Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Asıl bomba bu işte.

        İçişleri Bakanlığı’nın atadığı vali, kayyum sıfatıyla yönettiği belediyeye fatura kestirmiş.

        “Bakanlara, Cumhurbaşkanlarına hediye aldım” faturası.

        Az uz değil.

        Yüzbinlerce liralık faturalar.

        Kıyamet kopuyor, “Ne hediyesi verdi acaba?” diye.

        Cumhurbaşkanı’na yüz küsur bin liralık, İçişleri Bakanı’na 40 küsur bin liralık.

        Daha pek çok böyle fatura.

        Ve Ahmet Hakan, Bakan Soylu’ya sormuş, ya da sorması istenmiş hangisi ise, “Mardin’deki kayyum belediye başkanı size ne hediye verdi bu kadar değerli?” diye.

        Bakan’ın yanıtı çok acayip bir duruma işaret ediyor: “Bana hediye falan verilmedi”.

        Ve eklemiş: “Bize otomobil falan tahsis edilir, onların bedelleri ödenir ama hediye asla almadık”.

        Otomobil kiralama faturaları ayrıca var zaten, onlar da görülüyor.

        Hediye faturası apayrı bir fatura.

        Fatura da değil.

        Faturalar silsilesi. Dağ gibi.

        Peki bunlar ne?

        Bakan hediye mediye almamış.

        Cumhurbaşkanlığı da bir açıklama yapacaktır mutlaka hediye alıp almadığına dair Mardin Kayyumu’ndan.

        Büyük ihtimalle o da almamıştır böyle bir şey.

        Peki bu paralar nereye gitti!

        Yüzbinlerce lira nasıl nereye uçtu?

        Başka masraflar, kuyumcudan alınan naylon fatura ile mi kapatıldı, yoksa böyle bir fatura ile yolsuzluk mu örtbas edildi?

        İçişleri Bakanı bunu ciddi ciddi araştırtacaktır mutlaka.

        Çünkü onun adını da bu işe bulaştırmış bir kayyumdan söz ediyoruz.

        Ve bu mesele araştırılırken ilginç bir durum ortaya çıkabilir.

        Kayyum’a kayyum atanırsa amma güleriz değil mi?

        Ve tabii bir yandan da “Devletin valisinin yaptığın bak. Fatura sahtekarlığı yapmış” diye amma ağlarız değil mi!

        NOT: Değerli okurlar, normalde ben “Kayyım” yazarım. Kelimenin doğrusu “Kayyım’dır. Ancak Kayyum da galat-ı meşhur olarak aynı anlamda kullanıldığı ve son zamanlarda genel olarak kayyum kelimesi kullanıldığı için ben de kayyum yazdım.

        REKLAM

        ***

        Al sana Suudi!

        Liderlerimizin, bir dönem Kral’ını tüm adetlerin dışına çıkarak uçağının kapısında karşıladığı, otelinde ayağına kadar gittiği, pek bir değer verdiği Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye karşı hasmane ve düşmanca tavrı sürüyor ve hatta artıyor.

        Birleşik Arap Emirlikleri ile birlikte Türkiye’nin tüm dünyadaki çıkarlarına savaş açan Suudiler şimdi de ders kitaplarında Türkiye ve Türklerle ilgili bölümleri değiştirmiş ve “İşgalci” güç olarak tanımlamaya başlamışlar.

        Emin olun kızmadım.

        Kendileri adına gerçekçi bir durum olabilir.

        Türkiye’yi ya da Osmanlı’yı işgalci olarak görebilirler.

        Haklarıdır.

        Ancak buna karşı Türkiye’nin de mukabil ve daha gerçekçi bir tavrı olmalıdır.

        Biz de ders kitaplarımızda ve İlahiyat Fakülteleri dahil tüm müfredatımızda Suudileri layık oldukları yere koymalıyız.

        Suudi Hanedanı’nı “Suudi Arabistan’ı rezil bir baskı rejimi ile yöneten, İslam dışı vahabi bir rejimi dayatan, tüm dünyada İslam adını kirleten eylemlere imza atan, emperyalist güçler adına cihatçı terörü destekleyen ve siyasal İslam’ı tüm dünyaya bir bela olarak algılatan kirli ve katil rejim” diye anlatmamız lazım.

        Tabii şimdi bir yandan da merak ediyorum.

        Bir yandan “Ecdadımız” diyerek Osmanlı’ya sahip çıkanlar, Osmanlı’ya yönelik bir hakaret karşısında ne yapacaklar!

        Aynı anda hem Osmanlı hem Suudi hayranı nasıl olacaklar!

        REKLAM

        ***

        Türkiye’nin eşsiz bitki örtüsü

        Pazar akşamı Teke Tek Bilim’de ağaçların ve ormanların tarihçesini konuştuk.

        İlk ağaç ve ilk orman ne zaman ortaya çıktıdan başlayıp, bugün dünyadaki ormanlık alanlara ve Türkiye’nin eşsiz benzersiz orman zenginliğine kadar.

        Ağaçların ve ormanların Dünya’da yaklaşık 450 milyon yıldır var olduğunu, insanlığın Dünya’daki varlık süresinin ise yaklaşık 2.5 milyon yıllık bir geçmişe dayandığından söz ettik.

        Yani ormanlar bizden çoook önce vardı, yaksak da, yıksak da bizden sonra da olmaya devam edecekler.

        Konuştuğumuz en önemli meselelerden biri ise yaktığımız, kestiğimiz doğal ormanlarımızın yerine dikmekle övündüğümüz ağaçların aynı şey olmadığıydı.

        Çünkü orman ağaçtan ibaret değil.

        Ağaçlar ve altında yaşayan tüm bir habitat orman oluyor.

        Ağaçlar, küçük bitkiler, çürümüş bitkiler, burada yaşayan on binlerce tür canlı.

        Sizin diktiğiniz ağaçların orman haline gelebilmesi için geçmesi gereken süre yaklaşık 100 yıl.

        Hele hele otoyol kenarına, şevlere diktiğiniz ağaçların konu ile hiç ilgisi yok.

        Programda bizim değindiğimiz ama derinlemesine ele alamadığımız bir konu da Türkiye’deki endemik tür zenginliği idi.

        Düzenli okurum Mithat Kama uzmanlık alanı olan bu konu ile ilgili güzel bilgiler paylaştı.

        Aktarıyorum:

        “Pazar günü işlediğiniz konu gerçekten güzeldi ancak çok fazla teknik oldu ve ülkemizle ilgili yeterli bilgi verilmedi kanaatimce. Ben bu konuda 2016 yılında bir firma için yazdığım makaleden birkaç bilgi vermek isterim. Vereceğim rakamlar 2014 yılı rakamlarıdır ve ülkemizin endemik bitki örtüsü ile ilgilidir. Bu konu programınızda şöyle bir geçiştirildi.

        Dünyada 10.580 endemik tür var. Bu türlerin 3.480 tanesi ülkemizde yetişmektedir. Yani endemik türlerin üçte birine sahibiz. Amazon ormanlarının tamamında 1.285 endemik tür varken ülkemizde nerede ise üç katına sahibiz. Daha çarpıcı olsun diye birkaç rakam daha vermek isterim. Avrupa’nın tamamında 812 tür varken ülkemizin sadece Akdeniz bölgesinde 767 tür vardır. Britney adasının tamamında 89 tür varken bizim Trakya bölgesindeki endemik tür sayımız 102’dir. İsviçre’deki endemik tür sayısı sadece 12’dir. Bizim sadece Çarşamba ovasında endemik tür sayımız 54’tür.

        İşte, böylesine muazzam bir çeşitliliğe sahibiz ancak kıymetini bilmiyoruz. Bu çeşitliliğin en önemli sebebi dört mevsime sahip oluşumuz, farklı yükseltilere sahip oluşumuz, iki farklı denize kıyımızın olması, sadece Akdeniz değil aynı zamanda bir Karadeniz ülkesi oluşumuzdur. Bunun yanında kurak çöl iklimine de sahip oluşumuzdur. Elbette başka etmenler de vardır.

        Nasıl olur da bu canım ülkemin Kaz Dağları’na kıyılır, Karadeniz dağları dozerle dümdüz edilir.

        Saygı ve hürmetler”

        REKLAM

        ***

        Doğa Koleji meselesi

        Milli Eğitim Bakanı’na sormak istediğim bir şey var.

        Türkiye’nin en yaygın özel okullarından biri, Doğa Koleji mali sıkıntı içinde. Öğretmen maaşlarını dahi tam ödeyemiyor.

        Yani aslında batık.

        Bu okul zincirinin 70 bin talebesi olduğu biliniyor.

        Bakanlığın bu okulla ilgili planları ne?

        Parasını yatırmış pek çok veli, okulların açılmasını tedirginlikle bekliyor.

        Böylesi bir sorunla ilgili ne yapmayı planlıyorsunuz?

        Bu okula izin veren sonuç olarak başında bulunduğunuz Bakanlık.

        Sorunu çözmesi gereken de aynı bakanlık olmalı.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Büyük beklentileri büyük hayal kırıklıklarının temeli yapmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar