Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Vergi Kanunu’nda değişiklikler yapan tasarı hemen hemen tamamlandı.

        Yakında TBMM Genel Kurulu’na iner ve belki bir iki değişiklikle yasalaşır.

        Kanunda olumlu, olumsuz pek çok değişiklik var. Görebildiğim kadarıyla hizmet sektörlerinde vergi oranını arttıran, üretim sektörlerinde ise düşüren veya aynen koruyan bir yaklaşım geliştirmeye çalışmışlar ki, bunu makul buldum.

        Genel olarak taslağın bende uyandırdığı intiba, “Denizi bitirdik. Acil su lazım” durumu.

        Yani: “Durum şahane. Vergiler müthiş.”

        Şaka bir yana yeni tasarıdaki en önemli değişiklik, yıllardan beri tartışılan “Futbolcu vergileri” ile ilgili.

        Bu tasarı yasalaşırsa, Türkiye futbolcular için “vergi cenneti” olmaktan çıkacak ve Türkiye 1. Liginde ya da Süper Liginde oynayan futbolcular Avrupalı meslektaşları ile hemen hemen aynı oranda vergilendirilecekler.

        Siz bakmayın, tasarıyı üstünkörü okuyup “Futbolcu vergileri en yüksek yüzde 20 oranında olacak” diye yazarak artışın sadece yüzde 5 oranında olacağını iddia edenlere.

        Yeni tasarıya göre “En üst ligdekiler için yüzde 20, en üst altı ligdekiler için yüzde 10” vergi öngörüldüğü doğru ama hepsi bu değil.

        Çünkü Vergi Kanunu’nun bu maddesine koyulan bir ek ile “Bu madde kapsamındaki gelirler toplamının, 103. maddede yazılan tarifenin dördüncü diliminde yer alan tutarı aşması halinde bu gelirler yıllık beyanname ile beyan edilir”.

        103. maddenin 4. diliminde yer alan tutar için ise şöyle yazıyor:

        “750.000 TL’nin 500.000 TL’si için 163.460 TL fazlası için yüzde 39”.

        Gelir 1 milyon TL ise “1 milyon TL’nin 750 bin TL’si için 260.960 TL fazlası için yüzde 43”.

        Gelir 1 milyon TL’yi aşıyor ise “1.000.000 TL’si için 368.460 TL fazlası için yüzde 45”.

        Yani yılda 2 milyon avro ücret alan bir futbolcu bugünkü kurdan 12 milyon 980 bin TL olan yıllık geliri için 5 milyon 759 bin 460 TL vergi ödeyecek.

        Oysa aynı futbolcu bugün aynı miktarda geliri için 1 milyon 947 bin TL vergi ödüyor.

        Diyeceksiniz ki Avrupa’da bu oran ne?

        Onu da fazla detaya girmeden yarın yazayım.

        *

        Siper olmayın şunlara

        Yıllardır yazıp, söyleyip durduğum bir şey var.

        “İran’ın mevcut statükosunu koruması Türkiye’nin lehinedir” derim.

        İran’ı sevmediğimden değil.

        Tam aksine hayranımdır.

        Kültürüne, insanlarına.

        Ama siyaseten Türkiye’nin rakibidir.

        Bu yüzden de özellikle son yıllarda İran için kendimizi öne attığımız, İran’a siper olduğumuz her seferinde bunun yanlış olduğunu söyledim.

        Haklılığım dün bir kez daha kanıtlandı.

        İran’a bir kez işimiz düştü.

        Onda da Türkiye karşıtı tavır aldı yine.

        “Derhal çekilin” diye Türkiye’ye talimat veriyorlar.

        Sakın yanlış anlamasın kimse!

        İran’la da papaz olalım demiyorum.

        Sadece siper olmayalım.

        *

        Zaman

        Bu satırları yazdığım sırada saat henüz dün gecenin 10’u olmamıştı.

        Yani 120 saatlik süre dolmamıştı.

        Bu yüzden de ABD’nin Türkiye’ye PKK adına verdiği taahhüt yerine geldi mi, gelmedi mi henüz belli değildi.

        Tek bildiğim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “700-800’ü çekildi 1200’ü de çekiliyor” dediğiydi.

        Yani an iyi ihtimalle toplam 2000 kişi.

        Peki 80 bin kişi olduğu söylenen bu YPG’lilerin gerisi nereye çekildi ya da çekilecek!

        Ya da onlar zaten yok muydu!

        Hadi Afrin’de Esad’ın güçlerine katıldığı söylenenler de bir 2000 olsun.

        Gerisi çekilmez ise ne olacak!

        Biz yeniden operasyona mı başlayacağız?

        Peki başladığımız anda yine aynı tepkiler gelmeyecek mi?

        O zaman bu duraklamanın bize ne faydası olmuş olacak!

        PKK’ya 120 saat kazandırmaktan başka.

        *

        Madem öyle gel böyle!

        Geçen hafta “Yine her şey istediğimiz gibi oldu!” diye yazınca bazıları kızdı.

        “Hükümete çakmak için fırsat kokluyorsun. Hıncın mı var?” diyenler çıktı.

        Herkes bilsin ki, ben de o duygu yok.

        Kızarım, bağırır, çağırırım ama hıncım olmaz.

        Kin tutmam.

        Niye tutman biliyor musunuz?

        Birine kin tutacak kadar kızgınsam onun benim için bir değeri kalmamıştır artık.

        Benim için değeri olmayan biri için de içimde böyle bir yük taşımam.

        Hele hele siyasete hiç olmaz.

        Orada bir beklentim yok ki, hıncım olsun.

        Benim işim gözlemek ve eleştirmek.

        Bazen olumlu, bazen olumsuz.

        İşin gereği bu zaten.

        Şimdi sorum şu, o gün bana kızanlara:

        Madem o gün her şey istediğimiz gibi idi, hâlâ niye tedirginiz?

        PKK’nın çekilmeme, çekilirse rahat durmama olasılıkları niye hâlâ gündemde!

        İstediğimiz gibi olan anlaşmaya rağmen niye hâlâ Türkiye’ye karşı yaptırımlar öngören yasa tasarıları ABD Senatosu’nda sırasını bekliyor!

        Bu soruların yanıtlarını verebildiğimiz ölçüde bana laf söyleme hakkınız oluyor!

        *

        Sanki sözcü

        Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türk Amerikan ilişkileri hakkında konuştukça bazıları gibi kızmıyorum.

        Tam aksine ilgileniyorum, bilgileniyorum.

        Ve çok önemli şeyler öğreniyorum.

        Öğrendiğim şu: Hillary Clinton’ın ve Demokratların Türk Amerikan ilişkileri hakkında ne düşündükleri.

        Bu arada Davutoğlu’nun kuracağı parti için İstanbul Bahçelievler’de kiraladığı bina, tadilat sırasında belediye tarafından mühürlenmiş.

        Bu mühür yasal mı?

        Yasal!

        Evinizde yapacağınız boya badana gibi en basit işler için bile yasa gereği belediyeye başvurmanız ve “basit tadilat izni” almanız gerek.

        Gerçi belediyeler bu yasal gerekliliği pek işletmiyor ama yasa bu.

        Ahmet Bey, uygulanmayan bir yasanın uygulanmasına “maruz” kalmış.

        Tabii ki ayıp.

        Eski AK Partili Başkan belki de böylelikle “partizanlığın” ne olduğunu şimdi görmüştür!

        *

        Helal sana Acun

        Dün çok güldüm.

        Acun ile eski eşi Şeyma Subaşı sayesinde.

        Acun canlı yayında telefon ekranını gösterirken, Subaşı’nın mesajı gelmiş ve yayını izleyen herkes, sonrasında da ilgilenen herkes mesajı görmüş.

        Eski eş Miami’de kalacağı otel ve bir takım para işleri için görüşmek istiyormuş.

        Buradan bazıları Şeyma Subaşı’na çakma fırsatı buldu ve kadınla dalga geçmeye başladı.

        Ben ise o mesajlarda başka bir şey gördüm.

        Acun’un ne kadar doğru düzgün davrandığını.

        Biz boşanma sırasında ve sonrasında üç kuruş için birbirine giren cebi zengin, gönlü fakirleri görmeye alışmışken, Acun en azından bu konuda adamlık dersi veriyor.

        Kadına şiddetin normalleştirildiği bir ülkede…

        Boşanmış bile olsa, yaşamının bir bölümünü beraber geçirdiği, sevgisini paylaştığı ve çocuğunun annesi olan kadına hâlâ destek oluyor, yardım ediyor, adam gibi davranıyor.

        Karşı tarafın bunu hak edip etmediğine karar verecek olan bizler değiliz.

        Ama Acun’un doğru davranış biçimine saygı duyması gereken bizleriz!

        *

        YASAMA DOKUNULMAZLIĞI

        Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun protesto eyleminde Emniyet Güçleri ile.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Düşünceden değil düşüncesizlikten korktuğumuz zaman.

        Diğer Yazılar