Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Çocukluğumdan bu yana, yani aklımın erik, hafızamın hatırlamaya yeterli olduğu yaklaşık yarım asırdır Türkiye’de hükümetlerden en fazla duyduğum kelimedir “reform”.

        Ha babam de babam reform yapar bu ülkeyi yönetenler.

        Hukuk reformu, yargı reformu, ekonomi reformu, spor reformu, yönetim reformu, ulaşım reformu aklınıza gelebilecek tüm kelimelerin önüne “reform" sözcüğü eklenerek açıklanmıştır bu ülkede.

        Hep de süslü başlıklar bulunarak.

        Sonuç ortadadır.

        Oysa Almanya’da, İngiltere’de, Japonya’da falan hiç reform paketi açıklanmaz.

        Onlar açıklamaktan çok yapmaya inanırlar.

        Onlar yapar açıklamaz, bir ise açıklar ama yapmayız genelde.

        Bu kez de gayet havalı bir başlık bulmuşlar.

        “İstiklalden istikbale”

        Bu başlıkları ben Serdar Ortaç şarkılarının sözlerine benzetiyorum.

        Ortaç’ın şarkı sözlerine hiç dikkat ettiniz mi?

        Etmedinizse etmemeye devam edin.

        Ben ettim pişmanım.

        Kulağa hoş geliyor, ritme uyuyor ama okuduğunuz zaman hiçbir anlamı yok.

        Ses uyumuna uygun, dinleyeni keyiflendiriyor ama manasız.

        Neyse uzatmayayım.

        Anladınız ne demek istediğimi…

        Dün açıklanan pakete de hiç bakmadım bile.

        Başlıklarını okudum geçtim.

        Ben açıklamalara bakmamayı öğrendim.

        Bu açıklamaların yarattığı heyecana bakmayı tercih ederim.

        Doğrusu pek bir heyecan göremedim.

        “Hayırlısı” deyip geçti herkes.

        Esnafa vergi indirimi kulağa hoş geldi.

        Ama ortada kâr yok ki vergi olsun.

        Vergi olmayınca da indirsen ne olur, kaldırsan ne olur diyor esnaf.

        Bir tür davul tozu, minare gölgesi.

        Başlıklardan hoşuma giden ise “tasarruf” kelimesi oldu.

        Çok sevdiğim bir kelimedir.

        Çok inanırım.

        *Ekonomi”nin en önemli unsurudur.

        Fransızlar tasarrufa “economiser” derler.

        Ekonominin ta kendisidir aslında.

        Şimdi Türkiye’de de yapılacakmış.

        Kamu harcamaları zapturapt altına alınacakmış, kamuda araç tasarrufuna gidilecekmiş.

        Okudum güldüm.

        Biz bunu anlarız ama yeni nesil zor anlar.

        Onlar yıllardır “İtibardan tasarruf olmaz” diye büyütüldüler.

        Şimdi gel de anlat bu çocuklara bu tasarrufu.

        Audi A8’ye binmeyen rektörün, Mercedes S 500’e binmeyen başkanın, özel uçakla uçamayan bakanın kıymeti harbiyesi olur mu!

        İtibardan reform olur mu?

        Asıl reform dış ilişkilerde

        Asıl reform dış ilişkilerde
        0:00 / 0:00

        Çok şükür Mısır’la ilişkileri yavaş yavaş normalleştiriyoruz.

        Cumhurbaşkanı Mursi’nin uluslararası destekli darbe ile düşürülmesi ile 8 yıl önce kopan ilişkiler yeniden kuruluyor.

        Siga siga* ama olsun.

        8 yıl içinde Mısır ile aramızın açık olmasından ötürü çok zarar gördük.

        İlişkiler düzeldikçe bunların bir bölümünü karşılıklı olarak telafi edeceğiz mutlaka ama bir bölümü kalıcı hasar olacak.

        Üzerini boyayıp cilalasak bile altta hasarın izi kalacak uzun yıllar.

        Yine de düzelme iyidir.

        Muhtemeldir ki, bölgesel ilişkileri düzeltme çabası Mısır’la sınırlı kalmayacak.

        İsrail, belki Suriye ve diğer ülkelerle de yavaş yavaş da olsa bir ilişkileri yeniden inşa etme çabasına gireceğiz.

        Yani asıl reform ekonomide değil galiba dış ilişkilerde gerçekleşiyor.

        Bunu da eleştirecek halimiz yok.

        Gerçi mesele benim yıllar önce yazdığım “Ağa ile maraba” hikayesine benziyor ama olsun.

        En azından taraflar karşılıklı inatlaşma sonucunda ne yediklerini anladılar.

        * Yunanca'da "ağır ağır, yavaş yavaş" anlamına gelen kalıp.

        Bireysel önlemleri arttırma zamanı

        Bireysel önlemleri arttırma zamanı
        0:00 / 0:00

        Okurlar ve pek çok kişi önyargılı bir bakışla soru formatlı itham ediyor: "Sen aşı olmuşsundur?”

        "Nereden bu kanaate kapıldın” dediğim zaman yanıt formatı aynı.

        “Bunca program yaptın. Bunca doktoru tanıyorsun. Bulmuşsundur bir yerden.”

        Hayır efendim.

        Bulmadım.

        Aşı falan da olmadım.

        Doğru, öneriler geldi.

        Önce faz 3 çalışmalarına katılıp aşı olmamı önerenler oldu.

        Kabul etmedim.

        Mesleğimin sağladığı ayrıcalığı kullanarak bir çalışmanın parçası olma bahanesi ile aşı olmak bana ahlaklı bir tutum olarak görünmedi.

        Daha sonra birkaç kez “Risk grupları ile program yapıyorsunuz, isterseniz size de aşı ayarlayalım” diyenler oldu.

        Onlara da “Öyle bir imkanınız var ise gidip belediye otobüsü şoförlerine yapın. Onlar daha risk altında" dedim.

        Anlayacağınız aşı falan olmadım.

        Resmi açıklamalara bakarak “ilk” baharda aşı olacağımı düşünüyordum.

        Şimdi bir ihtimal “son” baharda olacağız.

        O güne kadar korunmaya devam.

        Üstelik de daha önce söylediğim gibi bu “kontrollü” açılma sonrası olacakları bildiğim için ekstra önlem almaya başladım.

        Artık koruyuculuğu bir kat daha yüksek maske kullanıyorum.

        Stüdyoya HEPA filtreli bir hava temizleyici getirdim.

        Aynısından bir tane de çalışma odama koydum.

        Kapasitesini yüzde 50 azaltmayan ve önlem almayan hiçbir restoranın kapısından dahi girmiyorum.

        Size de aynısını tavsiye ediyorum.

        Yeni Türkiye, Yeni Galatasaray

        Yeni Türkiye, Yeni Galatasaray
        0:00 / 0:00

        Galatasaray yönetimi şampiyonluğu Fenerbahçe ve Beşiktaş’a ikram etmek için elinden geleni yapıyor.

        Yönetim Kurulu zaten işi gücü bırakmış, bir süredir Mayıs’ta yapılacak seçime odaklanmıştı.

        Başkan, tüm sağlık sorunlarına rağmen aday olmak için zemin yokluyor, her şeyden fazla seçim kulisleri ve kimin aday olacağı ile ilgileniyordu.

        Başkan’la arası limoni olan Abdürrahim Albayrak kendi başkanlığının camiada kabul görüp görmeyeceğini araştırıyor, bir yandan da Mustafa Cengiz dışındaki olası Başkan adaylarından Yiğit Şardan’ın listesinde yer almayı istiyordu.

        Futbol takımı ise Fatih Terim’in çevresinde bütünleşmiş şampiyonluk peşinde koşuyordu.

        Terim arasının açık olduğu yönetime rağmen takımı şampiyon yapmak ve teknik direktörlüğü şampiyon olarak bırakmak istiyordu.

        Bu yönetimle çalışmayacağı aşikardı.

        Ancak yönetim Terim ve futbolcuları da darmadağın etti.

        Üç yılı aşkın süredir tahammül edilen Belhanda’yı ligin bitmesine iki ay kala, takımdan kovdu.

        Bunun getireceği mali yükümlülükler bir yana takım ve Terim bu duruma tepkili.

        Çünkü Belhanda belki de ilk kez haklı olduğu bir konudan dolayı kovuldu.

        Üstelik de tüm takım adına sahadan şikayet ettiği için.

        Bir sahayı düzeltemeyen yönetim, saha yüzünden şampiyonluk kaçacak buna bir önlem alın diyen Belhanda’yı sözde “etik değerler” bahanesi ile yolladı.

        Teknik direktörün ve takımın “Yapmayın” demesine rağmen.

        Çünkü Galatasaray’da artık tek etik var.

        Her şeyi yapın, yönetimi eleştirmeyin.

        Belli ki artık Yeni Türkiye gibi Yeni Galatasaray anlayışı var.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Aldığımız malların değil yaşadığımız anların değerli olduğunu anladığımız zaman.

        Diğer Yazılar