Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye demokrasisinin en büyük ayıbı neydi herhalde biliyorsunuzdur...

        Yaşamadıysanız da okumuşsunuzdur.

        1946 seçimleri.

        Açık oy gizli tasnif diye hatırlanır bu ayıp.

        Büyük bir rezalettir.

        Kendini devlet zannetmeye başlayan tek parti, halkın ilk sandık tercihini çöpe atarak başlatmıştı çok partili hayatı.

        Bir sonraki seçimde ayıbını görmüş ve bedelini de ödemişti o “devletleşen parti”.

        1950 Seçimlerinde halk, 1946’da hakkı yenilen partiye sahip çıkmış, bedelini ödetmişti “sandık ayıbının”.

        O günden bugüne bu milletin bir sandık hassasiyeti vardır.

        Sandığa ne attıysa onun çıkmasını ister ve bekler. Buna müdahaleyi asla affetmez.

        - 1960’ta darbe oldu mesela. Bir yıl sonra darbecilerin kontrolünde seçime gidildi. Seçimin galibi darbenin alaşağı ettiği ve liderini astığı siyasi hareketin devamı olduğunu ilan eden parti oldu. Sandıktan onlar çıktı ve darbeciler buna karışmadı.

        - Çok değil 11 yıl sonra bir başka kesintiye uğradı demokrasi. 1971 Muhtırası ile. Muhtıra Demirel’e verilmişti ama Amerikan destekli sağcı bir girişimdi aslında ve Türkiye’de solu ezip geçti darbeciler. Bu darbeden sonraki ilk seçimlerde, kendini ortanın solu olarak tanımlayan ve muhtıraya karşı duran Ecevit’in partisi yüzde 40’ı aşan oy alarak 1. parti oldu.

        - Sonra 1980 Darbesi geldi. Darbecilerin getirdiği Anayasa’yı 1982’de yüzde 92 ile onaylayan bu millet, bir yıl sonraki seçimlerde darbenin kudretli liderinin “Sakın buna oy vermeyin” dediği partiyi, Özal’ın partisini tek başına iktidara taşıdı.

        - 28 Şubat’ın ardından AK Parti’nin iktidara gelmesi de bu sandık öyküsünün son fasikülüdür aslında.

        Yani demem o ki, bu halk vergisini doğrudan vermediği için vergi mükellefi bilincine çok sahip değildir belki ama oyunu yüksek oranda hep verdiği için müthiş bir seçmen bilincine sahiptir.

        Sandığına müdahaleyi sevmez.

        Sandık namustur bu millet için.

        Bu halk sandığa saygı duyar. Herkesin de duymasını ister.

        REKLAM

        ***

        Bilgi kirliliği

        Ortada bilinçli bir bilgi kirliliği var.

        Buna dikkatimi çeken ise “amatör gazeteci” bir dostum oldu.

        Amatör diyorum ama aslında profesyonellerden daha profesyoneldir.

        Habertürk’ü kurduğumuz günden bu yana en büyük eleştirmenimdir.

        Şu yanlış, bu yanlış diye sürekli eleştirir.

        Dün de yine bir uyarı yaparak bu bilgi kirliliğine dikkat çekti.

        Biliyorsunuz, İstanbul’da yeniden sayılan oylarla ilgili bir iddia dolaşıyor ortalıkta.

        “Yeniden sayımla beraber fark 29 binden 14 bine düştü”.

        Amatör gazeteci buradaki hatalı bilgiye dikkat çekiyor ki, çok haklı.

        “29 binden 14 bine düşmesinin yeniden sayımla ilgisi yok. Tutanaklar düzeltilince zaten fark 19 bine inmişti. Yeniden sayımla kapanan fark sadece 5 bin civarı”.

        Amatör gazetecinin yanı sıra ben de birkaç konuda okurlara bilgi vermek istiyorum.

        Büyükçekmece’ye seçmen taşındığı söyleniyor.

        Doğru, bir miktar taşınmış. Bir iddiaya göre 3 bine yakın, bir başka iddiaya göre 19 bine yakın.

        Ancak sadece oraya mı taşınmış?

        Verilere göre Üsküdar’a 20 bin civarı, Çatalca ve Silivri’ye de 10’ar bin civarı seçmen taşınmış.

        Sadece oralara da değil, Türkiye’nin pek çok yerinde böyle taşıma seçmenler var.

        Seçimden önce gayet iyi bilinen bu durum seçimden sonra sorun oldu.

        Üstelik sadece Büyükçekmece’de.

        Bir diğer yanlış bilgi de bu seçimde CHP’li seçmenin sandığa tam olarak gittiği, AK Partili seçmenin ise sandığa daha az katılım gösterdiği iddiası.

        Elde böyle bir veri yok. CHP’nin farklı önde olduğu ilçelerdeki katılım oranı, AK Parti’nin önde olduğu ilçelerden farklı değil.

        REKLAM

        ***

        Okur musunuz bilmem Ekrem Bey!

        Dün Ekrem İmamoğlu’na “Manşetlerle değil, manşetlerle savaşarak gelen politikacı daha güçlü olur” diye yazınca gerek sosyal medya, gerekse geleneksel medyaya epey bir gündem oldum.

        Çok şükür hayat boyu vicdanımla yazdığım için bir sıkıntı yok.

        Ancak şunu da hatırlatmak isterim.

        Benim de içinde olduğum Habertürk, Sayın İmamoğlu’na seçim süreci boyunca ekranını hep açtı.

        Ekrem Bey, biri benimki olmak üzere kanalın en çok izlenen programlarına 3 kez çıktı.

        Bu zannederim rakiplerimizden üç kat daha fazla bir oran.

        Seçim sonrası yaptığı açıklamaları yayınlamadığımız için şikayetçi değerli İmamoğlu.

        Habertürk’ün buradaki kriteri ise şöyle:

        AK Parti sözcüsünün açıklamaları ne kadar yayınlanıyorsa, CHP sözcüsünün yanıtları da aynı şekilde yayınlanıyor.

        Ömer Çelik’in açıklamaları kadar, Faik Öztrak’ın açıklamaları da aynı oranda yayınlanıyor.

        Binali Yıldırım’a söz veriliyor da, Ekrem İmamoğlu’na söz verilmiyor diye bir durum Habertürk için söz konusu değil.

        Bunları kurum adına söyleyebilirim.

        Ekrem Bey’e kendi adıma söyleyeceğim şey ise çok daha önemli.

        Barışçı, kucaklayıcı, ötekileştirmeyici üslubu ile öne çıkan bir aday olan Ekrem İmamoğlu, bu özelliklerini nedense söz konusu medya olunca unutmuşa benziyor.

        “Medyayı uyarıyorum” diyerek parmak sallıyor.

        Ekrem Bey, bu yazıyı okur musunuz bilemem.

        Ama bilin ki, bize parmak sallanmasından bana fenalık geldi.

        Farklı olduğunuzu söyleyen siz de medyaya parmak sallayacaksanız ve daha belediye başkan adaylığınız sırasında “Uyarıyorum ha!” diyecekseniz, yarın öbür gün başka koltuklara oturduğunuz zaman bize neler yapacağınızdan korkarım.

        Lütfen birisi de bize parmak sallamasın artık.

        Birisi de bizi tehdit etmesin.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Umursamaz hale gelen toplumlardan bir halt olmayacağını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar