz. Olsak mı olmasak mı, Zeynep'e bu aşıyı yaptırsak mı yaptırmasak mı? Gazetede de herkesin konusu bu. Sadece Doğan Satmış, "Ben bu aşıyı yaptıracağım" dedi. 2 oğluna da yaptıracak. Ama bu sefer de başka bir sorunla karşılaştı. Aşı bulamıyor. Geçmiş yıllarda ilaç firmaları her kış başında gazeteye gelir, isteyen herkesi aşılardı. Şimdi gelen giden olmadığı gibi, ortalıkta aşı bulmak da mümkün değil. Türkiye, 40 milyon doz aşı almış. Bunlardan 80 bini uygulanmış. Peki gerisi nerede?

        Etme bulma dünyası

        BEŞİKTAŞ Başkanı Yıldırım Demirören küfürlerden şikâyetçi. Önceki gün oynanan maçta kendisine yapılan tezahüratlara çok sinirlenmiş. Bağırmış çağırmış. Taraftar ilginç. Zannediyorlar ki, yöneticiler takım yenilsin istiyor. Yahu kardeşim, siz 1 istiyorsanız takımın kazanmasını yöneticiler 10 istiyor. Çünkü siz eve gidip uyuyorsunuz, yönetici uyumuyor. Anası ağlıyor. Kurdeşen oluyor. Takım kaybedince siz keyfinizden oluyorsunuz, yönetici ise hem keyfinden hem gelecek paradan oluyor. Ancaaaak! Yıldırım Demirören için üzüldüğümü söyleyemeyeceğim. Çünkü Yıldırım Demirören, şimdi oturduğu başkanlık koltuğunda küfürler sayesinde oturuyor. Bunu unutmasın. Serdar Bilgili Beşiktaş Başkanı'yken, Yıldırım Demirören tribünleri kışkırtıp, hatta belki de satın alıp Bilgili aleyhine öyle tezahüratlar yaptırdı, öyle küfürler ettirdi ki, Bilgili bırakıp gitti. Oysa Serdar Bilgili, Beşiktaş'a gelmiş en iyi başkanlardan biriydi. Hüsnü Güreli ve Bilgili ikilisi, Beşiktaş'a tam anlamıyla çağ atlatıyorlardı. Hiç unutmuyorum, o günlerde Galatasaray yöneticisi sıfatıyla Beşiktaş Kulübü'ne ziyarete gitmiştim. Kulüpteki çalışmaları, organizasyonu görmüş, hayran kalmıştım. Mehmet Cansun ve Yiğit Şardan'a, "Bu adamlar bu kafayla devam ederse 5 sene içinde bizi geçerler" demiştim. Ama o kafayla gidemediler. Yıldırım Demirören, o müthiş ikiliyi "küfürlerle" yıldırdı ve yıktı. Böylece başkan oldu. Şimdi aynı dertten kendi mustarip. Silahla yaşayan silahla ölürmüş. Küfürle gelen küfürle gidermiş. Sadece Serdar Bilgili ve Hüsnü Güreli'ye, yani Beşiktaş'a yazık olmuş.

        Düşman elçisine bile saldırılmaz

        İSRAİL Büyükelçisi Levy'ye Trabzon'da yumurtayla saldırdılar. Bir yerlerde böyle bir şey olacağı belliydi. Yıllardır Türkiye'nin bölgedeki "yegâne" müttefiki olan ülkenin büyükelçisi, artık tehdit altında. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Dünyanın hiçbir medeni ülkesinde elçiye saldırılmaz. Ne dün, ne bugün, ne yarın. Bırakın İsrail ile Türkiye gibi gergin olsa bile müttefik olan iki ülkeyi, savaş halinde olan ülkelerde bile böyle bir şey olmaz. Olursa "devlet" olma özelliğinizi kaybetmişsiniz demektir. Türkiye, Türkiye doğumlu, Bergamalı Büyükelçi'ye bir özür borçludur.

        Battı mı?

        TARAFÇILAR çok kızmış. Her tarafınız oynuyor, dönün bir tarafınızla alay edin dedim diye. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu kutlamayan ama ABD'nin kuruluşunu kutlayan gazetesiniz dememe yanıt yok, ama bana yine küfür kıyamet gitmişler. Ve demişler ki, "Böyle bir adamın altına gazete verilir mi?" Haklısınız verilmez. Gazete dediğin Türkiye'ye düşmanlık yapanların, çalışanlara maaş vermektense aşçı tutanların eline verilir. Onlar da şahane bir şekilde batırırlar.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yanıtını veremediğimiz soruya küfürle karşılık vermediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar