Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünden beri Türkiye bu meseleyi konuşuyor.

        Ceren’i öldüren canavarı.

        Bunu kadına karşı şiddet gibi görmek mümkün değil.

        Bu başka bir şey.

        Bu Türkiye’de pek görmeye alışmadığımız bir tür, bir nevi seri katil.

        Türk Tipi seri katil demek daha doğru belki.

        Kadınlara yönelik canavarca hislerle dolu birisi.

        Bunu saklamıyor da… Açık açık anlatıyor.

        İki kez cezaevinden kaçması, bu manyaklığına rağmen cezaevinden izinli çıkabilmesi falan da Türk tipi işler zaten.

        O yüzden de başlıktaki gibi bir cümle kuruluyor, “Bunları söyleyebilecek kadar vahşi birini nasıl olur da cezaevinden çıkarırsınız” diye.

        Ama biliyor musunuz ki, aslında beterin beteri var.

        Bu bir canavar. Bunun cezaevinden çıkarılması tabii hata.

        Ama ya aşağıda anlatacağım varlığa ne diyeceksiniz!

        Bunun da kadına yaklaşımı, yukarıdaki hasta ruhlu canavarı aratmayacak türden. Ama çevreye zararı muhtemelen daha fazla.

        Şöyle konuşuyor, hem de gizli gizli değil, bir televizyon programında. Sanat adamı sıfatıyla. Diyor ki, “Kadının tabiatı bağlanmaktır, ait olmaktır. Erkeğinki öyle değildir. Erkek kadına ait olmaz, sahip olur”

        Sahip olur derken sesine güçlü bir vurgu, bir sertlik de katıyor ve devam ediyor: “Aradaki fark bu. Bazı kadınlar bunu karıştırıyor. Ben böyle yapıyorum, sen niye böyle yapıyorsun. Aynısını yapmasını istiyor.” Ve tam burada yeniden sesini kalınlaştırıp, sertleştirerek “Ben sahip olurum, sen ait olursun. Aradaki fark bu”

        Şaka yapmıyorum.

        Abartmıyorum.

        Aynen böyle anlatıyor. Büyük bir özgüven patlaması ile.

        Kadının binlerce yıllık “Birey olma” arzusunu, çabasını, savaşını ve hakkını “Davudileştirilmiş” bir ses tonu ve büyük bir hadsizlikle çöpe atıyor.

        Peki kim bu?

        Dünden beri her şeye manşet olan hapishane kaçkını canavar mı?

        Hayır değil.

        Ama bu ondan daha tehlikeli aslında.

        Çünkü bu “Sanatçı” adı altında geziyor ortalıkta.

        Ey insanlık, tanıyın bunu, adı “UĞUR IŞILAK”

        Tanımadınız mı?

        “Dombıra”yı söyleyen adam desem!

        Duymadınız mı?

        TBMM’de uyuyan milletvekili desem!

        Bu lafları söyleyebilecek kadar vahşi birini hapishaneden salmışlar, rezalet.

        Bu lafları söyleyebilecek kadar gözü dönmüş birisini ise Meclis’e almışlar.

        Bence daha büyük rezalet.

        Bu kafa Meclis’te olursa, o kafa dışarda gezer.

        Şaşırmayın.

        Normaldir!

        NOT: Bu Uğur Işılak’ın Ülke TV’de söylediği lafların videosunu ekte izleyebilirsiniz!

        *

        Kanal referandumu

        Kanal İstanbul meselesi, bir iktidar muhalefet meselesi değildir, olamaz, olmamalıdır…

        Kanal İstanbul denilen iş, bir iktidarın “Evet” deme, bir muhalefetin de “Hayır” deme gücünün ötesindedir.

        Ne Meclis’teki çoğunlukla ne yetkinin kimde olduğu ile alakalıdır.

        Bu çok büyük, çok önemli bir meseledir.

        Herkesi aşar.

        Dünyanın biz Türk milletine emanet edilmiş bir bölümünde, dünya üzerindeki dengeye kalıcı bir etki yapacak, insanlığa ilişkin bir büyük iştir.

        Bu yüzden de Kanal İstanbul için kimse “Ben yaptım oldu” diyemez…

        Yine kimse “İzin vermiyorum yapamazsın” da diyemez.

        Yapılması gereken şudur.

        Güvenilir bilim insanları, tarafsız ve namuslu bilim insanları oturur bu işi araştırırlar.

        Çevre etkileri nedir, çevreye ne gibi zararlar verebilir, varsa ne gibi faydalar sağlayabilir!

        Dünyaya ve doğaya kalıcı etkileri neler olacaktır?

        Marmara’ya ve Karadeniz’e neler yapacaktır?

        Tüm bunlar hesaplanır, bilinir, görülür ve toplumla paylaşılır.

        Ayrıca bunun bir de güvenlik boyutu vardır.

        Kanal İstanbul Trakya’yı ikiye bölecek, Avrupa ile Türkiye’nin önemli bir bölümü arasına ikinci bir su yolu koyacaktır.

        Bunun askeri sonuçları neler olabilir, güvenlik etkisi nedir o da hesaplanması gereken başka bir boyuttur.

        Ve tüm bu hesaplar yapıldıktan sonra ve sonuçları bu ülkenin yaşayanları ile paylaşıldıktan sonra oturup halka sorulur, yani bir referandum yapılır, “Trakya’yı bölmek istiyor musunuz?” diye.

        Tabii halka ödeyeceği maliyet de anlatılır bu arada.

        Karar millet verir.

        Başka türlüsü olmaz.

        Olursa da olmaz!

        *

        Düzeltme

        Hasan Cemal’in pasaportuna el koyulmasındaki yanlışlığı anlatınca yazımda, Hasan Cemal aradı.

        Genelde Galatasaray konuşmak için arar.

        Ya da kızmak için.

        Bu kez kızmak için aramış.

        Yazımda Hasan Cemal’in 77 yaşına merdiven dayadığını yazmıştım.

        Kızmış.

        “Ulan daltaban, 77 değil, 76 olucam yakında. Beni karalamaktan vazgeç” dedi.

        Kendisinden özür diledim. “Düzeltirim” dedim.

        *

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Düşmanımıza bile arkadan değil cepheden saldıracak karakterde olduğumuz zaman.

        Diğer Yazılar