Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti üst yönetimi, 31 Mart gecesi bir “ihanete” kurban gittiğini düşünüyor.

        Rakip ihanet edemeyeceğine göre, parti içinden ihanet var demek bu.

        İstanbul İl Örgütünün çalışmadığını, sandık başında uyuduğunu ya da uyutulduğunu ima ediyorlar.

        Haklı olabilirler, ben bilemem.

        Ama o zaman şu sorular gündeme gelir:

        - 2002 yılından beri hiçbir seçimde ihanet etmemiş, uyumamış, uyutulmamış olan örgüt ne oldu da bu seçimde uyudu!

        - AK Parti’nin açık ara en güçlü olduğu ilçelerde bile iddia edilen şeyler olmuş, bazı yerlerde 0 ya da 1 oy kaydı yapılmış ise bu AK Parti içindeki büyük ihanetin göstergesi değil mi? Yoksa bu baştan bilerek yapılmış bir hata mı?

        - YSK aynı YSK, parti aynı parti olduğuna göre bu ihaneti yapanlar niye çok daha önemli olan referandum ve 24 Haziran seçimlerinde bu tezgahı kurmadılar?

        - Madem YSK’ya tam bir güven yoktu, o zaman niye seçimden kısa süre önce mevcut YSK’nın görev süresi, hem de tüm itirazlara rağmen uzatıldı?

        - AK Parti’nin kendi iç meselesi olan bu durumdan niye Ekrem İmamoğlu sorumlu olsun!

        - Eğer bir partinin sandığa sahip çıkamaması seçimleri şaibeli hale getiriyorsa, CHP yıllardır sandıklara sahip çıkamadı. Tüm o seçimler şaibeli mi olacak!

        Ve tabii en önemli soru: Madem İstanbul seçimi bu kadar şaibeli, o teşekkür ilanları niye?

        REKLAM

        ***

        Gerilime gerek yok

        Ekrem İmamoğlu, seçim sonrası süreci oldukça iyi götürüyor.

        Hâlâ ve her şeye rağmen sükunetini önemli ölçüde koruyor, olumlu tavrını sürdürmeye çalışıyor.

        Dün bu tavıra gölge düşürme potansiyeline sahip hamle Ankara’dan geldi.

        Meral Akşener’in gereksiz sert, cepheleştirici açıklaması, İmamoğlu’nun İstanbul’daki tutumuna ve duruşuna zarar verecek türden görünüyor.

        Özellikle de, seçimin tekrarı söz konusu olursa.

        Bir tavsiyem de Ekrem Bey’e.

        Dün medyaya çattınız.

        Haksızsınız diyemem.

        Ama “Bunu kafaya takmayın” diyebilirim.

        Türkiye’de güçlü lider olabilmek için manşetlerle değil manşetlere rağmen gelebilmek gerekiyor.

        Güçsüzleştikçe manşetlere ihtiyaç duyar hale geliyorsunuz.

        O yüzden medyanın tavrını dert etmeyin.

        Sizin için iyi bile olabilir!

        REKLAM

        ***

        Mirgün Cabas: Ağrılılar değil Ağrı

        Ağrı Belediye Başkanlığı’nı kazanan Savcı Sayan’a yönelik tweetinden sonra, sakin bir eleştiri yaptım Mirgün’e.

        O da bana bir yanıt yolladı.

        Aynen aktarıyorum:

        “Sevgili Fatih,

        bu konuyla ilgili bir açıklama yapmayı düşünmüyordum. Dikkatleri yerel seçim yenilgisinden uzaklaştırmak için sözümü düşmanlıkla (insafsızca demiyorum, çünkü öyle bir beklentim yok) çarpıtan yandaş medyanın kampanyasından senin bile etkilendiğini görünce sana yazayım dedim.

        'Senin bile' diyorum çünkü sıklıkla beni de sinirlendiren ters çıkışlar yapan biri olarak senin şu akıntıya kapılacağını düşünmezdim.

        Sözlerimin Ağrılılarla ilgisi yok. Sözlerim ekonomik olarak geliştirilmemiş, hizmet verilmeyen, ekonomik, sosyal ve kültürel koşulları Türkiye'nin diğer kentlerinin çok gerisinde kalmış Ağrı ile ilgili.

        Ağrı'ya birkaç kez gittim. Kentin imkansızlıklarını ve zorluklarını gördüm. İyi ağırlandım. Ağrılılar'ın insanlıktan yana Türkiye'nin geri kalanından bir eksiği yok, zaten niye olsun ki?

        Sözlerim iyi ve samimi olmadığını düşündüğüm birinin İzmir'den milletvekili seçilip hiçbir inisiyatif ve sorumluluk almadan, siyasi gücün merkezinde yaşamayı planlarken Ağrı'da elini taşın altına sokmak zorunda olmasıyla ilgiliydi.

        İlk hatam siyaseten vasıfsız olduğuna inandığım birine dair fikrimi sosyal medyada söylemekti.

        İkinci hatam bugüne kadar birçok kez karşılaştığım saldırı kampanyalardan birine daha sebep vermekti.

        İlk söylediğime ikinciden daha çok üzülüyorum doğrusu.

        Üçüncü hatam da okumuş yazmış ve kötü niyetli olmayanların bile Ağrı ve Ağrılılar'ı birbirine karıştırmayacağını zannetmem.

        Son olarak da Habertürk'ün 12 Şubat 2019 tarihli haberinden bir paragrafı buraya koymak isterim.

        ‘Ağrı nüfusuna kayıtlı olan 1 milyon 159 bin 141 kişinin %42,4’ünün (491 bin 360 kişi) Ağrı il sınırları içerisinde, %57,6’sının (667 bin 781 kişi) ise diğer illerde yaşadığı tespit edildi.

        Ağrı nüfusuna kayıtlı olanların çeşitli nedenlerle ikamet etmek için Ağrı dışında en çok tercih ettiği ilk beş il sırasıyla 195 bin 467 kişi ile İstanbul, 83 bin 810 kişi ile İzmir, 52 bin 753 kişi ile Kocaeli, 35 bin 140 kişi ile Bursa ve 34 bin 574 kişi ile Ankara illeri oldu. Buna göre Ağrı nüfusuna kayıtlı olan her 100 kişiden yaklaşık 17’si İstanbul'da, 7’si İzmir’de ve 5'i de Kocaeli ilinde yaşıyor.’

        Bu bilgilerin kastımı çok iyi anlattığını düşünüyorum. Bu alıntı da başka bir yanlış anlamaya veya çarpıtmaya yol açmasın diye bir açıklama yazsam mı diye düşünüyorum ama o kadar da değildir herhalde deyip bu meseleye burada son veriyorum…

        REKLAM

        ***

        Yarın

        Hafta sonunda yeni İstanbul Havalimanı’nı gidip gördüm.

        İlk intibalarımı yarın aktaracağım.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Yerli ve milli olmak için ülkenin geleceğini düşünmenin şart olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar