Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Okurların son günlerdeki sorusu şu: Sezgin Baran Korkmaz'a ne olur?

        Sezgin Baran Korkmaz'a ne olacağını bilemem ama sistemi bilirim.

        Korkmaz Türkiye'ye iade edilmez.

        Kendisini isteyen ve Avusturya'da gözaltına alınmasını sağlayan ABD olduğu için ABD'ye iade edilir.

        Türkiye'nin tutuklamadan sonra "Bana verin" demesini kimse ciddiye almaz.

        Türkiye eğer ciddi olsa benim "Beni Avusturya numarasından aradı" diye yazdığım gün Avusturya'dan talepte bulunurdu.

        Sonra ne olur!

        Bu gibi suçlarda ABD yargısının işleyişi şöyle oluyor.

        Öncelikle hiçbir uzlaşma aranmaz.

        Sanığa önce isnat edilen suçlara bağlı olarak alabileceği en yüksek ceza miktarı gösterilir.

        Daha sonra vereceği bilgilere bağlı olarak bu cezadan ne kadar indirim alabileceği masaya koyulur. Verilecek bilgiler ne kadar önemli ise, suç sisteminin tepesine ne kadar yaklaştıracaksa ona oranlı bir indirim gelir.

        ABD Korkmaz ile pazarlık ederek önce kendi ülkesinde işlenen suçları ortaya çıkarmaya çalışır.

        Sonra bunun uluslararası boyutunu sorar.

        Bunun ABD'ye ne kadar zarar verdiğine, bu zarara neden olanların kimler olduğuna ve bu sistemin başka suçlular için de çalıştırılıp çalıştırılmadığına ve gelecekte etkili olup olmadığına bakar.

        Sistemin ABD'ye verdiği zararı ortaya çıkardıktan sonra bunun ABD aleyhine uzun süreli kullanılıp kullanılmayacağını ve ardından da sistemin ABD lehine işletilip işletilemeyeceğini inceler.

        Bu işin yapıldığı ülkelere karşı elinde kozlar oluşturur.

        Tüm bunlardan kazançlı çıkacak olan ABD'li hukuk firmaları ve ABD Hazinesi olacaktır.

        Zararlı çıkacak olan ise kara para cenneti olduğu iddiasına maruz kalacak ülkeler.

        Standardınız var mı!

        Standardınız var mı!
        0:00 / 0:00

        Bayılıyorum bir kısım halkımızın “ahlak” ve “edep” anlayışına.

        Bayılmak ne kelime.

        Ölüyorum.

        Muazzam bir standarda sahipler.

        O kadar muazzam ki, “çifte” tanımı bile yeterli olmuyor.

        Kat kat üstüne.

        Duruma göre, konuya göre.

        Dün LGBTİ bireylerin pikniğinin polis zoruyla engellenmesini yazdım.

        “Hangi hakla” diye.

        Bir grup tepki gösterdi.

        Yukarıda bahsettiğim grup.

        Atadan, dededen, dinden, imandan, gelenekten, görenekten girdiler.

        Nereden çıktıklarını göremedim bile.

        Galiba çıkamadılar.

        Böyle bir ahlaksızlığa izin verilmesini nasıl savunurmuşum, böyle bir rezalete İstanbul’un göbeğinde nasıl göz yumarmışım.

        Peki o zaman ben size birkaç soru sorayım.

        Ödeşebilirsek ödeşelim.

        Şeyh hazretleri odasına soktuğu herkesi badelerken, karı koca, kadın erkek ayrımı yapmadan alayına dalarken dininiz, imanınız neredeydi!

        Bir tekinizin bile bu rezalete karşı çıktığını duymadım.

        Hadi o sapık şeyhti, müritleri de onun kadar sapıktı diyelim geçelim.

        Vakıf adı altında örgütlenmiş tarikat yurdunda talebe “sıbyanlara” tacizde bulunulurken, adlı adınca söyleyelim gariban ana babaların emaneti evlatlara tarikat yurdunda tecavüz edilirken neredeydiniz, sesinizi duymadım.

        Anadolu’nun bir kentinde 11 yaşındaki kız çocuğuna eşraf ve kamu görevlileri aylar boyunca cinsel saldırıda bulunurken ve bu saldırganların isimleri gizlenirken ayağa kalkıp ahlaktan, edepten söz ettiğinize tanık olmadım.

        Tüm bunlar dine, imana, ananeye uyuyor da, cinsel tercihleri farklı bir grup yetişkinin piknikte buluşması ahlaksızlık oluyor öyle mi!

        Hırsızlık, yolsuzluk, kul hakkı yeme konularına hiç girmiyorum. Çünkü siz ahlakı yalnızca cinsel konularla sınırlıyorsunuz, farkındayım.

        Ama bari orada tutarlı olun.

        Orada bir standart tutturun.

        Fazlasını zaten beklemiyorum.

        Troliçe

        Troliçe
        0:00 / 0:00

        Müstahkem bir mevkiye oturup, oradan herkese ateş etmek, suikast yapmak çok keyifli olsa gerek.

        Ama birisi kalkıp da o mevkiye bir bomba atınca ağlamak da ayrı bir keyif bazıları için.

        Önceki gün, sosyal medyada birisi Sezgin Baran Korkmaz rezaleti ile ilgili moda tabiriyle “şahsıma yönelik” çirkin imalarda bulunan bir paylaşım yapmış.

        Görünce tepem attı.

        Tanımadığım birisi.

        Son günlerde hep olduğu gibi “kadın fotoğraflı” bir troll hesap olduğunu düşündüğüm bir yerden.

        Çünkü son dönemde sağa sola hakaret ettikleri, ithamlarda bulundukları hesapları hep kadın fotoğrafları ile oluşturuyorlar. Sert bir yanıtı engellemek için.

        Ben de bana saldıran bu troll hesaba hak ettiği yanıtı verdim haliyle.

        Tam da beklendiği üzere hemen kıyamet koptu.

        “Ama ben türbanlıyım.”

        Eeeee…

        Türbanlı isen türbanlısın.

        Türbanlı olmak sana önüne gelene istediğin gibi saldırma, istediğin gibi hakaret etme özgürlüğü ve kimsenin sana yanıt verememesi gibi bir hak mı sağlıyor!

        Ben de pantolonluyum, ceketliyim!

        Kravat da takıyorum. Böyle giyindiğim için her türlü eleştiriden muaf mı olmalıyım?

        Elbette ki hayır.

        Ama sen inancının gereği olduğunu düşündüğün bir kıyafeti giymek sana bir ayrıcalık getirsin diye bekliyorsun!

        Başkalarına istediğini söyleme ama sana hiçbir şey söylenememe ayrıcalığını.

        Bak kardeş, gerçek misin değil misin, gerçekten kadın mısın yoksa kadın fotoğrafının arkasına saklanan bir erkek troll müsün bilmiyorum, hala emin değilim.

        Ama bildiğim şudur.

        Birine haksız bir ithamda bulunursan, hak ettiğin karşılığı alırsın.

        Eşit biçimde.

        Köpeksiz köyü bulup değneksiz gezmeye alıştınız.

        O kadar da değil.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Cehaletin uzun vadede kazanmadığını bildiğimiz zaman.

        Diğer Yazılar