Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Yine mesele stokçuların üzerine yakılıyor.

        3 yıl sonra aynı filmi yeniden görüyoruz.

        Yeni bir ekonomi teoremi, halkın üzerinde denenmeye kalkınca TL büyük değer kaybetti ve bu kayıp da büyük bir zam dalgasını tetikledi.

        Suç ise yine stokçuya yüklenecek.

        İyi de stokçu kim!

        Yarın gazetelerde görürüz, jandarma ve polis işbirliği ile soğan deposu basılacak.

        Bir sonraki gün limon deposu, ardından elma armut deposu.

        Yancılar alkışlayacak.

        Bir kişi de sormayacak.

        "Yahu kardeşim ne stoğu. Her depo stok değildir. Bu soğan dediğin şey yazın yetişir toplanır ve bir sonraki hasada kadar depolarda saklanır, ihtiyaç duyuldukça piyasaya verilir" demeyecek.

        Keza limon, portakal, elma için de bunlar söylenemeyecek.

        Çünkü bir suçlu lazım.

        Bir dış güç lazım.

        Bir de yerli işbirlikçi.

        Baktın yok.

        Yaratacaksın.

        Soğan deposunu basacaksın.

        Soğuk hava deposundaki narenciyeye saldıracaksın.

        Ya bir suçlu bulacaksın ya bir suçlu yaratacaksın.

        Ama lütfen dikkat edin.

        Toprak Mahsulleri Ofisi'ni falan da basmayın.

        Onların de elinde epey bir hububat olabilir.

        Sonra genel müdüre işlem yapmak zorunda kalırsınız.

        Bir partilinin yakını çıkar sıkıntı olur.

        Benden uyarması.

        Bakan açarsa

        Bakan açarsa
        0:00 / 0:00

        Antalya’da İslamcı bir derneğe ait öğrenci yurdunda olan felaketi dün yazdım.

        Başka yerlerde de yazıldı.

        Yurt aşçısının, 18 yaşındaki üniversite öğrencisi gencin kafasını satırla bedeninden ayırması, “Haberin yeni kaynağı” olarak lanse edilen sosyal medyada, bir kulüp başkanının sözleri ya da bir magazin ünlüsünün zırvalıkları kadar bile ilgi çekmedi.

        Ruh hastası olduğu bilinen bir aşçı, "Deccal’ı vurdum" diyerek gencin kafasını satırla kesmişti.

        Ve güzelim memleketim için bu durumlar artık sıradan olaylar, vakayı adiye idi.

        Ancak yine de olayla ilgili kimi gelişmeler oldu.

        Antalya İlim ve Kültür Derneği’ne ait öğrenci yurdunun “İzinsiz ve ruhsatsız” olduğu belirlendi.

        Doğrusu hiç şaşırmadım.

        Bu gibi derneklere, vakıflara ait yurtlar genelde ya izinsiz ve kaçak oluyor ya da asla denetlenmiyor.

        Hatırlayacaksınız, 5-6 yıl önce Adana’da yine bir cemaate ait kız öğrenci yurdunda yangın çıkmış, 11 kız öğrenci ve bir eğitmen hayatını kaybetmişti.

        Orada da yurdun denetlenmediği, yurt olmaya uygun bir bina olmadığı ortaya çıkmıştı.

        Ne yazık ki, işin içine “ilim” kelimesi bir şekilde sokulup, tabela yeşil beyaz olunca ve “dindar ve kindar” bir hava verilince denetim işi de Allah’a havale edilmiş oluyor.

        Bu kez de öyle olmuş.

        İzinsiz, ruhsatsız bir yurt açılıvermiş.

        REKLAM

        Tabii burada yanlış iliklenen ilk düğme.

        Bir Bakan bu derneğin yurtlarının açılışına katılır, dernekle ilgili övücü lakırdılar sarf edince, ne yazık ki bu gibi kurumlar hiç de hak etmedikleri bir dokunulmazlık kazanıyorlar.

        Bir hukuk devleti olmadığımız, bir yasa devleti bile olamadığımız için dernekle bakan ilişkisi ortada olunca, sıkıysa ruhsat sor, izin sor.

        Muhtemelen denetimi yapacak olanlar iki türlü düşünüyor:

        1- Bu dernek dandik işler yapıyor olsa, koskoca Bakan bunların açılışlarına katılır mı!

        2- Bakanın övdüğü derneğin yurdunu denetlersek ve bir yanlış bulursak bakanın hışmına uğrayıp işimizden gücümüzden, yerimizden yurdumuzdan olur muyuz!

        Her ikisi de aslında kabile devleti durumu.

        Elbette bir Bakan’ın açacağı bir tesisin ruhsatını araştıracak hali yok ama ekibinin, sekretaryasının böyle bir inceleme yapması ve “Bakan Bey, burası yasal bir yer değil. Siz bu açılışı yapmazsanız daha iyi olur” diye uyarması gerekir. Böyle yapılsa, anlı şanlı bakanların böyle durumlara düşmesi, hatta kriminal bir takım kişilerle fotoğraf çektirmesi, randevu vermesi bile önlenebilir.

        Kabile devleti değil de, hukuk devleti olsak, denetimi yapacak kişi hukuka güvenir ve burayı denetlemesi halinde Bakan’ın hışmına uğramayacağını, uğrasa bile hukukun kendisini koruyacağını bilir.

        Bu yüzden de bizim çocuklarımız daha çok kayıp verir.

        Kiminin kafası kesilir, kimi yakılır.

        Herkes kendine özgürlükçü

        Herkes kendine özgürlükçü
        0:00 / 0:00

        Bu ülkenin iktidarı da bir acayip, iktidara kızan muhalifi de.

        Sorarsan herkes özgürlükçü ama herkes kendine, kendine tıpa tıp benzeyene özgürlükçü.

        Son vaka Hasan Can Kaya vakası.

        Hasan Can yeni nesil bir komedyen.

        Sosyal medyada başladığı stand up hayatına, bir süredir bir platform üzerinde devam ediyor.

        Oldukça popüler, insanlar onu izleyebilmek için platforma para ödüyor.

        Ayrıca yurt içinde ve yurt dışında turneler yapıyor, salonlar onu izlemek isteyenlerle doluyor.

        Ve Hasan Can’ın adı birdenbire, entelektüel yönü oldukça güçlü, hayli öfkeli, zaman zaman bana da sallayan ama kendisine çok da kızamadığım bir muhalif yazar tarafından gündeme getiriliyor.

        Hasan Can izleyenlere küfür ediyormuş, nasıl yaparmış, buna hakkı yokmuş.

        Hatta Hasan Can’ı aramış o da ona küfretmiş, öyle küfür edilmez, böyle edilir diyerek.

        Muhalif aydınımız bunu yazarak, Hasan Can’ı şikayet ediyor ve anında devreye kim giriyor?

        Tabii ki, RTÜK, iktidar muhalifi komedyeni, iktidarın "Medya Kontrol Ofisi"ne şikayet ediyor.

        Ne o kendisini izleyenlere küfür ediyormuş.

        Yazılarında en fazla küfür eden adam, stand up’çının küfründen dertli.

        Sanırsın Tekel.

        Küfür ondan başkasına ait olamaz.

        Muhalif çağırıyor, iktidar kontrolündeki RTÜK elinde sopasıyla geliyor.

        Durum tam bu.

        Yahu size ne!

        Adam açık kanalda ya da TRT’de yapmıyor bu işi.

        İsteyenin para verip izlediği bir yerde yapıyor.

        Küfürlü konuşmadan hoşlanmıyorsan para vermezsin, izlemezsin.

        Sokağa çıkıp megafonla ananıza sövmüyor ya çocuk.

        “Böyle mizah mı olur"muş.

        Size ne lan!

        Mizah kriterlerini siz mi belirleyeceksiniz.

        Olur ya da olmaz.

        Mizah komiseri misin, Mizah Standartları Enstitüsü mü!

        Her şeyi bırak bir yana bir aydın olarak en azından kendini öyle tanıtan bir muhalif olarak bu yaptığın yakışık alan bir şey mi!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Biz kim adam olmak kim demediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar