Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Formula 1’in antrenman ve sıralama turlarına damga vuran olay, pistin kayganlığı oldu.

        Antrenman turlarının başlamasından 1 gün önce sosyal medyada “Yeni dökülen asfalt kayganlığı nedeniyle sıkıntı yaratacak” diye yazmıştım.

        Dün buna bir de yağmur eklenince durum tam bir felakete dönüştü.

        Seyirciler açısından zevkli ama pilotlar açısından tehlikeli ve dereceler açısından da sıkıntılı bir durum ortaya çıktı.

        Cuma akşamı yapılan ve benim de katıldığım pilotlar toplantısında pilotlar çok öfkeli ve hayal kırıklığı içindeydiler.

        Çünkü hepsi İstanbul pistinin methini duymuş hatta birkaçı yaşamıştı da.

        İyi bir yarış, yeni rekorlar, yeni dereceler için gelmişlerdi.

        Pist onlar için tam bir hayal kırıklığı oldu.

        Bunu en yüksek sesle ve en ağır biçimde dile getiren Hamilton olsa da hepsi aynı fikirde idi.

        Hamilton “Niye asfalt dökerek şahane bir pisti mahvettiniz” dedi ve ekledi “Bok gibi olmuş hem de B’si büyük harfle.”

        Motor Sporları Federasyonu’nun ve FiA’nın “Pis çok iyi durumda değil ama yeni asfalta gerek yok. Birkaç yama ile tamir edilse yeter” demesine rağmen “Fırsattan istifade pisti yenileyelim bari” diye işgüzarlık yapan Ulaştırma Bakanlığı istemeyerek de olsa böyle bir sonuca imza attı.

        Buradan çıkarılacak sonuç şudur.

        İyi niyetle de olsa, bilmediğimiz işe kalkışmamak en iyisidir.

        Kaş yapacağım derken göz çıkarıverirsiniz!

        İki hafta

        İki hafta
        0:00 / 0:00

        Ben “Dikkat edin bu COVİD berbat bir hastalık” dedikçe birileri “Bakmayın onun dediklerine, o kadar da vahim bir şey değil” diyor.

        Bu ahmaklığın etkisinde kalanlar da bana saydırıyor. Peki soruyorum onlara “Madem bu hastalık önemli bir hastalık değil, niye hepinizin, hepimizin çevresinde bu hastalık yüzünden hiç beklenmedik, zamansız ölümler oluyor?”

        40’lı yaşlarında sapasağlam ya da biraz daha ileri yaşlarda böylesine çabuk bir ölüme neden olmayacak hastalıklarla başarıyla mücadele eden kişiler niye ölüyor?

        Mesela Ahmet Kekeç 59 yaşında niye küt diye gitti aramızdan?

        Bu hastalık önemsiz ve zararsız olduğu için mi?

        İllet olduğum bir cümle de, “Gripten de yılda bilmem kaç yüz bin kişi ölüyor” zırvalığı.

        Doğru gripten de ölen var.

        Ama bu hastalıktaki öldürücülük oranı gribin en az 10 katı.

        Birisi bana mail atmış, “Virülans azaldı, halkı paniğe sevk etme.”

        Yapma ya!

        Neye göre azaldı bir anlatsan da bilsek.

        Resmi sayılara göre mi gerçek sayılara göre mi?

        Virülans azalırken ağır hasta sayısındaki artış niye peki?

        Virülansın azalmasından ötürü nazara gelenlerden mi!

        “Sürüneceksiniz” diyorum takan yok.

        “Öleceksiniz hem de sevdiklerinizi son bir kere göremeden” diyorum onu da takan yok.

        Dün caddeler, kafeler, restoranlar lebalep dolu.

        İğne atsan yere düşmez.

        Millet arkadaşlarıyla oturmuş. Yiyor içiyor.

        Farkında değiller ki, ölümle oturmuş sohbet ediyorlar.

        Bilmiyorlar ki o yemek aslında Leonardo da Vinci’nin ünlü tablosu, “Son akşam yemeği.”

        Bahara kadar dayansalar belki aşı yetişecek ama umurlarında değil.

        Devletin aymazlığı ise apayrı bir konu.

        Ekonomi dönsün, kimse aç, işsiz kalmasın diyordum ben de!

        Ama vazgeçtim.

        Çünkü esnaf da, lokantacı da sorumsuz.

        Azıtmışlar gibi akşam 7 ila 10 arasında parti yapan mekan var.

        Batsın o mekan.

        Artık başka çare yok.

        Bu saatten sonra iki hafta tam kapanma kurtarır bir tek.

        İki hafta tam kapanalım.

        Bu hastalık yüzde 90 azalır.

        İki hafta.

        Şart.

        Kekeç

        Kekeç
        0:00 / 0:00

        Yukardaki yazıda da dedim ya, gazeteci Ahmet Kekeç COVİD 19’a yakalandı ve tüm ihtimama rağmen hayatını kaybetti.

        Rahmetli ile uyuşan tek yönümüz yoktu.

        Dünya görüşümüz, hayat tarzımız, fikri dünyamız taban tabana zıttı.

        Birbirimizin aleyhine yazdığımız çok yazı da oldu.

        Zaman zaman telefonda konuştuğumuz, karşılıklı tartıştığımız da.

        Emin olun karşıt fikrin düzgünüydü.

        Edepliydi.

        Tutarlıydı.

        Tanıdığım kadarı ile düzgündü.

        Hakkım geçtiyse helal olsun.

        Yurt dışından kaç hasta geldi?

        Yurt dışından kaç hasta geldi?
        0:00 / 0:00

        Yurt dışından ambulans uçaklarla Türkiye’ye COVİD’li hasta taşındığı iddiası basında yer aldı.

        Türkiye’ye hasta getiren özel hava ambulanslarının uçuşlarından yola çıkarak bu sonuca varmışlar.

        İki şeyi baştan söyleyeyim.

        Özel sağlık kuruluşları yurt dışından her türlü hastayı getirirler.

        Buna karşı bir yasa yok.

        Tam aksine Türkiye sağlık turizmi adı altında bunu destekliyor.

        İkincisi de şu, başka ülkeler de zaman zaman salgın hastalıklara yakalanmış başka ülke vatandaşlarını ülkelerine kabul ediyorlar.

        Mesela Ebola salgını döneminde pek çok Afrika kökenli hasta başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine “Yüksek güvenlikli” bir biçimde geldi.

        Bizdeki sorun şu.

        Bu gelenlerle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz, açıklanmıyor!

        "Kaç kişi geldi, nasıl geldi, nerede tedavi ediliyorlar, nakilleri sırasında yeterince önlem alınıyor mu?" sorularının yanıtlarını bilmiyoruz.

        Ve çıkan haberlere rağmen herhangi bir açıklama yok.

        Anormal olan ve medeni olmayan bu.

        Yoksa hasta gelmesi değil!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Hatadan geç olsa dönmenin hiç dönmemekten iyi olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar