Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Bazen okurlar, bazen tanıdıklar, bazen dostlar “Bu sosyal medyadaki hakaretlere nasıl dayanıyorsun?” diye soruyorlar.

        Çok basit.

        Ciddiye almıyorum.

        Çünkü ahmakları asla ciddiye almadım.

        Okuduğunu anlamaktan aciz, anlatmaktan aciz, üstüne üstlük bir de büyük bölümü önyargılı bir güruhun nesini ciddiye alayım da üzüleyim.

        Bu köşenin hakiki okurlarını elbette ciddiye alırım.

        Yanıt veririm, hatalı olduğumu söyledikleri meselelerde bir daha bir daha düşünürüm, fikrimi, yaklaşımımı gözden geçiririm.

        Ama hayatı 140 karakter okumaktan ve onu bile anlamamaktan ibaret olan bir güruhu pek de takmam.

        Bakın bu ülkede yaşayan insanların yüzde 70’e yakını okumaktan, okuduğunu anlamaktan aciz.

        Belki kendi hataları, belki eğitim sisteminin hatası ama durum bu.

        Bunu da bir tarafımdan uydurmuyorum.

        PISA sonuçları söylüyor.

        En azından medyaya yansıdığı zaman PISA skorlarımıza bir göz atıyorsunuzdur.

        Orada kabak gibi ortada olan bir gerçek var.

        2017 verilerine göre, bu araştırmaya katılan öğrencilerimizin yüzde 60’tan fazlası, hadi net oran vereyim yüzde 66,1’i okuduğunu anlamıyor.

        Okul ortamında bu düzeyde olan oranın yaş ilerledikçe düzeleceğini mi düşünürsünüz yoksa daha kötüye gideceğini mi!

        Gazete okurunun büyük bölümü zaten geriye kalan yüzde 33,9’dan oluştuğu için onların yaptığı eleştirinin elbette büyük kıymeti var.

        Karşı da olsa, aynı fikirde de olsa.

        Ama bizlerin ne yazdığından sadece sosyal medyaya yansıdığı kadarı ile haberdar olan ve yazıların tamamını okumadan, başlığı ya da kendisine iletilen bölümü kadar meseleden haberdar olan kişilerin zerre kıymeti yok.

        Sövseler de yok, övseler de yok.

        Siyasetçi falan olmadığım için bu kitle benim için yok hükmünde.

        İdraksiz bu kitlenin söylediklerini de ciddiye alıp ona göre tavır alacak halim yok.

        Diyecekseniz ki, “O zaman niye yazılarını sosyal medya üzerinden paylaştırıyorsun”.

        Medyaya haklı nedenlerle öfkeli olduğu için sosyal medyayı takiple yetinen ve aslında yüzde 33,9’a dahil olan kitleye ulaşmak ve geri kalan 144 karakter kültürüne de bir harf bile olsa olumlu etki edebilmek için.

        Ne kadar cami o kadar dindarlık mı!

        Ne kadar cami o kadar dindarlık mı!
        0:00 / 0:00

        Levent’e temeli atılan 20 bin kişilik camiyi eleştirince...

        Tam da beklediğim tepki.

        Tam da beklediğim tiplerden.

        “Camiye karşı mısın, dinden niye rahatsız oluyorsun?”

        Yazıyı mabadından okuyunca böyle tepki oluyor. Alışığım.

        Yine anlamayacaksınız ama emin olun camiye karşı değilim.

        Dün de yazdım ama anlamadınız.

        Canınız çok çekiyorsa her mahalleye 20 bin kişilik bir cami yapın.

        Nasılsa kaynak bol memlekette.

        Dinden ama hiçbir dinden hiç rahatsız değilim.

        Yeter ki, birileri kendi siyasal anlayışını din diye zorla kimseye dayatmasın.

        Herkes kendi dinini ya da dinsizliğini bildiği, inandığı gibi yaşasın, kimse kimseye karışmasın.

        Benim söylemek istediğim konu, bazılarının anlamamak için ısrar ettiği mesele.

        Onu da aptala anlatır gibi açık açık söyleyeyim:

        “Daha çok camii yapmak sizi daha dindar yapmaz arkadaşlar.”

        Bu neye benzer biliyor musunuz?

        Çok kötü bir sürücünün daha iyi sürücü olmak için daha çok otomobil almasına.

        Daha çok otomobili var diye, daha lüks bir otomobili var diye kimse daha iyi sürücü olmaz.

        Daha iyi sürücü olmak için trafik kurallarına uymak, diğer araç sürücülerine saygı göstermek, gaza basmayı iyi sürücülük zannetmemek, camı açıp sağa sola küfretmenin trafikte haklılık olduğu anlamına gelmediğini bilmeyi gerektirir.

        O yüzden cami yapmanız beni hiç ama hiç rahatsız etmez.

        Ama cami yaparak dindar olamayacağınızı hâlâ anlamamış olmanız eder.

        Ne dersiniz "Sizden" midir!

        Ne dersiniz "Sizden" midir!
        0:00 / 0:00

        Engin Ardıç, hakaret dolu yazılarına bir yenisini daha eklemiş dün.

        Koskoca bir kuşağı “stereotipleştirerek”, bir entelektüelin asla yapmaması gereken bir tavrı sergileyerek.

        Tüm bir nesli aynı potaya sokarak aşağılamış ve Z kuşağına kin kusmuş.

        Tipik bir Ardıç tavrı.

        Ciddiye aldım mı?

        Asla.

        Fütursuzluğu hoşuma gitse de, Ardıç’ı uzun süredir ciddiye almıyorum.

        Bu yüzden de genellemelere dayalı hakaretleri hakkında bir şey yazmayı da düşünmüyorum.

        Sadece merak ettiğim bir şey var.

        Galatasaray Lisesi mezunu olan Ardıç hakkında mektebi babalarının malı zanneden ve mektep üzerinden nemalanan grup ne düşünüyor?

        Öyle ya kimin “Onlardan olup olmadığına karar verme yetkisini kendinde gören” bir güruha göre Ardıç onlardan mı değil mi?

        Bana öyle geliyor ki, tam da onlardan!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        İnsanlıktan soğutacak insan müsveddeleri ortalıkta insan diye dolaşmadığı zaman.

        İnsanlık patlamış havai fişek değil

        İnsanlık patlamış havai fişek değil
        0:00 / 0:00

        Sakarya’da bir havai fişek fabrikası “kazara” patlamış.

        Aynı fabrikanın bilmem kaçıncı kez “kazara” patlaması imiş.

        Sadece havai fişek değil, Ramazan topları da o fabrikada yapılırmış meğer.

        Sahibi de MÜSİAD Sakarya yönetimi üyesi bir işadamı imiş.

        Allah göstermesin kaza bu, herkesin başına gelebilir.

        Sık sık gelmesi biraz ihmalkarlık, biraz vurdumduymazlık göstergesidir gerçi ama yine de “kaza” diyelim.

        Kaza sonucu 4 vatandaşımız ölmüş, “Sayın Cumhurbaşkanı tarafından oraya yollanan” sayın bakanlarımızdan birinin ifade ettiğine göre 7 kişi de kayıpmış.

        Yine ucuz atlatılmış.

        2012’de Afyonkarahisar’da askeri cephanelikte meydana gelen patlamada 25 kişi ölmüştü.

        Bazıları buharlaştığı için asla cenazelerine ulaşılamamıştı.

        Neyse meselem patlama değil zaten.

        Bana acı gelen, bana üzüntü veren şu.

        MÜSİAD yöneticileri patlama sonrası fabrikanın sahibi işadamını ziyaret etmişler.

        Ve ölenlerin geride kalan aileleri yerine fabrika sahibine “moral” vermeyi tercih etmişler.

        Kazanın sorumlusu olarak gözaltına alınması gereken adama kaza şerefine bir yemek düzenlemişler.

        Aferin hepinize.

        Boğanızda kalsın diyemeyeceğim.

        Agop’un kazı gibi yutmuşsunuz belli ki!

        Ama inşallah çıkaramazsınız da...

        İçinizde kalır!

        Diğer Yazılar