Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son yılların en popüler, en yükselen politikacısı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu.

        Amerika’da ve Avrupa’da yükselen “aşırı milliyetçi” dalgayı Türkiye’de en iyi temsil eden siyasetçilerin muhtemelen 1 numarası.

        Muhafazakar hassasiyetleri en iyi ve erken yakalayan, milliyetçi söylemleri en iyi kullanan, teröre karşı oluşan ulusal duyguyu en iyi anlayan yönetici olduğunu göstermeyi çok iyi beceren bir siyasi figür.

        Kendi açısından çok ama çok başarılı.

        Bu başarısı ona sağ siyasette çok güçlü bir pozisyon sağlıyor.

        Öyle ki, iki farklı partide, Cumhur İttifakı’nın iki bileşeninde de “güçlü siyasi kimlik" algısı getiriyor.

        Gerek MHP’de, gerek AK Parti’de aynı anda "Mevcut liderlerden sonra en güçlü desteğe sahip siyasi kim?" sorusuna verilen yanıtlarda önemli bir pozisyonu var Süleyman Soylu’nun.

        Bu bir siyasetçiye kolay kolay nasip olacak bir şey değil.

        Sakın yanlış anlamayın, bunları yazarak Süleyman Soylu’nun tutumunu onaylamıyorum.

        Sadece tespit yapıyorum.

        Boğaziçi Üniversitesi’nde rektör atamasına karşı yapılan işlemler sırasında da Bakan Soylu’nun söylemleri öne çıkıyor sürekli olarak.

        Soylu “Rektörün odasını bastırmam” diyor.

        Elbette ki rektör odası basılmaz, bastırılmaz. Zaten rektörün odasını basmak isteyen, kapıya dayanan falan yok.

        REKLAM

        Soylu bu cümle ile sanki rektörün odası tehlike altında ve öğrenciler şiddet uyguluyormuş gibi bir hava yaratıyor.

        Sonra LGBT’cilerin bu topraklardan olmadığını söylüyor.

        Müthiş bir eksen kayması yaratıyor, atama karşıtı tepkileri bambaşka bir yere taşıyor.

        Dün ben Bardakçı’nın ve Reşat Ekrem Koçu’nun kitaplarını tavsiye ediyorum böyle düşünenlere.

        Ama bugün kitap tavsiyesinden vazgeçiyorum.

        Daha basit, daha anlaşılır bir şey göstermek istiyorum.

        Bir fotoğraf.

        Bu fotoğraftaki ünlü bir sanatçımız.

        LGBT’nin T’si.

        Türkiye’nin en ünlü transseksüeli.

        Sayın Bülent Ersoy.

        Buradaki fotoğrafı da bir iktidar iftarında çekilmiş.

        Zaten Sayın Ersoy da iktidar destekçisi olduğunu hiçbir zaman gizlemiyor.

        Yoksa mesele L veya G veya B veya T olmakla ilgili değil mi?

        Aynı alkolde olduğu gibi.

        AK Partili ise alkolik olmuyordu.

        Burada da aynı şey mi geçerli!

        Harvard ve Oxford'un ödü patlıyor

        Harvard ve Oxford'un ödü patlıyor
        0:00 / 0:00

        Melih Bulu çok ilginç bir kişilik olduğunu her gün ortaya koyuyor.

        Son olarak kendi atamasını 30 yıl önceki bir atama ile karşılaştırdı ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun bürokrat olarak atandığını ona niye o zaman tepki gösterilmediği söyledi.

        Ne manası var ise!

        Herhalde “Bay Kemal” üzerinden iktidar ile ne kadar yüksek bir empati içinde olduğunu kanıtlamak istiyor.

        Dün de zaten “İstifayı düşünmüyorum” demişti.

        Sanki düşünse edebilecekmiş gibi.

        Bu arada benim bahis önerime yanıt vermiyor bir türlü.

        Ben diyorum ki, sen kim üniversiteyi 4 yıl içinde ilk yüze sokmak kim, nesine istersen bahis yapalım.

        O gitmiş diyor ki, “Çevre esnaf ile birlikte üniversitemizi ilk yüz üniversite arasına sokacağız.”

        Herhalde bakkala, manava, köfteciye, pideciye, fotokopiciye üniversitede ders verdirecek.

        Proje başarılı olur ise bir sonraki dönem rektör olarak okul yakınındaki seyyar köfteci atanır.

        Bak işte o zaman korksun Harvard, yıkılsın Oxford.

        Bu yüzden ben bu arkadaşa yönelik bahis önerimi geriye çekiyorum.

        Böyle bir bahisi kazanırsam vicdanım sızlar. Çünkü buna bahis değil, hırsızlık denir.

        Bu aslında öğrenci değil, öğretmen tepkisi

        Bu aslında öğrenci değil, öğretmen tepkisi
        0:00 / 0:00

        Boğaziçi Üniversitesi’nde atanmış rektöre karşı tepkiler sanki bir öğrenci eylemi gibi lanse ediliyor sürekli.

        Oysa bu aslında bir öğrenci eylemi değil.

        Rektöre yönelik tepkinin baş aktörleri “öğretim üyeleri.”

        Çünkü rektörün kimliği ve atanma biçimi öğrencilere değil, öğretim üyelerine yönelik bir tavır.

        Ve öğretim üyeleri de “Bizden olmayan, bizim üniversitemizin öğretim üyesi kriterlerini karşılamayan birini kabul edemeyiz” diye tepki gösterdiler.

        Öğrencilerin yaptığıaslında öğretmenlerine destek vermek.

        Yani öğrenciler desteği kesseler de, tüm öğrenciler tutuklansa ya da evlerine, yurtlarına dönse bile öğretim üyelerinin tepkisi sürüyor ve sürecek.

        Bu bir öğrenci eylemi değil, bu bir öğretim üyeleri tepkisi.

        Ama her niyeyse, sürekli öğrenciler öne çıkarılıyor sanki öğretim üyeleri tepki göstermiyormuş gibi.

        Ha rektör ha ATM

        Ha rektör ha ATM
        0:00 / 0:00

        Yazık bu ülkeye.

        Gerçekten yazık.

        Yazık çocuklarımıza, yazık geleceğimize, yazık bugünümüze.

        İktidarı ile muhalefeti ile al birini vur öbürüne.

        Hepsi aynı. Hepsi “ben yaptım oldu”cu, hepsi kibirli.

        Dün Taksim Meydanı’nın ortasına koyulan bankamatikleri yazdım.

        Gerçekten tam bir rezalet.

        Medyanın tam ortasında, hani yeni gelen halka saygılı olacağını belirten belediye tarafından meydanın göbeğine dikilen ATM anıtlarını.

        “Yahu şunu kıyıya, köşeye bir yere koyun. Meydanın ortasına etmeyin” dedim.

        Tık yok.

        Umurlarında değil.

        Onlar yaptı ya!

        Olur.

        Bize, o meydanı gören, oradan geçen vatandaşa b.k yemek düşer.

        Bakın size bir şey söyleyeyim.

        Boğaziçi’ne o rektörü atamakla, meydana o ATM’leri dikmek arasında temelde hiçbir fark yoktur.

        Bugün o ATM’yi fütursuzca oraya koyan, yarın rektörü de fütursuzca atar.

        O yüzden yazık bize diyorum.

        Bu arada peşinen söyleyeyim, deniz taksi diye kızağa koyulan ucubeyi de bir ara yazacağım.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aynı kafaya mahkum olmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar