Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Komşumuz Yunanistan ile Türkiye’ye karşı hasmane tavrını giderek tırmandıran Fransa bir askeri işbirliğine imza attılar.

        İşbirliği doğru kelime mi emin değilim.

        Fransa, Doğu Akdeniz’deki çıkarları için Yunanistan’ı himayesine aldı.

        Bunu da “Türkiye’ye karşı” yaptıklarını resmen açıkladılar.

        Türkiye, Yunanistan’a saldırırsa, Fransa Yunanistan’ı koruyacakmış.

        Napolyon’dan bu yana savaş kazanmamış Fransa kimi nasıl koruyacak onu bilemem ama Türkiye’nin zaten Yunanistan’a saldırmak gibi bir niyeti zaten yok.

        Boşu boşuna Fransa’nın hamiliğini kabul ediyorlar.

        Yazık.

        Buradaki ilginç durum ise şu.

        NATO üyesi Yunanistan, NATO üyesi Türkiye’nin olmayan tehdidine karşı, NATO üyesi Fransa’nın koruması altına giriyor.

        NATO açısından oldukça hoş bir durum.

        Ve bu arada bizim dış politikamızın halinin de göstergesi.

        Biliyorsunuz Yunanistan, NATO’nun askeri kanadına geri dönebilmek için Türkiye’nin onayına muhtaçtı.

        Bu onay 12 Eylül darbecilerinin, darbeden sonra yaptığı ilk iş olmuştu.

        Peki Fransa’nın de Gaulle döneminde NATO’nun askeri kanadından çıktığını hatırlayan var mı aranızda.

        Evet Fransa da aynı Yunanistan gibi hatta Yunanistan’dan daha önce NATO’nun askeri kanadından çıkmıştı.

        Peki onlar nasıl döndü dersiniz NATO’ya?

        Tabii ki, Türkiye’ninonayıyla.

        Darbe döneminde değil.

        Ama parti döneminde.

        Evet, Fransa NATO’ya 2009 yılında Sarkozy’nin talebi ile ve Türkiye’nin onayıyla dönebildi.

        Hem de Türk düşmanı Sarkozy’ye “Posta koyduğumuz” zamanlarda.

        O programlar ayna kızmayın

        O programlar ayna kızmayın
        0:00 / 0:00

        Gündüz kuşağı denilen program türüne yönelik tepkiler giderek artıyor.

        Çünkü programlarda akılalmaz şeyler oluyor.

        Son birkaç günde olanlardan bir kaçı şöyle mesela:

        - Adamın eşi yeğeniyle beraber olmaya başlamış. Adam bunları yakalamış. Kadın pişmanım demiyor tam aksine yeğenle beraber olmakta ısrarlı. Koca affettim kızdığım için pişmanım eve dön diyor. Kayınpeder devreye girmiş, damat kızımı pazarlamak istiyor diyor. Kadın eve arkadaşlarını getirirdi ve beni onlarla beraber olmaya zorlardı diye anlatıyor.

        - Bir diğerinde adam engelli bir kızla evlenmiş. İddialar adamın kızın engelli maaşı için bu evliliği yaptığı yönünde ama programda ortaya çıkan adamın engelli eşini pazarladığı iddiası.

        Daha neler neler ama asabınızı daha fazla bozmayayım diye uzatmıyorum.

        Üstelik bunlar muhafazakar siyasetçiler tarafından sürekli olarak ahlaksızlığın merkezi olarak gösterilmeye çalışılan bazı semtlerden değil tam aksine muhafazakar siyasetin en güçlü olduğu bölgelerden ve “sözde” muhafazakar görünümlü çevrelerden çıkıyor.

        Ve şimdi bu programların yasaklanması isteniyor.

        Gerekçe ise “Bu tip programların bu rezaletleri normalleştirdiği”.

        Oysa programların hiçbir suçu yok.

        Farklı programlarda sürekli ortaya çıkan rezilliklere bakarsanız bunlar zaten normalleşmiş.

        Belli ki, her yol var buralarda.

        Rahatsız olunan şey ise bunların ortaya çıkması-gizli saklı kalmaması.

        Anlayacağınız bu programlar aslında toplumun bir kesimine ayna tutuyor.

        Rahatsızlığın aynadan.

        Ayna olmasa sorun yok.

        Demekle olsaydı

        Demekle olsaydı
        0:00 / 0:00

        20 ayrı suç kaydı.

        Adam öldürme dahil.

        Kendi deyimiyle karışık işlerden 24 yıla mahkum.

        Televizyon programında Müge Anlı’nın karşısında.

        3 yıl yatıp çıkmış.

        Müge Anlı soruyor, “Nasıl çıktın?”

        İnfaz yasası ile yarıya düşmüş, corona sebebiyle biraz daha inmiş, sonunda 24 yıla mahkum 3 yılda tahliye.

        Aramızda.

        Osman Kavala ise neredeyse 3 yıldır içerde.

        Suçu ne?

        Bilinmiyor.

        Henüz doğru düzgün suçu bile kendisine söylenmemiş, doğru düzgün ifadesi de alınmamış.

        24 yıla mahkum 3 yılda çıkıyor, suçunu dahi bilmeyen adam Osman Kavala 3 yıldır içerde.

        Ve biz buna yargı, bu kararlara da adalet diyoruz.

        Çok açık ki, Osman Kavala adam öldürse idi şimdiye çoktan cezasını yatıp çıkmıştı.

        Serbestçe geziyordu.

        Televizyon programlarına katılıyordu.

        Kavala’nın suçu yeterince suçlu olamamak galiba.

        Ama zaten Türkiye’de Adalet artık Adalet Bakanlığı'ndan alınıp, Kültür Bakanlığı üzerinden devlet tiyatrolarına bağlanmalı.

        Çünkü tam anlamıyla bir komediye dönüşmüş vaziyette.

        Mesela Yılmaz Özdil de önceki gün yargı karşısındaydı.

        Ebubekir Sifil diye bir canlıya hakaretten.

        Sifil, Özdil’in ölüsünün camiye sokulmamasını, gassallar tarafından yıkanmamasını söylüyor sözde din adamı kisvesi ile ve Özdil’i hedef gösteriyor.

        Özdil bu yaşam formunu mahkemeye vereceğine yanıt veriyor ve “Yobaz” diyor.

        Sifil ayakları arkasına vurarak savcıya koşuyor ve hakarete uğradığını söylüyor.

        Ve tüm bunların toplamına biz Adalet diyoruz.

        Ama demekle olmuyor işte.

        Kim neyi kime kaça kiraladı bir ortaya çıksa

        Kim neyi kime kaça kiraladı bir ortaya çıksa
        0:00 / 0:00

        TÜGVA’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kendisine kiralanan Büyükada İskelesi’ndeki yerini Adalar Kaymakamlığı’nın tahliye yazısına rağmen boşaltmamasının garabeti bir kenara, ki TÜGVA yürütmeyi durdurma için iki mahkemeye müracaat etmiş mahkemeler ret kararı vermiş.

        Bu aymazlık Türkiye açısından geleceğe dönük çok da olumlu bir izlenim yaratmıyor.

        “Bırakmazlar” şüpheciliğini güçlendiriyor.

        “İskeledeki yeri bırakmayan Türkiye’yi bırakır mı!” diyenlerin artmasına neden oluyor.

        Bunu söyleyenlerin unuttuğu ise Türkiye’nin bir iskele olmadığı.

        Benim merak ettiğim ise bambaşka bir konu.

        “Acaba belediyelere ve kamuya ait kaç taşınmaz böylesi komik kiralarda kimlere kiralandı!”

        Gerçekten merak ediyorum.

        İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Türkiye’nin dört bir yanında kaç taşınmaz bugün kimlerin elinde?

        Toplumun ortak malı olan bu gayrimenkuller, hangi amaçla kimler tarafından kullanılıyor?

        Hangi partili belediye veya bakanlık neyi kime kaça veriyor?

        Bunu öğrenebilecek miyiz!

        Hiç zannetmiyorum.

        Çünkü parti ayrımı olmaksızın her parti kendi meşrebine peşkeş çekiyor.

        Bazıları bunu daha hesapsızca yapıyor.

        Çünkü hesap vermeyeceklerine inançları tam.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Tedavi etmek için doğru teşhis koymak gerektiğini unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar