Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        BionTech’in kurucuları ve patronları Prof. Dr. Uğur Şahin ve eşi Dr. Özlem Türeci ile hep birlikte gurur duyuyoruz.

        Bütün dünya onlardan bahsediyor ve epey uzun bir süreden sonra ilk kez içinde “Türk” kelimesi geçen cümlelerde “olumlu” anlamlara rastlıyoruz.

        İki vatandaşımız her yende manşet, tüm insanlık onlara teşekkür ediyor.

        Böylesi bir duruma son olarak Prof. Dr. Aziz Sancar Nobel Kimya Ödülü’nü kazandığı zaman şahit olmuştuk.

        Memlekette bayram havası esmişti.

        Bu bilim insanlarımızın başarıları karşısında ülke olarak yapabildiğimiz tek şey “doğdukları” evleri bulup fotoğraflarını çekmek ve “Burada doğdular” diye övünmek.

        Ancak nedense hiç kimse “İyi de niye burada doymadılar” diye sormuyor.

        Niye araştırmalarını bu ülkede yürütmediler ya da yürütemediler, niye bu memleketin laboratuvarlarında çalışmadılar ya çalışamadılar, niye bu buluşlarını doğdukları ülkede yapamadılar, hatta Şahin ve Türeci’nin durumunda olduğu gibi niye patentlerini bu ülkede çıkartmadılar!

        Niye hiç kimse bu soruların yanıtlarını merak etmez?

        Belli ki, insanımızın zekasında bir sorun yok.

        Aziz Sancar örneğinde eğitimdeki sorun bile aşılabiliyor.

        Peki sorun ne?

        Türkiye’de neden araştıramıyor, Türkiye neden geliştiremiyor?

        Niye ARGE lafını bu kadar çok kullanıp, bu kadar az fayda elde ediyoruz?

        Bu soruların yanıtlarını merak etmediğimiz ve yanıtları öğrenmekten korktuğumuz sürece yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın başarıları ile övünmeye devam ederiz.

        Saçmaladığımı fark ettim

        Saçmaladığımı fark ettim
        0:00 / 0:00

        Milli maçta 45 dakika sahada kalan Vida’nın korona testi pozitif çıktı.

        Tüm liglerde, tüm takımlarımızda beşer onar korona vakası patlıyor her gün.

        Salgının genel durumunun geçen ilkbahardan çok daha kötü olduğu, vaka sayılarının Nisan ayını bile bir kaça katladığını biliyoruz.

        Ama geçen yıl tatil edilen lig bu yıl nedense oynatılıyor!

        Virüsün ne bulaşma hızında ne de öldürücülüğünde bir azalma var.

        Virüse karşı elde ettiğimiz tek başarı, tedavi yöntemlerini biraz daha geliştirmiş olmaktan ibaret ama ölümler oransal olarak düşse de sayısal olarak artma eğiliminde.

        Ve Futbol Federasyonu ligi tatil etmeyi aklından bile geçirmiyor.

        Bunu tartışmıyor. Gündemine almıyor...

        Kulüpler neredeyse tüm tribünleri locaya çevirip, içeriye adam doldurmakta bir beis görmüyorlar!

        Sonra biz vatandaşa “Dikkatli olun” diyoruz.

        Saçmalıyoruz gerçekten.

        Farkındayım.

        Artık bir şey demiyorum.

        Ne halimiz varsa görelim!

        Niye ben

        Niye ben
        0:00 / 0:00

        Dün FiA’nın açıklamasıyla birlikte Pazar günü yapılacak Formula 1 Türkiye Grand Prix’sinde “Steward” olduğumu herkes öğrendi.

        Kutlayan da var, “Yine mi herif. Her boku bu mu biliyor?” diye sallayan da!

        Yarış steward’ı dediğin her yarışta 4 kişi.

        Bunlar yarış sırasındaki tüm tartışmalı pozisyonlara, sürücülerin ve takımların pistte ve pist dışında kurallara uyup uymadıklarına karar veren ve gerekirse cezaları belirleyen 4 kişi.

        3’ü otomobil sporları dünyasından, biri de onlara danışmanlık vermek üzere eski Formula 1 pilotlarından seçiliyor. Bunlardan biri yarışın yapıldığı ülkeden oluyor.

        İstanbul’daki yarış için TOSFED ve FiA beni belirlemiş.

        Benim böyle bir talebim olmadı. Olamaz da zaten.

        Bu iş taleple ya da torpille olmuyor.

        Milyar dolarlık bir organizasyon, milyonlarca dolarlık otomobiller, müthiş bir güvenlik kaygısı varken kimse buraya “Bizim amcaoğlunu koyalım” demiyor.

        Elbette bu göreve benden daha layık kişiler var Türkiye’de.

        Ama “Niye bu herif” diyenlere hatırlatmak istediğim bir kaç husus var.

        Formula 1’in Türkiye’ye gelmesi için neredeyse 30 yıldır uğraşanların arasında ben de vardım.

        O zamanki adı “TOMSFED” şimdi TOSFED olan Otomobil Sporları Federasyonu yönetiminde defalarca görev aldım.

        İstanbul Park Pisti’nin yapımı da Dünya Ralli Şampiyonası ve Formula 1’in Türkiye’de ilk düzenlenmesi debenim yönetim kurulunda yer aldığım Federasyonlar döneminde gerçekleşti.

        Sövecekler bunu bilsin.

        İstiyorsa yine de sövsün.

        Seneye de olur mu?

        Seneye de olur mu?
        0:00 / 0:00

        Formula 1 meraklılarının en merak ettiği konu, F1 Türkiye Grand Prix’sinin seneye de olup olmayacağı.

        Bu yıl pandemi nedeniyle sürpriz bir geliş oldu aslında.

        TOSFED’in FiA (Federation Internationale d’Automobile) ile olan çok yakın ve çok sıkı ilişkisi, FiA Başkanı Jean Todt’un Federasyon Başkanı ile olan neredeyse baba oğul ilişkisi gibi ilişkisi sayesinde, bu yıl F1 yönetiminin yayıncı kuruluşa verdiği 14 yarış sözünü tutabilmesi için Türkiye de takvime “bila bedel” dahil edildi.

        Ancak 2021 için durum belli değil.

        Takvimde Nisan ayında bir yarışlık boşluk var.

        Buraya üç ülke Almanya, Portekiz ve Türkiye talip.

        Ancak bu kez beleş değil.

        15 ila 30 milyon dolar arası bir para ödemek gerekiyor.

        İspanya yarışından hemen önce olduğu için Portekiz avantajlı gibi ama Türkiye’nin de şansı büyük.

        Ama 17-20 milyon dolar civarında bir para ödemek gerekiyor.

        Gençlik ve Spor Bakanlığı bu yıl çok büyük destek verdi. Hatta çok hızlı bir biçimde pistin kötü durumdaki asfaltını bile Bakanlık yeniledi.

        Ama önümüzdeki yıl ödenecek para ciddi.

        Bu para bulunursa olur.

        Nusret sayesinde zayıflıyorum

        Nusret sayesinde zayıflıyorum
        0:00 / 0:00

        Pandemi döneminde kilo almak bir yana kilo vermem bazılarının dikkatini çekmiş.

        “Nasıl oluyor” diye soranlara şu yanıtı veriyorum.

        “Etçi Nusret sayesinde.”

        Şaka değil.

        Gerçekten.

        Nusret, aşçılara, şeflere, lokantalara o kadar kötü örnek oldu ki, herkes sosyal medya üzerinde lokantasında yemek hazırlarken çektiği videoları koyuyor.

        Büyük bölümü o kadar iğrenç, o kadar pis ve o kadar abartılı ki, inanılmaz.

        Ben de sürekli bunları izliyorum.

        İzledikçe yemekten içmekten kesildim.

        İzledikçe midem bulanıyor.

        Baktıkça içim kalkıyor.

        Bu kadar çirkin, bu kadar görgüsüz, yemeye ve o yemeğin yapıldığı malzemeye bu kadar saygısız bir güruhun yemek yaptığı yerde benim yemek yemem mümkün değil.

        O yüzden günden güne eriyorum.

        İdeal kiloma varınca instagram'da bunları izlemeyi bırakacağım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Kozmik belgeleri FETÖ’ye teslim eden Genelkurmay Başkanlarından hesap sorabildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar